Carl Schmitt – Dost Düşman Ayrımı

Büşra Erbil

Siyaset Bilimi Uzmanı

Aristoteles, insanı “politik bir hayvan” olarak tanımlayarak onun doğasının toplumsallık ve kamusal alanda var olma ihtiyacı üzerinden şekillendiğini ifade eder. Bu bağlamda politika, yalnızca iktidarın paylaşımı veya yönetim biçimlerine dair bir alan değil, aynı zamanda bireyin topluluk içinde varlığını sürdürme biçimidir. Schmitt’in politikanın özüne dair “dost-düşman ayrımı” vurgusu, bireysel çabaların ötesinde kolektif bir dinamiği işaret eder. Bu ayrım, yalnızca kimlik veya aidiyet üzerinden değil, aynı zamanda bireyin kamusal alanda var olma biçimini belirleyen bir çerçevedir.

Schmitt’e göre “özel vatandaş” kavramı, modern liberalizmin bir yanılsamasıdır. Çünkü bireyin “vatandaş” olarak tanımlanması, doğrudan bir kamusal alana aidiyeti ve o alandaki sorumluluğu içerir. Hannah Arendt’in kamusal alan ve eylem teorisi bu noktada önemli bir tamamlayıcıdır. Arendt, insanın ancak kamusal alanda eylem yoluyla politik varlık haline geldiğini, dolayısıyla apolitik bir bireyin aslında toplumsal varlığını kaybettiğini savunur. Apolitik olmak, karar alma gücünü terk etmekle eşdeğerdir ve bu, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir çöküş sürecidir.

Toplum (societas) ve medeniyet (civitas) kelimelerinin kökleri, bu yapıların kolektif bir çaba sonucu ortaya çıktığını açıkça gösterir. Rousseau’nun sosyal sözleşme teorisi bu fikri destekler; toplumsal bir düzene dahil olmak, bireysel arzuların ötesine geçerek kolektif çıkarlar doğrultusunda hareket etmeyi gerektirir. Modern toplumlar, bu bağlamda bireyin yalnızca bir “özel yaşam” sürdüremeyeceği; aksine, bir kamusal düzene aktif katılım sağlamak zorunda olduğu üzerine inşa edilmiştir.

Politika, bireyin yalnızca kendisi için değil, aynı zamanda bir topluluğun parçası olarak var olma biçimidir. Bu varoluş, sürekli bir karar alma süreci ve kolektif bir sorumluluk gerektirir. Bu bağlamda, apolitik olmak, yalnızca karar alma süreçlerinden çekilmek değil, aynı zamanda toplumsal bağlardan kopmayı ve insan doğasına ters düşen bir izolasyonu ifade eder.

Carl Schmitt’in “Politik Kavramı” (Der Begriff des Politischen) adlı eserinde ortaya koyduğu fikirler, özellikle modern devletin kökenleri, doğası ve politik olanın temel ayrımı üzerine odaklanır. Schmitt’in bu bağlamda ortaya koyduğu iki temel soru vardır: Politik olan nedir? ve Devletin kökeni politik fikirden nasıl türetilir?

Eserin ilk cümlesi olan “Devlet kavramı, politik kavramını varsayar”, Schmitt’in devletin özsel olarak politik bir varlık olduğu tezini ortaya koyar. Ona göre, devlet, insan toplumlarının tarihsel süreçler içinde somut bir şekilde tezahür etmiş bir kurumudur. Ancak bu kurumun ortaya çıkışı, öncelikle politik olanın belirginleşmesine bağlıdır. Bu politik olan ise dost-düşman ayrımıyla karakterize edilir.

Schmitt’e göre devlet, yalnızca hukuki veya idari bir yapı değil, dost ve düşman arasındaki ayrımı yapabilme gücünü elinde bulunduran politik bir otoritedir. Devletin kökeni, insanların toplumsal ilişkilerinde politik ayrımlar yapma zorunluluğundan doğar. Devlet, bu ayrımı somutlaştıran bir kurumsallaşmadır. Bu bağlamda, Schmitt’in düşüncesinde, devletin varlığı tarihsel ve sosyolojik bir zorunluluğun sonucudur, ancak bu zorunluluk, politik olanın kendisinden türemiştir.

Schmitt’in en ünlü tezi, politikanın özünün dost ve düşman arasındaki ayrımda yattığıdır. Bu ayrım, yalnızca bireysel düzeyde değil, kolektif düzeyde de anlam kazanır. Dost-düşman ayrımı, bir grubun varoluşsal tehdit algısına dayanır. Bu tehdit, bir grup için başka bir grubun varlığından kaynaklanabilir ve bu durum politik olanı oluşturur.

Devlet, bu dost-düşman ayrımını yapabilen ve gerektiğinde bu ayrım doğrultusunda şiddet veya savaş gibi araçlarla hareket edebilen en üst otoritedir. Bu durum, Schmitt’in egemenlik kavramıyla doğrudan ilişkilidir: “Egemen olan, istisnai durumda karar verendir.” Devlet, bu karar verme yetkisiyle politik olanın en somut tezahürü haline gelir.

Schmitt, devletin tarihin başlangıcında var olmadığını, ancak tarihsel süreçler boyunca geliştiğini kabul eder. Devletin kökeni, toplumsal grupların varoluşsal tehditlere karşı kendi kimliklerini koruma ihtiyacından kaynaklanır. Bu süreç, politik olanın dost-düşman ayrımı üzerinden şekillenmesiyle başlar.

Devlet, bu ayrımın bir kuruma dönüştürülmesi ve toplumsal düzeyde organize edilmesiyle ortaya çıkar. Burada Schmitt’in Hegelci etkileri belirgindir: Hegel’in tarihsel süreçlerin diyalektik ilerleyişine verdiği önem, Schmitt’in düşüncesinde devletin tarihsel bir zorunluluk olarak görülmesinde kendini gösterir. Ancak Schmitt, Hegel’in aksine, devletin meşruiyetini ahlaki veya etik bir zeminde değil, saf politik bir zeminde değerlendirir.

Schmitt, liberalizmi özellikle politik olanın doğasını örtbas etmekle suçlar. Liberalizm, onun gözünde, politik çatışmaları çözmek yerine onları ekonomik veya etik düzeylere indirgemeye çalışır. Bu yaklaşım, Schmitt’e göre politik olanın doğasına aykırıdır, çünkü politika özü itibarıyla çatışmayı içerir. Liberal düzen, dost-düşman ayrımını ortadan kaldırmaya çalışarak politik olanı nötralize etmeye çalışır. Ancak Schmitt’e göre bu mümkün değildir; politik olan, insan topluluklarının kaçınılmaz bir gerçeğidir.

Devletin kökeni, tarihsel olarak toplumsal grupların varoluşsal ihtiyaçlarından ve bu ihtiyaçların politik çatışmalar yoluyla örgütlenmesinden gelir. İnsan toplulukları, düşmanlarına karşı kendi kimliklerini korumak ve organize bir şekilde var olmak için bir otoriteye ihtiyaç duymuştur. Bu otorite, zamanla modern devlet formuna dönüşmüştür.

Schmitt’in analizinde devlet, soyut bir ahlaki idealden değil, somut politik gerçekliklerden doğar. Devlet, insan topluluklarının dost ve düşman ayrımı yaparak varlıklarını sürdürme çabasının bir sonucudur. Bu nedenle Schmitt, devletin kökenini ve doğasını anlamak için politik olanı temel alır.

Schmitt’e göre düşman, bireysel düzeyde algıladığımız bir rakip ya da hasım değildir. Düşman, kolektif bir kimlik taşır ve bu kolektif kimlik, bir grup ya da topluluğun varoluşsal tehdit olarak algıladığı bir diğer grup ya da toplulukla mücadele etmesi üzerinden tanımlanır. Bu bakımdan Schmitt, politik olanı kişisel duyguların ötesine taşıyarak toplumsal bir düzleme yerleştirir. Bu, düşmanlık ilişkisinin kişisel antipati veya ahlaki yargılardan bağımsız olduğu anlamına gelir.

Dost-düşman ayrımında düşman, karşı tarafın meşru bir varlığı olarak görülür ve bu ayrım, politik olanın temel taşıdır. Düşmanın varlığı, siyasetin somut bir düzen içinde anlam kazanmasını sağlar. Düşman olmadan siyasal olan da olmaz, çünkü siyasal olan antagonizmanın en uç haliyle var olur.

Schmitt’in teorisi, somut düzen ile soyut düzen arasındaki ayrımı net bir şekilde ortaya koyar. Dost-düşman ayrımı, somut bir düzenin göstergesidir çünkü bu ayrım, bir grubun ya da toplumun varlığını korumak adına hareket ettiği açık bir mücadele zeminini temsil eder. Öte yandan, bu ayrımın yokluğu ya da belirsizliği, siyasetin soyut bir düzen içinde anlamını kaybetmesine neden olur.

Örneğin, tarafların kim olduğu bilinmeden sürdürülen bir politik mücadele, Schmitt’e göre siyasal olarak nitelendirilemez, çünkü siyasal olan en yoğun ve en uç antagonizma biçimini içerir. Somut antagonizma, siyaseti gerçek ve hissedilir bir mücadele alanı olarak şekillendirirken, soyut antagonizma siyasetin içini boşaltır.

Dost ve düşman ayrımı, devlet, egemenlik ve siyasal düzen gibi temel kavramların anlaşılmasında merkezi bir rol oynar. Bu ayrım, devletin egemenlik hakkını ve politik otoritesini belirler. Schmitt’e göre, egemenlik, dost-düşman ayrımını yapabilme ve bu ayrım doğrultusunda karar alabilme yetkisidir. Devlet, bu yetkiyle dostları koruma ve düşmanlarla mücadele etme gücüne sahiptir. Bu bağlamda, egemenlik ve siyaset, birbiriyle doğrudan ilişkilidir.

Schmitt, tarafsızlığı politik bir yanılsama olarak görür. Ona göre, tarafsızlık, dost-düşman ayrımını askıya almak anlamına gelir ve bu, siyasetin doğasına aykırıdır. Çünkü siyasal olan, tarafsızlık durumunda soyut bir hale gelir ve anlamını yitirir. Schmitt’in bu bakış açısı, özellikle liberal demokrasilerin tarafsızlık iddiasına yönelik eleştirisini güçlendirir. Liberalizm, dost-düşman ayrımını nötralize ederek siyasal olanı ekonomik ya da teknik meselelere indirgemeye çalışır. Ancak Schmitt’e göre bu mümkün değildir, çünkü siyaset özünde bir çatışma ve mücadele alanıdır.

Schmitt’in dost-düşman ayrımı üzerinden tanımladığı siyasal kavramı, eleştirilere de açık bir yaklaşımdır. Özellikle bu kavramın aşırı çatışmacı ve antagonistik bir siyaset anlayışını dayattığı, toplumsal uzlaşma ve barış imkanlarını dışladığı iddia edilir. Ayrıca Schmitt’in bu ayrımı, otoriter ve totaliter rejimlerin meşrulaştırılmasında kullanılabilecek bir araç olarak görülmüştür. Çünkü bu çerçeve, devlete “düşman tanımlama” ve buna karşı harekete geçme konusunda sınırsız bir güç atfeder.

Schmitt’in siyaset anlayışı, politik olanı en uç antagonizmalar ve dost-düşman ayrımı üzerinden tanımlayarak bir yandan siyasetin doğasına dair çarpıcı bir bakış sunarken, diğer yandan polemiklere açık bir zemin yaratır. Bu anlayış, modern siyasetin temel dinamiklerini anlamada bir araç olabilir, ancak aynı zamanda liberal demokrasi, çoğulculuk ve barışçıl siyaset gibi değerlerle derin bir gerilim taşır. Schmitt’in teorisi, siyasal olanın ne olduğunu ve ne olmadığını anlamak için önemli bir katkı sağlar, ancak bu katkı eleştirel bir süzgeçten geçirilerek değerlendirilmelidir.

Kaynakça

Patnos Aslıhan, Carl Schmıtt’in Siyasal Düşüncesinin Tarihsel ve Felsefi Dayanakları Üzerine Bir İnceleme, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.

Krause Paul, Carl Schmitt’in “Politik Kavramı”: Dost-Düşman Ayrımı, Minerva’nın Üzerine Söylemler, https://minervawisdom.com/2020/03/30/carl-schmitts-concept-of-the-political-the-friend-enemy-distinction/,

Schmitt, Carl. The Concept of the Political (Translation: George Schwab). University of Chicago Press, 1996.

Özcan, Yasin. Carl Schmitt ve Egemenlik Kavramı. Ankara: Siyasal Kitabevi, 2019.

Koçak, Kenan. Carl Schmitt ve Politik Teolojisi. Düşünen Siyaset Dergisi, 2018.

Yazar Büşra Erbil

Diğer Yazımız

PRIMUM NON NOCERE – ÖNCE ZARAR VERME

Prof. Dr. Ayhan ALTINTAŞ Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı, Eczacılık Tarihi ve …