Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İsrail’in Lübnan’daki saldırıları sonrasında sükûnet çağrısı yaparak özellikle İsrail’e “aba altından sopa” gösterdi. Fransa, 7 Ekim saldırıları sonrasında İsrail’in yanında bir pozisyon alsa da hamisi olduğunu düşündüğü Lübnan için İsrail’i eleştirmeye başladı. Bu durum, Fransa-İsrail ilişkilerini önemli ölçüde değiştirebilecek kapasitede bir sorun.
Fransa, 7 Ekim sonrasında özellikle İsrail’in yanında saf tutmuş ve yaşanılanları bir antisemitist hareket olarak görmüştür. Fakat özellikle İsrail’in acımasızca saldırıları Fransa’nın bakış açısını da değiştirmeye başlamıştır. Zira Ortadoğu’da bir bölgesel gerilim yaşanması Fransa’nın dış politika gereklerinde olmayan önemli bir alanı teşkil etmektedir. Fransa, özellikle İsrail’in saldırılarının artması sonrasında bölgede acil bir ateşkes kararı alınmasını şart koşarken aynı zamanda Yahudi yerleşimcilerin Filistinli gruplara olan saldırganlıklarını kınadı ve Mısır üzerinden insani yardım taşımaya başladı. Bu, aynı zamanda Fransa’nın iç dinamikleri ile de karşılanmalı. Zira Paris ve bazı büyük şehirlerde Filistin lehine birçok gösteri düzenlenmiş ve hükûmeti de buna itmeye başlamıştır.
Fransa’nın stratejik ortak olarak gördüğü Mısır’la görüşmelerinde ise Fransa, dış politikasında iki devletli siyasi çözüm mantığının oturması politikaların değiştiğini göstermekteydi. Fakat bu, İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmak manasına gelmemekteydi.
Lübnan’da gerçekleşen İsrail merkezli saldırıların özellikle Fransa tarafından eleştirilmesi Fransa’nın Lübnan’ı hâlâ bölgede tarihsel bağları nedeni ile büyük önem verdiğini göstermektedir. Bu sebeple Lübnan saldırıları sonrasında Fransa, İsrail’i bölgede savaşı yaymaya çalışma konusunda eleştirirken Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Lübnan’ın yanındayız mesajını yenilemiştir. Bu durum Fransa’nın Lübnan üzerinde etkili bir rol oynamaya devam edeceğinin göstergesidir.
Fransa’nın Lübnan Politikası ve Tarihsel Gelişimi
Fransa’nın Lübnan üzerindeki manda yönetimi yalnızca 1920-1943 yılları arasında süren bir dönem gibi görünse de Lübnan’ın bugünkü karmaşık siyasi, etnik ve dini yapısının temellerini atan en önemli olaylardan biri olarak kabul edilmektedir. Fransa’nın Lübnan üzerindeki etkisi bölgenin Osmanlı Devleti’nden ayrılması sonrasında ortaya çıkan güç boşluğu Fransa’nın siyasi ve dini hedeflerini gerçekleştirdiği bir süreç olarak gelişmiştir. Lübnan’ın bugünkü siyasi yapısı, Fransa’nın manda döneminde kurduğu ve desteklediği sistemin mirasını oluşturmuştur.
Fransız yönetimi, 1 Eylül 1920 tarihinde Lübnan’ı kontrol altına almış ve bir manda yönetimi oluşturmuştur. Manda yetkisini aldıktan sonra Lübnan’ın tarihsel heterojen yapısını dikkate almadan belirli dini gruplara öncelik tanıdı. Bunlar özellikle Hristiyan Maruniler oldu. Bu durum, Lübnan’daki siyasi dengeleri bugüne kadar olan şekliyle değiştirmiştir. Fransızların kurduğu mezhep temelli siyasi sistem, Lübnan’ın derin bir kavgaya sürüklenmesine neden olmuş ve birçok sorunu günümüze kadar taşımıştır.
Fransa’nın mandası altında kalan Lübnan, eğitim ve kültürel açıdan Fransa’ya bağlanmış ve bu dönemde Fransızca Lübnan’da önemli bir yer edinmiş, Batı yanlısı bir elit yetişmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Lübnan, günümüzde dahi Arap dünyasında en çok Fransızca konuşulan ülkelerden biridir diyebiliriz. Bu sistem, Batı yanlısı ve daha Arap dünyasına yakın iki gurubu ortaya çıkarmış bir ayrışmanın temellerini atmıştır. İlave olarak Fransa’nın Lübnan’da kurduğu ekonomik sistem yerel elitlerin zenginleşmesini sağlamış, kırsal bölgelerde yaşayan Müslüman nüfusun ekonomik açıdan geri kalmasını sebep olmuştur. Bu ekonomik eşitsizlikler Lübnan’da bölgesel ve mezhepsel çatışmanın önemli bir sacayağı olmuştur.
Fransa’nın Lübnan üzerindeki manda yönetimi, ülkedeki siyasi sosyal ve ekonomik yapının temel taşlarını atmıştır diyebiliriz. Lübnan’ın bugünkü yapısını anlamak ve Fransa’nın Lübnan’ın hamiliğini yapmasının kökenlerini anlamak için tarihe bakmak çok önemlidir.
Lübnan, Fransa’nın kurduğu mezhepsel güç paylaşımı sistemi içerisinde zamanla siyasi tıkanıklık yaşamış ve bu durum, Lübnan’da bir iç savaşı ortaya çıkarmıştır. Günümüzde ise sık sık hükûmet krizleri, parlamento çıkmazları, kısaca literatür içerisinde “failed state” yani temel fonksiyonlarını yerine getirmekten aciz bir devlete dönüşmüştür. Bu durum, İran destekli Hizbullah grubunun ülkede güç kazanmasına sebep olmuş ve İsrail ile olan ilişkilerini de büyük oranda etkilemiştir.
Sonuç olarak; Fransa’nın İsrail’e olan Lübnan uyarısı, Fransa’nın Lübnan üzerinde hâlâ koruyucu rolünü göstermektedir. Lübnan’da durum ise Fransa’nın hâlâ önemli bir dış aktör olarak görülmesi sonucunu doğurmaktadır. Lübnan’da Fransız etkisi önemli görülse de bu durum da diğer bir ayrıma sebebiyet vermektedir. Lübnan’da Batı yanlısı gruplar Fransız görünüşünü desteklerken Hizbullah gibi gruplar daha eleştirel bakmaktadır diyebiliriz. Hizbullah, Fransa’nın Lübnan üzerindeki hami görüntüsünü bir dış müdahale olarak görmektedir.
İsrail’in operasyon planlarında yer alan Lübnan, özellikle Fransa ile olan ilişkilerini etkileyebilir. Zira Fransa, Lübnan üzerinde daha koruyucu bir tabaka olarak durmaya çalışacaktır. İlave olarak Fransız dış politikası, İsrail’in Ortadoğu’daki bölgesel savaş riskini arttırdığını düşünmekte ve bu sebeple İsrail üzerinde uyarılarda bulunabilmektedir. Özellikle Lübnan konusu, iki ülke arasında gerilimler yaşatacak yanı olmaya devam edecektir.