İRAN- İSRAİL ÇATIŞMASININ DAYANDIĞI TEMEL DİNAMİKLER ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME

Seval TOMAK BAL

Araştırmacı

Doktrinsel Temeller

İran’ın İslamcı Devrimci Doktrini

1979 İran İslam Devrimiyle birlikte İran’da Şah rejimi yerine Humeyni önderliğinde Velayet-i Fakih temelli teokratik bir rejim kurulmuştur. Bu rejimin temel ilkelerinden biri, “müstazafların (ezilenlerin) yanında, müstekbirlerin (zalimlerin) karşısında olmak” şeklinde özetlenebilir. İran’ın ideolojisinde İsrail devleti ve uyguladığı politikalar, Batı emperyalizminin bir uzantısıdır. Filistinlilere zulmeden bir işgalci devlettir aynı zamanda. Daha geniş perspektiften ele alındığında ise İsrail hükümeti ideolojik temellere dayalı temelleri 1917 Balfour Deklarasyonuna kadar giden ve pekçok uluslararası şirketin de destekçisi olduğu bilinen Siyonist projenin bir parçası olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle İran, İsrail’in meşruiyetini tanımamaktadır ve bu ideolojinin tüm yapıları ile beraber yok edilmesi gerektiğini savunan bir politik söylemi savunmaktadır denilebilir.

İsrail’in Güvenlik Doktrini

İsrail için İran, özellikle 2000’li yıllardan sonra, en ciddi varoluşsal tehdit olarak görülmektedir. ?Çünkü, İran, Hizbullah gibi İsrail sınırlarında etkin olan Şii milisleri desteklemekte,Nükleer programıyla İsrail’in askeri üstünlüğünü tehdit etmekte, Ve İsrail’e göre “devrim ihracı” yoluyla bölgedeki istikrarı bozmakta.Bu nedenle İsrail’in güvenlik doktrini, İran’ın nüfuzunu sınırlandırma ve gerekirse önleyici askeri müdahaleyle İran tehdidini bertaraf etme üzerine kuruludur.

Dini Temeller

Şii İran’ın Mezhebi Perspektifi.

İran, Şii İslam‘ın merkezidir ve kendisini sadece bir devlet değil, ümmetin koruyucusu olarak da görür. Bu çerçevede Filistin davası, dini bir sorumluluk olarak yorumlanır.Şii geleneğinde, zulme karşı kıyam etmek, Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki duruşuyla özdeşleşmiştir. İsrail karşıtlığı, bu zulme karşı direniş anlatısına bağlanır. Filistin, İslam’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’yı barındırdığı için kutsal kabul edilir. Bu mekânın “Yahudilerce kirletildiği” düşüncesi, dini duyguları tetiklemektedir.

İsrail’in Dini Kimliği ve Siyonizm

İsrail, laik temelli kurulmuş olsa da Yahudi kimliğini merkez alan bir devlet olarak tasarlanmıştır. Bu da şu etkileri doğurur: Tevrat’ta vaat edilmiş topraklar (Eretz Yisrael) inancı, birçok dindar Yahudi için dini bir sorumluluk ve hak olarak görülür. İsrail devleti, özellikle dindar Siyonistler için Tanrı’nın “Yahudi halkına yeryüzünde egemenlik vermesi” anlamına gelmekte.

Bu dini yaklaşım, özellikle Kudüs’teki kutsal mekânlar üzerinden Müslümanlarla yaşanan çatışmaları derinleştirir.

Sonuç

İran-İsrail savaşı (veya gerilimi), sadece jeopolitik değil; ideolojik ve dini kodlarla şekillenmiş bir mücadeledir. Taraflar birbirini sadece askeri ya da siyasi rakip olarak değil, aynı zamanda inanç temelli birer “öteki” olarak görmektedir:

İran perspektifinden özetleyecek olursak, İsrail’i Siyonist,işgalci ve zalim olarak tanımlamakta, Filistin meselesini ve üzerinde Gazzzeyi İslam ümmetinin bir davası olarak görmekte, direniş ekseni etrafında örgütlenmeleri ve milis kuvvetler oluşturmayı dini bir vecibe saymaktadırlar, diyebiliriz.

İsrail perspektifinden ise, İran radikal İslamcı, fanatik ve yıkıcı bir yapıdadır, bu nedenle İran “yok edilmesi gereken bir düşman” sınıfındadır. İsrail için stratejik savunma, askeri varlık ve egemenlik sahasının korunması adına İran’la yapılacak her türlü mücadele bir “varlık mücadelesi” olarak tanımlanmıştır, diyebiliriz.

Bu nedenle bu çatışmanın çözülebilmesi, yalnızca siyasi müzakerelerle değil, ideolojik-dini algıların dönüşümüyle mümkün olacaktır. Bu ise henüz pratikte uygulanabilir, tam olarak gerçekleşebilir görünmemektedir.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Yazar Seval Tomak Bal

Diğer Yazımız

ALASKA VE WASHİNGTON ZİRVELERİ IŞIĞINDA RUSYA-UKRAYNA BARIŞ ARAYIŞLARI

Ahmet Ziya GÖKALP Siyaset Bilimi Uzmanı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali, uluslararası sistemin çehresini derinden değiştiren …