İsrail’in Lübnan Sınavı ve Hizbullah

Mustafa Metin Kaşlılar

Dış Politika Uzmanı

İsrail 7 Ekim sonrasında ağır askeri faaliyet ve soykırım çerçevesinde Gazze’de askeri faaliyetlerini yürütürken aynı zamanda Kuzeyinde Hizbullah ile sürekli olarak çatışma riskini barındıran olaylar silsilesi yaşamaktadır. Aylardır Gazze’de soykırım yaratan faaliyetleri sonrasında İran ile yaşanan gerilim doğal bir netice olarak Hizbullah ile kuzeyde gerilimlerin artmasının baş sebeplerinden birini oluşturmaktadır.

Hizbullah’ın Lübnan’ın güneyinde nasıl konuşlandığı ve gelişmesini nasıl sağladığı ve bu durumun İsrail ile olan gerginliklerini nasıl geliştirdiği önemli bir konuyu oluşturmaktadır. Hizbullah “Allah’ın Partisi” manasına gelen özel bir isim kullanmaktadır bu durum İslami gelişimin önemli bir parçasını oluştururken ideolojik yapılanması hakkında da önemli bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. İdeolojik kökleri 1960’lar ve 1970’ler de Lübnan’da yaşayan Şii İslami Uyanışa dayansa da Hizbullah 1980’lerde tam manası ile ortaya çıkmış bir gruptur diyebiliriz. Hizbullah özellikle İsrail’in 1982 tarihinde Lübnan’ı işgal etmesiyle birlikte İran’ın askeri ve mali desteğini arkasına almaya başlamış ve amaç olarak Lübnan’ın güneyinde yaşayan Şii toplumunu savunma amacıyla ortaya çıkmış ve önemli bir güç halini almış bir gruptur diyebiliriz. İsrail’in Lübnan’dan çekilişi sonrasından silah bırakmayı reddettiği gibi aynı zamanda askeri kanadı olan İslami Direnişi güçlendirmeye devam etmiştir. Hizbullah ayrıca Lübnan siyasetinde de önemli bir konuma bu tarihten sonra gelmeye başlamış ve politik güç kazanan kilit bir güce dönüşerek mecliste veto yetkisi kazanmıştır. Kuruluşundan bugüne İsrail merkezli hedefleri sürekli hedef alan grup Batılı devletler, İsrail, Körfez ülkeleri ve Arap Birliği tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanmaktadır. Bu durumunda askeri sebepleri olduğu kadar siyasal sebepleri de bulunmaktadır diyebiliriz. Avrupa Birliği özellikle siyasi kanat değil askeri kanadı bir terör grubu olarak görmektedir.

Hizbullah aynı zamanda askeri kapasite olarak da  aldığı desteklerden ötürü oldukça gelişme göstermiş ve Lübnan ordusundan daha fazla askeri gelişme göstermeyi de başarmıştır  Siyasi, askeri, güvenlik alanlarındaki nüfuzunun yanı sıra sağladığı sosyal hizmetler ile devlet içinde devlet olarak itibar kazanmış bu durumun sebebi de ana hattıyla Lübnan’ın hükümet krizleri ve bir türlü gelişim gösterememesi olmuştur fakat hükümet grubuyla Hizbullah arasında çekişmelerin en önemli sebeplerinden birini de bu oluşturmaktadır.

İsrail’in ise 7 Ekim’den bu yana hem askerî açıdan hem de ekonomik açıdan zayıflama gösterdiği şüphesiz bir gelişmedir zira ülke çapında bir savaş ekonomisi mantığı uygulanmakta ve bir süreklilik halinde güvenlik sorunları yaşanmaktadır bu durumda İsrail’i daha sert ve hiçbir kurala uymayan bir devlet yapılanmasına çevirmektedir. Gazze’de uyguladığı soykırım sonrasında ABD ve Batılı müttefiklerinin desteğini kaybetmese de Uluslararası kamuoyu ve halk bazlarında önemli tepkilere sebebiyet vermiş bu durumda İsrail’in bir devlet olarak “soykırımcı” imajını almasını beraberinde getirmiştir.

Geçtiğimiz günlerde İsrail’in Mecdel Şems bölgesinde yapılan saldırı sonrasında gelişen atmosfer iyice ısınmış ve İsrail bu saldırının sorumlusunu Hizbullah olarak görmüştür. Bu durum sonrasında güneydeki birliklerinin çoğunu kuzeye çeken İsrail bir sıcak çatışmanın daha sorumluluğu altına girmek üzeredir fakat İsrail bu süreçte özellikle Lübnan’a saldırması neticesinde ağır sonuçları olan askeri kayıplar ve ekonomik kayıplar yaşayacağı da şüphesizdir bu durum Ortadoğu’da savaşın alanını genişletme tehlikesi taşıyacağı gibi İran’ın bölgede İsrail’e karşı saldırılarını arttıracağının da işareti olacaktır bu durum bölgesel çapta büyük bir savaşı tetikleyebilir ve İsrail için ise bitmeyecek bir operasyon halini alabilir.

Yazar mustafametinkaslilar

Diğer Yazımız

PRIMUM NON NOCERE – ÖNCE ZARAR VERME

Prof. Dr. Ayhan ALTINTAŞ Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı, Eczacılık Tarihi ve …