KÜRESEL FİNANSAL SİSTEMDE STABİL PARALAR İLE GELENEKSEL DİJİTAL ÖDEME SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ

Ahmet Ziya GÖKALP

Siyaset Bilimi Uzmanı

Küresel finansal sistemlerin dijitalleşme sürecinde, stabil paralar (stablecoin) geleneksel dijital ödeme sistemlerine alternatif olarak ortaya çıkmış ve önemli tartışmaları beraberinde getirmiştir. Stabil paralar, fiat para birimlerine (dolar, euro vb.) veya diğer istikrarlı varlıklara sabitlenmiş kripto varlıklar olarak tanımlanır. Blok zincir teknolojisine dayanan bu dijital varlıklar, özellikle sınır ötesi ödemelerde ve merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemlerinde hız, maliyet avantajı ve programlanabilirlik gibi iddialarla öne çıkarken, geleneksel sistemler ise kurumsal yapıları, düzenleyici uyumu ve istikrarlı işleyişleriyle güven sağlamaktadır. Bu iki yaklaşım arasındaki temel farklılıklar ve etkileşimler, finansal sistemin geleceğini şekillendirecek kritik dinamikleri oluşturmaktadır.

Stabil Paraların Sunduğu Fırsatlar

Stabil paraların en belirgin avantajı, özellikle sınır ötesi işlemlerde sağladığı verimlilik artışıdır. Geleneksel sistemler, çoklu aracı kurumlar, karmaşık mutabakat süreçleri ve farklı yargı bölgelerindeki düzenlemeler nedeniyle genellikle yüksek maliyetler ve gecikmelerle karakterize olur. Buna karşılık stabil paralar blok zincir altyapısını kullanarak neredeyse anında gerçek zamanlı mutabakat sağlayabilmekte, aracıları azaltmakta ve işlem maliyetlerini önemli ölçüde düşürmektedir. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslararası ticaret yapabilme kabiliyetini artırma potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca blok zincirin programlanabilir doğası, akıllı sözleşmeler aracılığıyla otomatik ve koşullu ödemeler gibi tamamen yeni finansal hizmet modellerinin geliştirilmesine imkân tanımaktadır. Bu yenilikçi yapı, geleneksel sistemlerde bulunmayan esneklik ve otomasyon seviyeleri sunarak finansal inovasyonu hızlandırmaktadır.

Finansal kapsayıcılık açısından da stabil paralar önemli bir potansiyele sahiptir. Dünya Bankası verilerine göre, geleneksel bankacılık sistemine erişimi olmayan yaklaşık 1.4 milyar yetişkin birey bulunmaktadır. Stabil paralar, temel bir akıllı telefona ve internet erişimine sahip olan bu bireylere, karmaşık bankacılık altyapısına ihtiyaç duymadan dijital varlıkları saklama ve transfer etme olanağı sunabilir. Bu durum, özellikle finansal altyapısı zayıf bölgelerde nüfusun bankacılık hizmetlerine katılımını artırabilir ve mikro ödemeler gibi yeni ekonomik faaliyet alanları yaratabilir. Bununla birlikte, bu kapsayıcılık potansiyelinin gerçekleşebilmesi için dijital okuryazarlık, uygun fiyatlı internet erişimi ve kullanıcı dostu arayüzler gibi temel önkoşulların sağlanması gerekmektedir. Geleneksel sistemler ise genellikle belirli bir belgesel ve finansal geçmiş gerekliliklerine sahip olduğundan, bu kesimlere erişimde sınırlı kalmaktadır.

Başlıca Riskler ve Zorluklar

Stabil paraların sunduğu fırsatlar, beraberinde geleneksel sistemlerden çok daha yüksek seviyede riskleri de getirmektedir. En önemli risk alanı düzenleyici belirsizlik ve uyum zorluklarıdır. Geleneksel dijital ödeme sistemleri (kart ağları, elektronik fon transferleri vb.) onlarca yıldır geliştirilmiş, uluslararası düzeyde uyumlaştırılmış (Basel, FATF vb.) ve katı denetim mekanizmalarına tabi bir düzenleyici çerçeve içinde faaliyet göstermektedir. Buna karşın stabil paralar mevcut düzenleyici sınıflandırmalara tam olarak uymamakta; para, menkul kıymet, emtia veya tamamen yeni bir varlık sınıfı olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, küresel düzeyde parçalı ve çelişkili bir düzenleyici manzara yaratmaktadır. Örneğin, rezerv varlıkların şeffaflığı ve denetimi büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bir stabil paranın piyasa değerini desteklemek için yeterli ve likit rezervlere sahip olup olmadığı, bu rezervlerin nasıl yönetildiği ve denetlendiği konusunda net standartların eksikliği, kullanıcı güvenini zedelemekte ve sistemik risk oluşturabilmektedir. TerraUSD (UST) gibi algoritmik stabil paraların çöküşü, rezerv yetersizliği ve güven kaybı durumunda yaşanan “sabit kur bağının kopması” (de-pegging) olaylarının finansal piyasalar üzerindeki yıkıcı etkisini açıkça göstermiştir.

Finansal istikrar riskleri açısından bakıldığında, stabil paraların potansiyel etkisi geleneksel sistemlere kıyasla çok daha yüksektir. Geleneksel sistemler, merkez bankaları ve bankacılık denetim otoriteleri tarafından sürekli izlenen ve likidite, sermaye yeterliliği gibi katı gerekliliklere tabi tutulan yapılar olduklarından, sistemik risk barındırma ihtimalleri düşüktür. Stabil paralar ise özellikle kitlesel kabul gördüklerinde, finansal sistemle derinlemesine bütünleşebilir ve bu entegrasyon ciddi riskler doğurabilir. Örneğin, bir büyük stabil paranın çöküşü veya de-pegging yaşaması, likiditede ani buhrana, kredi piyasalarının donmasına ve varlık fiyatlarında keskin düşüşlere yol açabilir. Bu tür bir şok, geleneksel finansal kurumları ve piyasaları da etkileyerek sistemik bir krize dönüşebilir. Bununla birlikte stabil paralar, doğru şekilde düzenlendiğinde ve denetlendiğinde, finansal sistemde önemli faydalar da sağlayabilir. Sınır ötesi ödemelerde düşük maliyet ve yüksek hız gibi avantajlar sunarak finansal kapsayıcılığı artırabilir, bankacılık sistemine erişimi olmayan bireylerin ekonomik hayata katılımını kolaylaştırabilir. Ayrıca blok zincir tabanlı finansal uygulamalarda istikrarlı bir değer saklama aracı olarak, volatilitenin azaltılmasına ve daha güvenli bir dijital finans altyapısının inşasına katkı sağlayabilir. Bu potansiyel, stabil paraları yalnızca bir risk unsuru değil, aynı zamanda dönüştürücü bir finansal araç haline getirir. Bir diğer risk, stabil paraların hızlı büyümesi ve DeFi protokolleriyle entegrasyonunun, “likidite uyumsuzluğu” riskini artırmasıdır. Kısa vadeli stabil para borçlanmalarının uzun vadeli, daha az likit kripto varlık yatırımlarını finanse etmek için kullanılması, piyasa stresi dönemlerinde likidite krizlerini tetikleyebilir. Geleneksel bankacılıkta da benzer riskler olmakla birlikte, bu riskler katı sermaye ve likidite düzenlemeleri (Basel III’ün Net Sabit Finansman Oranı – NSFR gibi) ile yönetilmektedir. Stabil para ekosisteminde ise bu tür koruyucu düzenlemeler henüz yaygın veya etkili değildir.

Para politikasının etkinliği açısından da stabil paralar önemli tehditler oluşturmaktadır. Geleneksel dijital ödeme sistemleri, merkez bankalarının para politikası iletim mekanizmasının bir parçası olarak işlev görür ve politik kararların ekonomiye yansımasında önemli bir rol oynar. Ancak stabil paraların, özellikle küresel ölçekte kabul görmüş olanların (Global Stablecoin – GSC), yaygın bir şekilde benimsenmesi, merkez bankalarının para arzı ve faiz oranları üzerindeki kontrolünü zayıflatabilir. Örneğin, bir ekonomik kriz döneminde vatandaşlar ulusal para birimini hızla stabil paralara çevirebilir (dijital banka koşusu), bu da ulusal para biriminde değer kaybına ve finansal istikrarsızlığa yol açabilir. Bu tür bir “sermaye kaçışı” (capital flight) riski, döviz kuru kontrolleri veya sermaye hareketlerinin kısıtlanması gibi politikaların uygulanmakta olduğu gelişmekte olan ekonomiler için özellikle yüksektir. Ayrıca, stabil paraların yerel ödeme sistemlerini “atlayarak” (bypass) doğrudan kullanıcılar arasında işlem yapılmasına imkân vermesi, ulusal ödeme sistemlerinin önemini ve merkez bankasının bu sistemler üzerindeki gözetim rolünü azaltabilir. Bu durum, ödeme sistemlerinin güvenliği ve sürekliliği açısından da risk oluşturmaktadır.

Teknolojik altyapı ve güvenlik açısından da önemli farklılıklar ve riskler bulunmaktadır. Geleneksel dijital ödeme sistemleri, merkezi sunucular ve özel ağlar üzerinde çalışan, on yıllardır güvenilirliği ve dayanıklılığı test edilmiş, yüksek düzeyde standardizasyona sahip sistemlerdir. Siber güvenlik tehditleri mevcut olsa da bu sistemler genellikle güçlü güvenlik protokolleri ve sigorta mekanizmalarıyla desteklenmektedir. Stabil paralar ise genellikle halka açık blok zincirleri üzerinde çalışır ve bu da onları farklı türde güvenlik tehditlerine açık hale getirir. Akıllı sözleşme hataları (bug’ları), protokol düzeyindeki güvenlik açıkları, oracle manipülasyonu (blok zincir dışı veri kaynaklarının çarpıtılması) ve merkeziyetsiz borsalardaki (DEX) likidite havuzu saldırıları, stabil paraları ve kullanıcı fonlarını riske atabilir. 2022’deki Axie Infinity’in Ronin Ağ Köprüsü saldırısında 600 milyon doların üzerinde kripto varlığın çalınması, bu tür risklerin boyutunu göstermiştir. Blok zincir teknolojisi temel olarak şeffaflık ve değişmezlik gibi avantajlar sunsa da bu güvenlik açıkları ve hack olayları, kullanıcı güvenini sarsmakta ve sistemik riski artırmaktadır. Ayrıca, teknolojinin nispeten yeni olması ve uzun vadeli dayanıklılığının henüz tam olarak test edilmemiş olması da belirsizlik kaynağıdır.

Düzenleyici Çerçeve ve Risk Yönetimi İçin Öneriler

Stabil paraların sunduğu fırsatların tam olarak gerçekleştirilebilmesi ve beraberindeki risklerin etkin bir şekilde yönetilebilmesi için çok taraflı ve koordineli bir düzenleyici yaklaşım şarttır. Mevcut parçalı düzenleyici ortam, yeniliği engellemekte ve yasa dışı faaliyetler için boşluklar yaratmaktadır. Bu nedenle, uluslararası standart belirleyici kuruluşların (Finansal İstikrar Kurulu – FSB, Uluslararası Ödemeler Bankası – BIS, Mali Eylem Görev Gücü – FATF) öncülüğünde küresel düzeyde uyumlaştırılmış bir düzenleyici çerçevenin geliştirilmesi kritik önem taşımaktadır. Bu çerçeve, rezerv varlıkların şeffaflığı ve kalitesi (yalnızca yüksek kaliteli likit varlıklar – HQLA), düzenli denetimler, sermaye ve likidite gereklilikleri, kullanıcı fonlarının korunması, operasyonel direnç standartları ve faaliyet gösterilen tüm yargı bölgelerinde uyum (licensing, passporting) gibi konuları kapsamalıdır. Özellikle rezervlerin bağımsız denetimi ve gerçek zamanlı veya gecikmesiz kamuya açık raporlanması, güven oluşturmak için elzemdir. Ayrıca, merkez bankası dijital paralarının (CBDC) geliştirilme süreçleri de stabil paraların düzenlenmesiyle uyumlu olmalı, potansiyel rekabet ve tamamlayıcılık ilişkileri dikkate alınmalıdır. CBDC’ler, kamu tarafından ihraç edilen dijital nakit olarak, stabil paraların sunduğu bazı verimlilik avantajlarını sağlarken, daha yüksek güven ve düzenleyici netlik sunma potansiyeline sahiptir. Ancak CBDC’lerin tasarımı (doğrudan halka erişim mi, bankalar üzerinden mi?), özel sektör stabil paralarıyla nasıl bir ilişki kuracağı gibi konular henüz netleşmemiştir.

Risk yönetiminde teknolojinin kendisinden de yararlanılabilir. “Gömülü denetim” (embedded supervision) kavramı, düzenleyicilerin doğrudan blok zincir verilerini kullanarak gerçek zamanlı izleme ve risk değerlendirmesi yapabilmesini öngörmektedir. Bu yaklaşım, geleneksel periyodik raporlamalara kıyasla daha hızlı ve etkili bir denetim sağlayabilir. Ancak veri gizliliği, standardizasyon ve düzenleyici kapasite gibi zorlukların aşılması gerekmektedir. Ayrıca gelişmiş siber güvenlik önlemleri, düzenli güvenlik denetimleri ve kapsamlı risk senaryo analizleri (stres testleri) stabil para ihraççıları için zorunlu kılınmalıdır. Sistemik öneme sahip stabil paralar (GSC’ler) için ise, tıpkı sistemik öneme sahip bankalar gibi (SIFI – Systemically Important Financial Institution), daha sıkı sermaye, likidite ve iyileştirme/çözülme planı (recovery and resolution planning) gereklilikleri getirilmelidir. Bu, bir başarısızlık durumunda düzenli ve kontrollü bir çözülmeyi mümkün kılarak finansal sistem üzerindeki yıkıcı etkileri sınırlayabilir.

Sonuç ve Gelecek Perspektifi

Sonuç olarak, stabil paralar küresel finansal sisteme derinlemesine entegre olma potansiyeli taşıyan, yenilikçi ve verimlilik artırıcı bir teknoloji sunmaktadır. Sınır ötesi ödemelerde sağladığı hız ve maliyet avantajları, finansal kapsayıcılığı artırma potansiyeli ve blokzincirin programlanabilirliği ile açtığı yeni finansal hizmet alanları, geleneksel dijital ödeme sistemlerinin sunduğu imkanları aşma iddiasındadır. Ancak bu fırsatların gerçekleştirilmesi önünde ciddi engeller bulunmaktadır. Düzenleyici belirsizlik, rezerv şeffaflığı eksikliği, sabit kur bağının kopma riski, likidite uyumsuzlukları, para politikası iletim mekanizmasına olası müdahaleler, teknolojik güvenlik açıkları ve nihayetinde finansal istikrar için oluşturduğu sistemik risk tehdidi, stabil paraları geleneksel sistemlere kıyasla çok daha riskli bir alternatif haline getirmektedir. Geleneksel sistemler ise daha az yenilikçi ve verimli olabilmelerine rağmen, sağlam düzenleyici çerçeveler, kurumsal güven, öngörülebilirlik ve düşük sistemik risk profilleri ile güvenilirliklerini korumaktadır. Bu nedenle, stabil paraların sunduğu potansiyelden tam olarak yararlanabilmek için öncelikle bu risklerin etkili bir şekilde yönetilmesi ve hafifletilmesi gerekmektedir. Bu da ancak uluslararası iş birliği, uyumlaştırılmış ve kapsamlı bir düzenleyici çerçevenin acilen oluşturulması, teknolojiye dayalı denetim mekanizmalarının geliştirilmesi ve finansal sistemle güvenli bir şekilde bütünleşmelerini sağlayacak sağlam risk yönetimi protokollerinin hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır. Gelecekteki finansal mimari, muhtemelen geleneksel sistemlerin istikrarı ile stabil paraların inovasyon potansiyelini bir araya getiren, merkez bankası dijital paralarının da rol oynadığı hibrit bir model üzerine inşa edilecektir. Bu geçiş sürecinde dengeli, risk odaklı ve yeniliği teşvik edici bir yaklaşım esas olmalıdır.

Yazar Editör

Diğer Yazımız

TRAVMADAN PRAGMATİZME: RUSYA’NIN TALİBAN’LA KURDUĞU YENİ İLİŞKİLER

Feyza Kübra AĞIRTMIŞ İletişim Çalışmaları Uzmanı Haber Rusya, Afganistan’daki Taliban hükümetini resmen tanıyan ilk ülke …