XIX. Yüzyıl: Osmanlı İmaratorluğu’nun Değişim Çağı ve Mustafa Reşit Paşa

Bahadır ACET

Tarih Araştırmacısı

Giriş

Osmanlı Devleti’nin XIX. Yüzyılını Mustafa Reşit Paşa ve onun çevresinde gelişen olaylar üzerinden değerlendireceğimiz bu incelemede yalnızca belli başlı konular üzerinde durulacaktır. Mustafa Reşit Paşa’nın doğrudan müdahil olduğu ya da gelişiminin farklı safhalarında temas ettiği olaylar merkeze alınarak inceleme yürütülecektir.

“Koca” ve “Büyük” lakaplarıyla anılan Mustafa Reşit Paşa XIX. Yüzyılda yaşanan değişim ve ıslahatlara büyük katkıları bulunmuştur.[1] Devletin devamlılığını yapılacak olan ıslahatlarda görmüştür. Avrupa ile yapılan diplomatik ilişkiler, özellikle İngiltere ile onun önemsediği konulardandır. Dış politikada yürütülen denge siyasetinin devletin ömrünü uzatacağı görüşündeydi.

Fransız işgaliyle başlayıp Mehmet Ali Paşa’nın valiliği sırasında devam eden Mısır meselesi, Osmanlı devletini XIX. Yüzyılın ilk yarısında en fazla uğraştıran meselelerden birisi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin uzun süren mücadelesi ve dış devletlerin de desteğiyle 1841 yılında İmtiyaz Fermanı ile sonuçlanmıştır. Mesele son bulduğunda Mehmet Ali Paşa bağımsızlık fikrinden vazgeçip merkeze bağlı kalmayı kabul etmiştir.

3 Kasım 1839’da ilân olunan Gülhane Hatt-ı Hümâyunu Osmanlı Devleti için modernleşmenin başlangıcı anlamını taşımaktadır. Mustafa Reşit Paşa, Avrupa’da elçilik yaptığı yıllar boyunca Batı’nın devlet anlayışını gözlemlemiş ve dış devletlerin müdahalesini engellemek için Tanzimat’ın ilânının gerekliliğini görmüştür.

XIX. yüzyılın ortalarına doğru Orta Avrupa’da toplumsal bir huzursuzluk yaşanır. Bu toplumsal hareketliliğin sebebi anayasal ve bireysel hakların teminatı talebiydi. Yaşanan kitlesel hareketlilik 1848 İhtâllerine sebep oldu. Avusturya’nın talebiyle Rusya gelişmelere müdahil oldu. İhtilâlcilerin Osmanlı topraklarına iltica etmesiyle kriz uluslararası bir boyut kazanmıştı. Osmanlı’nın mültecileri iade etmemedeki kararlılığı Avrupa kamuoyunda destek bulmuştur.

Osmanlı Devleti, XIX. Yüzyılın ilk yarısından itibaren varlığını ancak Avrupa’daki politik dengeleri gözeterek sürdürebileceğinin farkına varmıştı. Bunun devamı olarak, mücadele içinde olduğu iç ve dış meselelerde Avrupa devletlerinin desteğini sağlamak için daimi ikamet elçilikleri açmıştır.

I. Mustafa Reşit Paşa’nın Eğitimi ve Kişiliği

16 Şevval 1214 (Miladî 13 Mart 1800) tarihinde İstanbul’da doğan Mustafa Reşit Paşa, II. Bayezid vakıflarının Ruznâmçecisi Mustafa Efendi’nin oğludur.[2]

İlk eğitimini babasından ve mahalle mektebinden almakla birlikte düzenli bir eğitim görmedi. Babasının vefatından sonra eniştesi Ispartalı Seyyid Ali Paşa’nın himayesinde yetişti. Eniştesinin sadâreti sırasında (1820-1821) mühürdarlık vazifesini üstlenip devlet memuriyetine girdi.

Mustafa Reşit Paşa, Pertev Paşa’nın himayesinde bulunduğu dönemde Mısır Meselesi ile tanıştı (1830). Kütahya’da Mehmet Ali Paşa ile yapılan görüşmelere katıldı (1832).

Mısır Meselesinde, Osmanlı Devleti’ne isyan eden Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Nizip’te Osmanlı merkez ordusunu mağlup etmesiyle Mesele had safhaya ulaştı. Mustafa Reşit Paşa meselenin çözümünde etkin rol oynadı ve Tanzimat Fermanı’nı ilân etti (3 Kasım 1839). İngiltere’nin desteği ile Mehmet Ali Paşa’nın yalnızca Mısır valiliği ile yetinmesini sağladı. Mehmet Ali Paşa’nın işgal sonrası boşalttığı coğrafyaların yeniden düzeni ile uğraştığı sırada azledildi. Dördüncü kez Paris’e elçilik ile görevlendirildi (16 Temmuz 1841).[3] Dış politikada dengeleri gözetmeyi devletin yararına görmüştür. Dış politikanın ana hattını, askerî ve ekonomik yönden güçlü bulduğu İngiltere’nin desteğini sağlamak oluşturmaktaydı. Elçilik görevlerini yaptığı esnada Mısır Meselesini yakıdan takip etmiş ve Fransa’da Osmanlı Devleti lehine kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır.

1848’de Orta Avrupa’da kitlesel bir huzursuzluk yaşanıyordu. Bunun sebebi ise farklı grupların bir araya gelerek anayasal ve bireysel haklar elde etme arayışlarıydı. Yaşanan yoğun baskılar sonucu Macar ve Leh milliyetçiler Osmanlı Devleti’ne iltica ettiler. Mustafa Reşit Paşa, Rusya ve Avusturya’nın mültecilerin iade talebini reddederek onları himaye etti. Mustafa Reşit Paşa’nın bu tutumu Avrupa devletleri nezdinde olumlu yansımalara neden oldu. Avusturya ve Rusya ile yaşanan mülteci krizi Fransa ve İngiltere’nin diplomatik destekleri ile aşılmaya çalışıldı.

Mustafa Reşit Paşa, “şahsen sakin tabiatlı ve nazik, zeki ve yetenekli bir idareciydi.” Bir kalp krizi sonucunda 21 Cemâziyelevvel 1272’te (7 Ocak 1858) vefat etti. Türbesi Beyazıt Camii Külliyesi yanındadır.[4]

II. Rol Aldığı Başlıca Olaylar

A. Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Mısır Meselesi

Fransa, 18 Ekim 1797 tarihinde Avusturya ile yaptığı Campo Formio Antlaşması ile Avrupa’da büyük üstünlük sağlamıştı. Ancak İngiltere’yi Koalisyon Savaşlarında yenememişti. Bu gelişmeler neticesinde İngiltere tek ve en büyük rakibi olarak karşısındaydı. Napoleon’a göre İngilizlere üstünlük sağlamak için Hint ticaret yolu kesilmeliydi. Bunun içinde Yakın Doğu’ya (Mısır’a) çıkarma yapılmalıydı.

1 Temmuz 1798’de Napoleon 1517’den beri Osmanlı Devleti’nin idaresinde bulunan Mısır’ı işgal etti. Osmanlı Devleti, Fransızları Mısır’dan atmak için Rusya ve İngiltere ile ittifak yapmak zorunda kalır (1799).[5] İngilizlerinde yardımıyla Fransızlar 1 Ağustos 1801 tarihinde Mısır’dan çıkarılır.

Mısır’ın Fransızlar tarafından tahliyesine giden süreçte ortaya yeni bir aktör çıkar. Bu kişi maiyetindeki bir kısım askerle Mısır’a gönderilen Mehmet Ali’dir. Mehmet Ali, kısa zamanda sivrilerek Mısır’da söz sahibi olmaya başlar. Osmanlı Devleti, Fransızların Mısır’dan tahliyesi için uğraşırken Vehabilik hareketi ile Sırp ve Mora isyanları yaşanır. Mısır’da ve Hicaz’da bozulan istikrarı sağlamak koşuluyla, 1805’te Mehmet Ali’nin Mısır valiliği onaylanır.[6] Nitekim Mehmet Ali 1818’de Vehabilik hareketini bastırır.

1821’de Mora’daki milliyetçi hareket Rusya’nın tahrik ve desteği ile isyana dönüşmüştü. Bu isyan kısa sürede Orta ve Güney Yunanistan ile bazı adalara kadar yayılmıştı. İsyan bir türlü bastırılamayınca Osmanlı Devleti Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım talep etti. Mehmet Ali Paşa ise kendisine Girit ve Mora valiliklerinin verilmesi koşuluyla oğlu İbrahim Paşa’yı askerî kuvvetleriyle birlikte Mora’ya gönderdi. İsyan 1827’de Atina’nın alınmasıyla ancak bastırılabildi. Yaşanan Navarin baskını ve İbrahim Paşa’nın merkezden izin almadan oruduyu bölgeden çekmesi ilişkilerin gerilmesine sebep oldu. Yunanistan’ın bağımsızlığını ilân  etmesi ve Mora’nın elden çıkmasıyla Mehmet Ali Paşa, Mora’ya karşılık Suriye valiliğini istedi.Merkezin ise sadece Girit valiliğini verebileceğini söylemesi üzerine gerginlik had safhaya ulaştı.

Mustafa Reşit Paşa’nın Mısır meselesine dâhil olması bu dönem rastlar. Âmedî odasında görev yaptığı sırada Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile yapılan görüşmelerde ikinci kâtip olarak Mısır’a gitti (1830). Böylece Osmanlı Devleti’ni ileride zor durumlara düşürecek Mısır meselesi ile tanışmıştır.[7]

Osmanlı – Rus Savaşı esnasında merkez Mehmet Ali Paşa’dan tekar askerî yardım talebinde bulunmuş ama Mehmet Ali Paşa yalnızca maddî destek sağlamıştı. Mehmet Ali Paşa’nın İşkodra valisini isyana teşvik etmesi ve merkezi Şam valisini Mısır’a karşı tahrik etmesi ilişkilerin kopmasına sebep oldu. Bu gerginlik, İbrahim Paşa’nın Suriye’ye girmesiyle savaşa dönüştü (Kasım 1831).

Suriye’de yaşanan mücadeleyi Mısır ordusu kazanmıştır. Bunun ardından Mehmet Ali Paşa, Suriye valiliğini yeniden talep etti ve olumsuz yanıt almasıyla ordusunu Anadolu’ya sevk etti. Anadolu’da hemen hemen hiç direnişle karşılaşmayan Mısır ordusu,  Konya’ya kadar ulaşmıştır. Osmanlı merkez ordusu Konya yakınlarında Mısır ordusu ile karşılaşmış ve mısır ordusu üstünlük sağlayarak savaşı kazanmıştır (21 Aralık 1832).

İbrahim Paşa’nın Kütahya’ya kadar ilerlemesinin üzerine Osmanlı Devleti Rusya’dan yardım talebinde bulundu. Bu yardım talebi meseleyi bir Avrupa problemi haline getirmiştir. İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya’nın ilgisini bu konu üzerine çevirmesini sağlamıştır. Rusya ise Osmanlı Devleti’nin yardım talebini memnuniyetle kabul etmiştir.

Dış devletlerinde desteğiyle, Kütahya’da yapılan görüşmelerde alınan kararlar bir sözleşmeye bağlandı ( Kütahya Antlaşması, 8 Nisan 1833). Bu antlaşmaya göre Mısır ve Şam bölgesinin valiliği Mehmet Ali Paşa’ya, Mekke ve Medine bölgesinin valiliği ve Adana Sancağı muhassıllık görevi İbrahim paşa’ya verilmişti.

Mustafa Reşit Paşa, Temmuz 1834 tarihinde fevkalâde orta elçi sıfatıyla Paris’e gönderilir. Burada görevde bulunduğu süre boyunca Mısır meselesine Avusturya’nın desteğini kazanmaya çalışmıştır. Özellikle Fransız basınında Osmanlı Devleti lehinde propaganda yapılması ve Mısır valisi Mehmet Ali’ye karşı kamuoyunun kazanılması yönünde girişimlerde bulundu.[8]

“Mehmed Ali Paşa’ya karşı askerî ve siyasî desteğin sağlanması amacıyla İngiltere ile devlet tekelinin kaldırılmasını ön gören bir ticaret antlaşmasının imzalanmasında (16 Ağustos 1838) önemli rol oynadı. Ardından bu devletle bir ittifak oluşturulması göreviyle Londra büyük elçiliğine tayin edildi.’’[9]

Kütahya sözleşmesinden memnun olmayan Mehmet Ali Paşa 1839’da bağımsızlığını ilân ederek yeniden Anadolu topraklarına taarruzda bulundu. İkinci kez Mısır kuvvetleri merkez ordularını yenilgiye uğrattı (Haziran 1839).

Mısır meselesinin çözümsüz bir hal alması, Babıâli bürokratlarını yeni bir arayışa sevk etti. Bu bağlamda devletin geleceğini güvenceye alacak kapsamlı reform hareketlerinin uygulanmasını amaç edinildi. Bu çalışmaların neticesinde Tanzimat Fermanı ilân edildi (3 Kasım 1839).

Yapılan bu düzenlemeler Avrupa devletlerinin Mısır meselesine yaklaşımını değiştirdi. İngiltere’nin önderliğinde Londra Konferansı toplandı. 1840 tarihinde İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya Londra Antlaşması’nı imzaladılar. Bu antlaşmaya Fransa katılmamıştı.

İlk başta Antlaşma koşullarına uymayacağını bildiren Mehmet Ali Paşa, Fransa’nın desteğini çekmesiyle Antlaşma koşullarını kabul ettiğini bildirdi. 1841 yılında çıkarılan Mısır İmtiyaz Fermanı ile Mısır valiliği, Mehmet Ali Paşa ve soyundan gelecek olan erkek evlatlara kalacaktı.

Uzun yıllar devam eden Mısır meselesi sonuçlandığında, Hicaz’dan Girit’e kadar geniş bir coğrafyada etkin olmak isteyen Mehmet Ali Paşa Mısır’la yetinmek zorunda kalmıştı. Dış devletlerin de müdahalesi ile çözüme kavuşan sürecin sonunda, Mehmet Ali Paşa, yalnızca bazı imtiyazlar alabilmiş ve Osmanlı Devleti’ne bağlı bir vali olarak kalmıştı.

B. Tanzimat Fermanı

Osmanlı Devleti’nde, müesseseleri Batının modern kurumlarına adapte etme çalışmaları bir asır öncesinden başlamıştı. Bu durum III. Selim döneminde ise askerî teknik ve kurumların ıslahı halini aldı. III. Selim’in halefi olan “II. Mahmud, Batılılaşmayı, III. Selim’in bıraktığı yerden ele aldı: Modern bir ordu kurmaya, ordunun teknik müesseselerini modernleştirmeye girişti.’’[10]

II. Mahmud’un saltanatı esnasında yaşanan Yunan isyanı, Osmanlı-Rus savaşı ve Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyanı ve bu olaylar karşısında Osmanlı Devleti’nin ne kadar güçsüz olduğunu ortaya koymuştur. II. Mahmud’un bu gelişmelerden çıkardığı sonuç şu oldu: “Yalnız orduyu ve askerlik müesseselerini Batılılaştırmak yetersizdir; Devlet müesseselerinin, cemiyet düzeninin de modernleşmesi icabeder.’’[11]

Osmanlı ordusunun en önemli unsurlarından olan Yeniçeri Ocağı zaman içinde giderek yozlaşmıştı. Bu bozulma sürecinde, modern savaş tekniklerine ve askerî eğitime karşı şiddetli muhalefetleri nedeniyle, bütün yenilik hareketlerinin karşısında yer almışlardı.

Her türlü “yenilik hareketine karşı direnen Yeniçeri Ocağı, 1826’da ulemanın, bu sefer padişahı desteklemesiyle ve yine şeriat adına hareket edilerek ortadan kaldırıldı. Bu suretle de Batılılaşma yolu, bu defa kapanmamak üzere tekrar açılmış oldu.’’[12] II.Mahmud ıslahatlarda kendisine yardımcı olması için iki kişi görevlendirdi. Bunlar: İngiliz Strartford Canning ve Mustafa Reşit Paşa’ydı.

Mısır valisi karşısında art arda alınan mağlubiyetler, dış devletlerin, Osmanlı tebaasını bahane göstererek müdahale girişimleri için önlemler arayışına girişildi. Osmanlı Devleti tüm tereddütleri bir yana bırakarak Tanzimât-ı Hayriye’yi ilân etti (3 Kasım 1839).

“Mustafa Reşid Paşa, II. Mahmud’un ölümünden önce hazırlanmış olan Tanzimât-ı Hayriye ıslahatı esaslarının derhâl ilân edilmesi lüzumuna yeni padişahı inandırdı.’’[13] Hazırlanan metin, Mustafa Reşit Paşa tarafından, Gülhane bahçesinde toplanan kalabalık önünde okunarak ilân olundu.

Tanzîmât’ın sözlük anlamı düzeltme, düzenleme, düzen verme, yoluna koyma anlamındaki tanzîm kelimesinin çoğuludur.[14] “Tanzimat, İktisadî – içtimaî temelleri çürüyerek yıkılmaya yüz tutan bir imparatorluğun yeni bir prensiple yeniden kurulma teşebbüsünü gösterir.’’[15]

Devletin idaresi için bazı yeni kanunlar konulmuştur. Bu kanunlar: Can emniyeti, ırz ve namusun ve mülkiyetin korunması, verginin tayini ve gereken askerin toplanması ve hizmet süreleri noktalarında toplanır. Bununla birlikte müsadereye karşı, muhakemesiz idam ve zehirleme hükümlerine karşı garantiler yer almıştır. Vergi reformunu uygulamak için muhassıl adı ile tayin olunan maliye görevlileri herkesin mal ve mülkünü tahrir etmeye başlamışlardı. Kanunların hazırlanmasında ve uygulanmasında yetkili olan makam Meclis-i Vâlâ’ydı.

“Özetle, Tanzimat’tan gaye, devletin kuvvetlenmesi, memleketin kalkınması ve huzurun yerleşmesidir. Müslim ve gayrimüslim bütün tebaanın aynı haklardan istifade etmesi prensibi, ıslahattan beklenen pratik gayeyi ortaya koymaktadır.’’[16]

Mustafa Reşit Paşa, Avrupa’da uzun elçilik yılları boyunca Batı’nın devlet anlayışını ve idaresini tanıma fırsatı bulmuştu. Tanzimat’ı ilân eden grup arasında, fikirleri batıya dönük ve devletin kurtuluşunu bu fikirlerde gören kesimi temsil etmekteydi.

Mustafa Reşit Paşa, elçiliği sırasında, Avrupa’nın Türklere karşı takınmış oldukları olumsuz tavrı görmüştü. O, Avrupa kamuoyunu kazanmak için basından faydalanmak gerektiğini düşünüyordu. Paris’te bir gazeteyi Osmanlı lehine propaganda yapmak için kullandı. Paşa’nın, propaganda faaliyetleri Batı’nın düşüncelerini, Türklerin lehine çevirmeyi başarmıştır.

Tanzimat’ın uygulanması pekte kolay olmamış, bazı tepkiler ile karşılaşılmıştı. Karşılaşılan güçlüklerin başında uygulamanın ne şekilde yapılacağına ilişkin önceden hazırlanmış bir programın olmayışı geliyordu.

Tanzimat’ın uygulanmasına karşı en büyük tepki, eski nüfuzunu kaybeden ve menfaatleri tehlikeye düşen ulema ve âyândan gelmiştir. Âyânların gösterdiği tepki nedeniyle 1839-1840 yılı devlet gelirlerinin önemli bir kısmı toplanamamıştır.

Tanzimat Fermanı, devlet idaresine ve prensiplerine getirdiği düzenlemeler ve yenilikler ile bir başlangıcı ifade eder. “Reşid Paşa, devlet otoritesini ıslahatı uygulayacak bir bürokrasinin elinde toplamak suretiyle devleti modernleştireceğine inanıyordu. Gerçekten, Tanzimat devri bürokrasinin devri olacaktır.’’[17]

C. Macar ve Leh Mülteciler Meselesi

Viyana Kongresi’nin yarattığı baskı dönemi, Avrupa’da kitlesel bir huzursuzluğa sebep oldu. Bu kitlesel huzursuzluk 1848 yılında, Fransa’da sınıfsal tabanlı bir çatışmaya dönüştü. Sınıfsal tabanlı çatışma ile ortaya çıkan 1848 İhtilalleri kısa sürede tüm Avrupa’ya yayıldı. Bu yaşananlar, Fransız Devrimi’nin aksine bölgesel bir devrim değildi.

Ortaya çıkan baskı ve huzursuzluğun ihtilale dönüşmesi üç ana nedenden kaynaklanmıştır. Bunlardan biricisi, 1840’larda yaşanmakta olan iktisadî bunalımdı. İkicisi, 1815’ten sonra Avrupa’yı sarsan eski rejimin yeniden kurulması dalgasını takip eden yaygın bir hayal kırıklığının gündeme gelmesiydi. Üçüncü etmen ise Orta Avrupa ile sınırlandırılmıştı: İtalya ve Almanya’daki gibi ulusal birliğe veya Habsburg İmparatorluğu’ndaki gibi bir ulusal hür iradeye kavuşma arzularıydı.[18]

1848 İhtilalleri Fransa’nın dışına çıktığında sınıfsal temelli çatışma özelliğini yitirip, milliyetçi düşünce karakterine dönüşmüştür. Bu milliyetçilik hareketi hem Macaristan’da hem de İtalya’da yeni devlet kurulmasına sebep olmuştur. Avusturya – Macaristan İmparatorluğu ve İtalya’daki cumhuriyet ortaya çıkmıştır.

Macar milliyetçileri 1848 İhtilallerinden faydalanarak bağlı bulundukları Avusturya’ya isyan ettiler. Avusturya ise bu isyanı bastırmakta aciz kalınca Rusya’dan yardım talep etti. Rus ordusu Macaristan’a girdi ve bağımsızlık isteğinde bulunan Macar milliyetçilerini mağlup etti.

Rus ordusu karşısında mağlubiyete uğrayan Macar ve Leh milliyetçilerinin bir kısmı Osmanlı topraklarına iltica etti. Rusya ve Avusturya ise mültecilerin kendilerine iade edilmesini istedi. Osmanlı devleti bu talebi reddederek mültecileri himayesi altına aldığını bildirdi.

Mustafa Reşit Paşa, Avrupa’da yayılan bu karışıklık dönemini yakından izledi. ‘’Rusya ve Avusturya ile ciddileşen siyasî münasebetleri İngiltere ve Fransa’nın dayanışmasını sağlayarak aşmaya çalıştı. Bunların iade edilmesiyle ilgili baskılara karşı çıkıp Avrupa’da Türklere yönelik olumlu bir havanın meydana gelmesine vesile oldu.’’[19]

Avrupa kamuoyunda oluşan bu olumlu hava, Kırım Savaşı’nda (1853-1856) İngiltere ve Fransa’nın, Osmanlı Devleti yanında savaşa girmeleri konusunda etkili rol oynamıştır.

Yürütülen müzâkereler ile mülteciler meselesi çözülmüş, bazıları affedilerek ülkelerine dönmüş, bazıları ise Osmanlı topraklarında kalarak ikamet etmişlerdi. “Osmanlı Devleti’nde kalan mültecilerin çoğu eski görevlerini burada sürdürdü. Osmanlı tebaasına geçen bu Polonyalı subaylar, Osmanlı Tanzimat asrındaki modernleşmenin öncüsü oldular.’’[20]

III. Dönemin Dış Politikası ve Diplomasi Anlayışı

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren pek çok devlet ile diplomatik ilişkiler içerisinde olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kurulduğu tarihten başlayarak, diğer devletler (ilki Venedik) Osmanlı başkentinde daimî elçiler bulundurmuşlardır. Osmanlı Devleti, bu elçileri diplomatik ilişkiler gereği nezaket ile kabul etmiştir.

“Osmanlı ise ilk defa Avrupa devletlerindeki gelişmeler konusunda bilgi edinmek amacıyla 1720’de Fransa’ya daimî elçi olarak Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’yi göndermiş, arkasından da III. Selim döneminde Avrupa’nın en büyük merkezlerinde daimî elçilikler kurulmuştur.’’[21]

XIX. yüzyılda diplomatik faaliyetler ayrıca bir önem kazanmıştır. ”II. Mahmud, Osmanlı Devletini, içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtarmak, Rus tehlikesini bertaraf etmek, Mısır, Cezayir meselelerini devletin lehine çözebilmek ve yaptığı reform hareketlerine dış destek sağlamak için, Avrupa başşehirlerinde devamlı ikamet elçilikleri açmaya karar verdi.’’[22] Bu düşünceler üzerine Mustafa Reşit Paşa Paris’e elçi olarak gönderildi.

Mustafa Reşit Paşa’nın Paris’e elçi olarak gitmesi Osmanlı diplomasisi için yeni bir dönemin başlamasına vesile olmuştur. “Belki diplomasi tarihimizde ilk defa olarak, bir yabancı ülke başkentinde Osmanlı siyasetine taraftar bulmak gayesiyle kulis faaliyetlerinde bulundu.’’[23] Mustafa Reşit Paşa, Avrupa’da görev yaptığı süre boyunca, Avrupa kamuoyundaki Türklere karşı olan olumsuz tutumu değiştirmek için propaganda çalışmaları yürüttü. O, Avrupa’da bulunduğu esnada, II. Mahmud’a izlenimlerini bildirirken; “Osmanlı devleti gibi büyük bir devletin yalnız Paris’te ikamet elçisi bulundurması Batı kamuoyunu teşhis ve kontrol etmek için yetmez. Viyana, Berlin, Sen-Petersburg gibi büyük başkentlerde de elçilikler bulundurulmalıdır.’’[24] Diyerek düşüncelerini belirtmişti. II. Mahmud’a sunduğu tavsiyede, kamuoyunu kazanmak için basının önemine atıfta bulunuyordu.

XIX. yüzyıldaki genel kanıya göre, Avrupa’nın askerî üstünlüğü kabul edilmiş ve devletin devamlılığı Avrupa devletleri arasındaki denge politikasında görülmüştür. Mustafa Reşit Paşa’nın kişisel fikirlerine göre ise, İngiltere, ekonomik ve askerî üstünlük olarak diğer devletlere göre daha öndeydi. O, bürokraside etkin olduğu sıralarda İngiltere’nin himayesini elde etmeye çalışmıştı.

Mustafa Reşit Paşa’nın yürüttüğü diplomatik çalışmalar, 1854’te Ruslar ile yapılan Kırım Savaşı’nda, Ruslara karşı İngiltere ve Fransa’nın desteğini sağlama hususunda faydalı olmuştur.

XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti için Bir diplomasi çağı olmuş, Devleti uğraştıran siyasî, askerî, ekonomik bütün güçlükler diplomasi ile aşılmaya çalışılmıştır.

Sonuç

Mustafa Reşit Paşa, aldığı görevler nedeniyle dönemin olaylarına doğrudan temas etme imkânı bulmuştur. Devletin karşı karşıya kaldığı bunalımlarda, ıslahatlar ve uygulanan diplomaside ya öncü olmuş ya da gelişmelere bir şekilde müdahil olmuştur. Değişim sürecinde olan imparatorluğun devamlılığını Batı tarzı modernleşmede görmüştür.

Mustafa Reşit Paşa, Tanzimat devri devlet adamı olarak nitelendirilen bürokratların ilkidir. Bürokrasinin merkezinde Batılılaşma vardır. Bürokrasi içinde yer alan kadro, ıslahatların uygulanmasında aynı fikirde olmasalar bile uyum içinde çalışmışlardır. Tanzimat devrinde katkısı olan devlet adamları, Mustafa Reşit Paşa’nın himayesinde yetişmiş ya da devam eden sonraki nesil onun açtığı yolda ilerlemiştir.

Mustafa Reşit Paşa ve döneminin önemli olaylarını incelediğimiz bu çalışmada, olaylar ana başlıklar halinde belirlenerek araştırma ve yazıma tabii   tutulmuştur.

Kaynakça

Aksun, Ziya Nur; “Dört Muzdarip Padişah’’, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011.

Akyıldız, Ali – Kurşun, Zekeriya; “Osmanlı Arap Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi’’, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015.

Baysun, Cavit; “Mustafa Reşid Paşa”, Tanzimat, c.I-II, MEB, İstanbul, 1999.

Beydilli, Kemal; ‘’Mustafa Reşid Paşa’’, TDVİA, c.XXX, s.348-350.

Çadırcı, Musa; ‘’Tanzimat’ın Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler (1840-1856), Tanzimat, ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014.

Düzbakar, Ömer; ‘’XV. – XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri’’, Uluslar arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c.2/6, 2009.

İnalcık, Halil; ‘’Tanzimat Nedir?’’, Tanzimat, ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014.

……………..; ‘’Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu’’, Tanzimat, ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014.

Karal, Enver Ziya; ‘’Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nda Batı’nın Etkisi’’, Tanzimat, ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014.

Kaynar, Reşat; ‘’Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat’’, TTK, Ankara, 2010.

Kodaman, Bayram; ‘’Mustafa Reşid Paşa’nın Paris Sefirlikleri Esnasında Takip Ettiği Genel Politikası’’, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri Bildirileri Ankara 13-14 Mart 1985, TTK, Ankara, 1994.

Kodaman, Bayram – Alkan, Ahmet Turan; ‘’Tanzimat’ın Öncüsü Mustafa Reşid Paşa’’, 150. Yılında Tanzimat, TTK, Ankara, 1992.

Lee, Stephen J.; ‘’Avrupa Tarihinden Kesitler 1789-1980’’, Dost Kitabevi, Ankara, 2014.

Ortaylı, İlber; ‘’Osmanlı’da Milletler ve Diplomasi’’, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.


[1] Kemal Beydilli, ‘’Mustafa Reşid Paşa’’,TDVİA, c.XXX, İstanbul, 2006, s.348-350.

[2]Cavit Baysun, “Mustafa Reşid Paşa”, Tanzimat, c.II, MEB, İstanbul, 1999, s.273.

[3]  Mustafa Reşit Paşa; 1834, 1835, 1841 ve 1843 yılları olmak üzere dört defa Paris’e elçi olarak atanmıştır. 1839 yılında Londra’da iken, kısa bir müddet için, Paris’te görevlendirilmiştir. Görüldüğü üzere, Reşit Paşa ayrı ayrı zamanlarda beş defa Paris’te bulunmuş ve burada dört buçuk yıl kadar görev yapmıştır. Bkz. B. Kodaman, ‘’ Mustafa Reşid Paşa’nın Paris Sefirlikleri Esnasında Takip Ettiği Genel Politikası’’, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi semineri Bildirileri, Ankara, 13-14 Mart 1985, Ankara, TTK, 1994, s.80.

[4] Beydilli, s.348.

[5] Ali Akyıldız – Zekeriya Kurşun, ‘’ Osmanlı Coğrafyası ve Avrupa Emperyalizmi’’, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, s.5 v.d.

[6] Aynı eser, s.7.

[7] Beydilli,s.348.

[8] Aynı yer.

[9] Aynı yer.

[10]  Enver Ziya Karal; ‘’ Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nda Batı’nın Etkisi’’, Tanzimat, ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, İstanbul, 2014, s.120.

[11] Aynı yer.

[12] Karal, s.120.

[13] karal, s.128.

[14] Ferit Devellioğlu; ‘’Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lûgat’’, Aydın Kitabevi, Ankara, 2012, s.1204.

[15]Halil İnalcık; ‘’Tanzimat Nedir?’’, Tanzimat,  ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, s.29-56.

[16] Halil İnalcık; ‘’Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu’’, Tanzimat, ed. Halil İnalcık – Mehmet Seyitdanlıoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, s.107-108.

[17] İnalcık, s.104.

[18] Stephen J. Lee; ‘’ Avrupa Tarihinden Kesitler 1789 – 1980’’,Dost Kitabevi, Ankara, 2014, s.73.

[19]Beydilli, s.349.

[20] İlber Ortaylı; ‘’ Osmanlı İmparatorluğu’nda Askerî reformlar ve Polonyalı Mülteciler’’, Osmanlı’da Değişim ve Anayasal Rejim Sorunu, İstanbul,Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 2008, s.232.

[21] Ömer Düzbakar; ‘’XV. – XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin karşılanmasında Bursa’nın Yeri’’, Uluslararası Sosyal Araştırma Dergisi, 2009, c.2/6, s.183.

[22] Bayram Kodaman; ‘’Mustafa Reşid Paşa’nın Paris Sefirlikleri Esnasında Takip Ettiği Genel Politikası’’, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri Bildirileri Ankara 13-14 Mart 1985, TTK, Ankara,1994, s.71.

[23] Bayram Kodaman – Ahmet Turan Alkan; ‘’ Tanzimat’ın Öncüsü Mustafa Reşid Paşa’’, TTK, 150. Yılında Tanzimat, Ankara, 1992, s.2.

[24] Karal, s.124.

Yazar Bahadır Acet

Diğer Yazımız

DONALD TRUMP’IN KANADA VE GRÖNLAND SÖYLEMLERİ BAĞLAMINDA ARKTİK JEOPOLİTİĞİ

Muhammed Nurullah Ketkanlı Balkan Çalışmaları Uzmanı Giriş Donald Trump’ın Grönland’ı satın almayı öneren çarpıcı açıklamaları, …