YUMUŞAK GÜCÜN ANATOMİSİ

Ceyda YILMAZ

Balıkesir Üniversitesi, Uluslararası Ticaret Bölümü

Uluslararası ilişkilerde uzun yıllar boyunca gücün ölçütü askeri kapasite ve ekonomik büyüklük üzerinden tanımlanmıştır. Ancak özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde Joseph Nye’ın ortaya koyduğu “yumuşak güç” kavramı, ülkelerin etki alanlarını yalnızca sert güç unsurlarıyla değil, aynı zamanda cazibe, değerler ve kültür aracılığıyla da genişletebileceğini ortaya koymuştur. Nye’a göre yumuşak güç, başkalarının sizin istediklerinizi istemesini sağlama kapasitesidir. Bu durum, zorlayıcı araçlardan ziyade ikna edici ve çekici araçlarla gerçekleşir. Sert güç, yani askeri müdahaleler ve ekonomik yaptırımlar, kısa vadeli kazanımlar getirse de çoğu zaman kalıcı bir sempati yaratmaz. Yumuşak güç ise gönüllü bir yakınlık oluşturur ve uzun vadede devletlerin uluslararası imajını güçlendirir.

Dünya örnekleri, bu farkı net biçimde göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri, Hollywood sineması, Harvard gibi prestijli üniversiteleri ve Silikon Vadisi ile dünyanın dört bir yanında cazibe yaratarak yumuşak güç üretmiştir. Ancak Irak Savaşı gibi sert güç politikaları, bu cazibenin etkisini zaman zaman gölgelemiştir. Çin, Konfüçyüs Enstitüleri aracılığıyla kültür diplomasisini yaygınlaştırmakta ve yumuşak güce yatırım yapmaktadır, fakat Güney Çin Denizi’ndeki askeri hamleler ya da Uygur meselesi gibi politikalar bu cazibeyi sınırlandırmaktadır. Güney Kore örneği ise farklı bir dinamik sunmaktadır: K-pop, Kore dizileri ve teknoloji markaları sayesinde ülke, kısa sürede küresel ölçekte dikkat çekici bir kültürel cazibe merkezi haline gelmiştir. Askeri gücü ya da ekonomik kapasitesi sınırlı olmasına rağmen, kültürel üretim sayesinde dünya kamuoyunda etkisini artırmıştır.

Türkiye de son yıllarda yumuşak gücünü farklı alanlarda sergilemektedir. Osmanlı mirası, Türk mutfağı ve tarihî şehirleri kültürel cazibenin önemli unsurlarıdır. Bunun yanı sıra televizyon dizilerinin Ortadoğu, Balkanlar ve Latin Amerika’da yarattığı geniş izleyici kitlesi, Türkiye’nin kültürel diplomasisinin en dikkat çekici örneklerinden biridir. TİKA aracılığıyla yürütülen kalkınma yardımları ve yurtdışındaki eğitim projeleri de Türkiye’nin yumuşak gücünü besleyen faktörlerdir. Ancak zaman zaman sert güç kullanımı, özellikle Suriye’deki askeri operasyonlar, bu olumlu imajı sınırlamakta ya da farklı bölgelerde çelişkili algılar yaratmaktadır.

Yumuşak gücün günümüzdeki en önemli boyutlarından biri dijitalleşmedir. 21. yüzyılda sosyal medya, dijital platformlar ve kültürel üretim, yumuşak gücü küresel ölçekte katlanarak artırmıştır. Netflix’te yayımlanan diziler, YouTube üzerinden hızla yayılan müzikler ya da dijital diplomasiye dönüşen Twitter ve Instagram gibi platformlar, artık devletlerin resmi politikalarının ötesine geçen bir cazibe ağı yaratmaktadır. Burada sadece devletler değil, bireyler, diaspora toplulukları, sanatçılar ve sivil toplum kuruluşları da yumuşak güç üretiminin aktörleri haline gelmiştir.

Sonuç olarak yumuşak güç, uluslararası ilişkilerde klasik güç tanımlarını aşan bir stratejik kaynak olarak öne çıkmaktadır. Sert güç hâlâ caydırıcılık ve güvenlik açısından önemini korusa da, uzun vadeli etki yaratmanın yolu kültürel, sosyal ve diplomatik araçlardan geçmektedir. Yumuşak güç, zorlayıcı değil ikna edici olmasıyla devletlere daha sürdürülebilir bir etki alanı sunmaktadır. Bu bağlamda geleceğin jeopolitiğinde asıl belirleyici olan soru şudur: Hangi ülkeler yalnızca korku değil, aynı zamanda hayranlık uyandırabilecek bir kapasiteye sahip olacaktır?

Fotoğraf: sonhaber.ch

Yazar Ceyda Yılmaz

Diğer Yazımız

ALASKA VE WASHİNGTON ZİRVELERİ IŞIĞINDA RUSYA-UKRAYNA BARIŞ ARAYIŞLARI

Ahmet Ziya GÖKALP Siyaset Bilimi Uzmanı Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali, uluslararası sistemin çehresini derinden değiştiren …