![](http://www.polsam.org/wp-content/uploads/2024/12/Resim2-1.png)
POLSAM Kırgızistan Koordinatörü
Kazaklar, bağımsızlıkları yolunda sadece Çarlık Rusyası’nın sömürgeciliğine ve Sovyet yönetiminin zulmüne karşı 300’den fazla ulusal kurtuluş ayaklanması gerçekleştirmiştir. Bunlardan sonuncusu ise, totaliter rejimin demir pençesini kırmaya yönelik olarak Kazak gençlerinin gerçekleştirdiği Aralık ayaklanmasıdır ve bu yıl bu olayın üzerinden 38 yıl geçmiştir. Konu hakkında Cumhurbaşkanı Kasım Comart Tokayev; “1986 yılında, gençlerimiz Sovyetler Birliği’nin gazabından korkmadan, milletin onuru için meydanlara çıktı. Bu günden tam beş yıl sonra Bağımsızlığımızı ilan etmemizin sembolik bir anlamı büyüktür. Bu bağlamda, özgürlüğün ilk müjdecileri olan Aralık kahramanlarının vatandaşlık cesareti hak ettiği değeri almalı ve sistematik bir şekilde tanıtılmalıdır.” Demiştir.[2] Şimdi, Aralık ayaklanmasının başlıca sebeplerini ve önemini tartışmadan önce, bu olayın önde gelen kahramanlarından biri olan Kayrat Rıskulbek’in kısa yaşam öyküsüne değinmek yerinde olacaktır.
Kayrat Rıskulbek, 13 Mart 1966 tarihinde Cambıl Bölgesi, Moyınkum ilçesi, Birlik köyünde, bir çoban ailesinde dünyaya gelmiştir. Kayrat, 1973-1981 yılları arasında Şu ilçesindeki Töle Bi köyünde bulunan yatılı okulda öğrenim görmüş ve sekiz yıllık eğitimini başarıyla tamamlamıştır. Okulda derslerdeki başarıları ile dikkat çekmiş, sınıfını sınavsız geçerek ilerlemiştir. Aynı zamanda sosyal etkinliklere aktif katılarak, okulun ilk komsomol örgütünün sekreteri olmuştur. 1981-1983 yıllarında Birlik’teki eski Kirov adına düzenlenmiş ortaokulda eğitimini tamamlayarak, on yıllık eğitimini bitirmiştir. Ardından, askerlik öncesi babası Nogaybay’a yardımcı çoban olarak çalışmış ve Kökterek süt çiftliğinde görev almıştır. 1984-1986 yıllarında Amur Bölgesi, Belogorsk şehrinde askerlik hizmetini onurla yerine getirmiştir. Askeri ve siyasi alandaki üstün hizmetleri nedeniyle çeşitli ödüllerle takdir edilmiş, askeri birlik komutanları aile üyelerine teşekkür belgeleri göndermiştir. 1986 yılında, askerlik görevini tamamladıktan sonra köyüne dönmüş ve ağustos ayında askeri birliğinden aldığı belgeyle Almatı’daki Mimarlık ve İnşaat Enstitüsüne başvurarak, sınavları başarıyla geçerek bu enstitüye kabul edilmiştir.[3]
1986 yılının 16 Aralık günü, Kazakistan’ın yönetimi başka birine devredilmesine karşı barışçıl bir şekilde protesto gösterisi düzenleyen gençler ve öğrencilerle birlikte Kayrat, meydanlara çıkmış ve gösteriye katılmıştır. Göstericiler, merkezi yönetimin kadro politikalarının dayatmalarına karşı protesto gösterisi yapmışlardır. Protestoların öncüsü olan gençler – öğrenciler ve işçiler – Aralık ayaklanmasının başlıca itici gücünü oluşturmuşlardır. Toplantı düzenli ve tertipli bir şekilde sürerken, hükümet yetkililerinin emriyle alana gelen zalim polisler, silah kullanarak, ellerinde hiçbir şey olmayan gençleri acımasızca dövüp, meydanı kana boyamışlardır. Köpeklerle, yangın söndürme araçlarıyla su sıkmış ve yaralıları, hastaları şehir dışına taşımışlardır. Kazak kızlarını saçlarından sürükleyerek, vahşice dövmüş ve bazılarını canice soğuk buzların üzerine oturtmuşlardır. Bu zulme dayanamayan, annelerini ve kadınları yücelten, onlara saygı duyan yiğitler, kızları korumak amacıyla meydanlara çıkmış ve “sapkın” olarak damgalanmışlardır. Bu direnişte öne çıkan isimlerden biri de Kayrat olmuştur. Ayrıca, o soğuk Aralık günlerinde Kayrat Rıskulbek, meydanda toplananlara şu çağrıyı yapmıştır: “Evlatlarım, üç gün dayanırız, üç gün dayanırsak, bizi Birleşmiş Milletler tanıyacak” diyerek direnişin önemini vurgulamıştır. Bu nedenle, Kayrat o dönemdeki iktidarın dikkatini çekmiş ve ona “meydanda halk milislerinden S.A. Savitski’yi döverek öldürdü” şeklinde asılsız suçlamalar yöneltilmiştir. Kayrat, böyle bir suç işlemediğini ispatlamaya çalışmış olsa da, kırmızı yaka polisler onun savunmasına inanmamış ve onu, sonunda bir katil olarak suçlamışlardır. Kazak SSC Yüksek Mahkemesi Ceza Dairesi Başkanı E. Grabarniyuk’un 16 Haziran 1987 tarihli kararıyla, Rıskulbek’a en ağır ceza olan idam cezası verilmiştir. Ancak, entelektüel kesim, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Gorbaçov ve Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Başkanlık Konseyi Başkanı Gromyko’ya, Rıskulbek’in cezasının hafifletilmesi yönünde başvurular yapmıştır. Sonrasında, Rıskulbek’in idam cezası, mecburen 20 yıl hapis cezasına dönüştürülmüştür. Ancak, Kayrat, bilinmeyen bir sebeple, Şu ve Karaganda demir yolu istasyonları üzerinden, gizli bir şekilde Semey cezaevine götürülmüş ve burada gizlice hayatına kast edilmiştir.[4] Sonrasında, Kayrat Rıskulbek, Kazakistan Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu’nun 21 Şubat 1992 tarihli kararıyla tamamen aklanmıştır. Almatı şehrinde, Kayrat Rıskulbek’in eğitim aldığı Mimarlık ve İnşaat Akademisi’nin bulunduğu sokağa, onun adı verilmiştir. Taraz şehrinde, adını taşıyan bir park bulunmaktadır. Parkın ortasında, Kayrat Rıskulbek’a adanmış bir anıt yer almaktadır. Ayrıca, Astana (bugünkü Nur-Sultan) şehrinde de bir sokağa adı verilmiştir. Kazakistan Cumhurbaşkanı’nın 9 Aralık 1996 tarihli kararıyla, Aralık Ayaklanması’na katılarak hayatını kaybeden genç Kayrat Rıskulbek’a “Halk Kahramanı” unvanı verilmiş ve ailesine “Altın Yıldız” madalyası takdim edilmiştir.
Aralık ayaklanmasının sebeplerine ve sonuçlarına değinecek olursak, bu hareketin temellerinin Sovyet sisteminin yetersizliğinde, onun emperyalist, totaliter ve askeri doğasında yattığını görülmektedir.
Ünlü tarihçi ve akademisyen Mambet Koygeldiev’e göre, 20. yüzyıl, Kazak halkı için son derece zor bir dönem olmuştur. Tam 106 yıl önce, yani 1917 yılının 12 Aralık’ında, Kazakistan’da Alaş Özerkliği’ni kurma amacıyla Alaşorda hükümeti kurulmuştur. Alaş hareketi, somut bir program temeline dayanan bir siyasi harekettir. Ancak Sovyet hükümeti, Alaş hareketini güç kullanarak ortadan kaldırmış ve Kazak halkının hayatını yeni taleplere uygun şekilde yeniden düzenleyecek köklü bir program geliştirmemiştir. Koygeldiev’e göre, merkezi hükümet, Kazak toplumunu yönetmeye yönelik karmaşık sürece hazırlıksız girmiştir ve bu, kısa sürede hayatın kendisiyle ortaya çıkmıştır. 1929-1932 yıllarında, Kazakistan’da Sovyet reformları olan zorla yerleşim ve kolektivleşmeye karşı 372 silahlı isyan meydana gelmiştir. Aynı Alaş hareketine benzer şekilde, 1986 yılındaki Aralık ayaklanmasının sebeplerinde de benzer izler görmek mümkündür. 1986 yılının 17-18 Aralık tarihlerinde, Almatı’daki merkez meydanında ve ülke çapında yaşanan kanlı çatışmalar ve ayaklanmalar, Sovyet hükümeti ile Kazak halkı arasındaki karşılıklı güvensizliğin, yetmiş yıl sonra bile devam ettiğinin somut bir göstergesidir.[5]
1985 yılı sonu ve 1986 yılının başlarında, Kazakistan’da ve Moskova’da, Cumhurbaşkanı D.A. Konev’in 75 yaşına yaklaşan yaşına rağmen yönetimdeki eleştiriler artmıştı. Herkes, yüksek yönetimin değişmesi gerektiğini kabul etmişti, buna Moskova’daki hükümet yetkilileri de dahil olduğu söylenebilir. Bununla birlikte halk, bunun demokratik bir şekilde gerçekleşmesini beklemişti ve daha sonra gelişen olayları halk, hükümetin kendi ilan ettiği tutumları ihlal ettiğini düşünerek değerlendirmiştir. Yönetim organlarında, devleti yönetme konusunda büyük ancak eskimiş bir deneyime sahip olan yaşlı neslin hâkim olduğu bir dönemde, hem merkezde hem de cumhuriyetlerde cesur, yaratıcı yeni fikirler üretebilecek, geleceği parlak gençlerin eksikliği hissediliyordu. 1980’li yılların başlarında, Nursultan Nazarbayev’in büyük siyasete girmesi, 1984 yılında, 44 yaşında Kazakistan SSC Bakanlar Kurulu Başkanı olarak atanması, devlet yönetiminde yeni bir dönemin başladığını gösteriyordu. Ancak 1986 yılının Kasım-Aralık aylarında, Kazakistan SSC’nin yeni yönetimi ile ilgili mesele gündeme geldiğinde, merkezi yönetim, Aralık faciasına yol açan hatalı bir karar aldığını söylemek mümkündür. 1986 yılı 15 Aralık’ında, Almatı’ya, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesinin bölüm başkanı Georgiy Petrovich Razumovsky ve Ulyanovsk bölge parti komitesinin birinci sekretarı Gennadiy Vasilyevich Kolbin gelmişti. Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesinin 16 Aralık’taki plenumunda, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesinin, G.V. Kolbin’i Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesinin birinci sekreteri olarak önerme kararı açıklanmıştı. Kazakistan’ın yüksek parti yetkilileri, hiçbir tartışma yapmadan “evet” oyu kullanarak, parti normları ve tüzükleri ihlal ederek, Kazakistan ile hiçbir bağı olmayan, yerel durumu hiç bilmeyen ve hatta yerel parti örgütlerinde kaydı bulunmayan, Kazakistan’da kayıtlı olmayan yabancı birini Cumhuriyetin başkanı olarak seçmişlerdi. Bu durum, Kazak halkı tarafından hakaret olarak değerlendirilmiş ve kitlesel bir karşı duruşla protesto edilmiştir.[6]
Yukarıda belirtildiği gibi, 1986 yılının 17-18 Aralık tarihlerinde Almatı’da, Kazakistan’ın çıkarlarının ayaklar altına alınmasına karşılık olarak gençler sokağa döküldü ve bu gençler arasında Almatı Mimarlık ve İnşaat Enstitüsü öğrencisi Kayrat Rıskulbek da bulunmuştur. Gösteri barışçıl şekilde başlamıştı: Devlete ya da hükümete karşı herhangi bir slogan atılmamış, vatandaşlar sadece anayasal haklarını kullanmıştır. Göstericilerin önüne çıkıp, Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Plenumu’nun kararının anlamını açıklamak yerine, cumhuriyetin liderliği gençlerle konuşmaktan kaçındı. Gösterinin genişlemesinden korkan G.V. Kolbin ve yerel yönetim, Moskova’daki Sovyet hükümetinden yardım talep etti. Sonuç olarak, Sovyetler Birliği İçişleri Bakanlığı, ülkenin çeşitli bölgelerinden iç güvenlik güçlerinin özel birliklerini Almatı’ya gönderdi. Gençlerin karşı duruşu, askerlerin kürekler, izci köpekler ve itfaiye araçlarının yardımıyla zorla bastırılmıştır. Yasal olmayan güvenlik güçlerinin eylemlerinden birçok öğrenci ve işçi genç zarar gördü. Aralık olaylarına katılanlardan biri, Almatı’daki olaylar hakkında : “Biz meydanda duruyorduk. Aktif gençler öne çıkıp konuşma yapıyordu, toplantı barışçıl şekilde devam ediyordu. Ancak bir asker, hiç sesiz duran bir kızı kafasından vurup yere düşürdü. Kavga bundan başladı. Gençler, kan içinde kalan kızı ellerine alıp götürdü. ‘Burada insan öldürüyorlar!’ diye bağırdılar. Sinirli kalabalığı durdurmak için, askerler itfaiye araçlarından soğuk su sıktılar. Başka bir seçeneğimiz yoktu, kaçmak zorunda kaldık. O sırada bir grup kız meydanı kuşattı. Bir sıraya dizilip: ‘Kaçıyorsunuz ne diye?! Siz erkek misiniz, kimlersiniz?’ diye bağırdılar. Bizler silahsızdık. Gençler, meydandaki mermer taşları söküp, kırarak askerlere karşı yürüdü. İtfaiye araçlarından hortumları koparıp kullanmaya başladılar. Askerler, kendilerinin küreklerle yere serdiği, kanlar içinde kalan, buz gibi suya batırılmış kızları ve erkekleri sürükleyerek araçlara doldurdular. Sonra onları stadyuma götürüp, yere dizip bıraktılar. Sonradan öğrendik ki, bazılarını askerler şehir dışında soyup, çıplak bir şekilde bırakmışlar” sözleri dile getirmektedir.[7]
Yönetim, sanayi işletmelerinin Rusça konuşan işçilerinden oluşan çeteleri demir sopalarla silahlandırıp, gösteriye katılan Kazak gençlerine karşı kışkırttı ve kasıtlı olarak etnik gerilimi körüklemiştir. Verilere göre, 17-18 Aralık’taki trajik olaylar sırasında birkaç kişi hayatını kaybetmiş, 200’den fazla genç hastaneye kaldırılmış, 1700’ün üzerinde kişi çeşitli yaralanmalar almıştır. Gençlerin gösterisi, bu kadar acımasız bir şekilde bastırılmasının haberleri tüm Kazakistan’a yayılmış ve cumhuriyetin birçok şehrinde gerçekleşen benzer gösteriler de yönetim tarafından bastırılmıştır. Bununla birlikte, doğru yaptıklarına inanan gençler, büyük bir güce karşı cesurca durdular ve geri adım atmadılar. Kayrat Rıskulbek’in sorguda verdiği ifadede: “Meydanda biz ‘Kazaklar yaşasın!’ diye bağırdık, şarkılar söyledik. Meydanda uzun süre kalmadık. Sokakta yürürken de şarkı söyledik” demiştir. Kayrat’ın sınıf arkadaşı Köpesbay Ertay ise: “Yazarlar evine yaklaşırken saat 14:00 civarındaydık. Burada hepimiz ‘İlyas, Saken!’ diye bağırdık… O zaman Kayrat Rıskulbek, sesini yükselterek: ‘Oljas! Bize iyi dileklerde bulun!’ demiştir. Bir otobüs durağından geçerken, orta yaşlı bir Kazak kadını bize dönüp: ‘Evlatlarım, doğru yaptınız. Kazak halkının onurunu gösterdiniz. Teşekkür ederim! Yalnızca kan dökülmesin!’ dedi” diyerek olayı anlatmıştır.[8]
Aralık olaylarından sonra, baskılar başlamıştır. Gösterilere katılan iki kişiye en ağır ceza olan idam cezası verilmiş, 99 kişi çeşitli sürelerle hapis cezasına çarptırılmıştır (bir süre sonra bunlardan sadece 46’sı beraat etti). Toplumda gerilimli bir durum oluşmuştur. Olaylardan sonra, parti organları “milliyetçiler” ve “Aralıkçılar“ı tespit etmek için büyük bir kampanya başlatmıştır. Öğrenciler arasında tutuklamalar yapılmıştır. Kazakistan SSC Yüksek Sovyeti’nin oluşturduğu komisyonun 1986 Aralık olaylarını incelemesi sonucu, tutuklananların sayısının 8500’e ulaştığı bildirilmiştir.[9]
Aralık olaylarına katılanlardan 787 genç – Komsomol üyeliğinden, 52 kişi – Komünist Parti üyeliğinden, 271 öğrenci eğitim kurumlarından atılmış, 1138 kişi komsomol cezaları almış ve yüzlerce kişi işlerinden kovulmuştur. 12 üniversite rektörü görevden alınmıştır. İdam cezasına çarptırılan iki kişiden biri, Almatı Mimarlık ve İnşaat Enstitüsü öğrencisi Kayrat Rıskulbek’dur. Şair Mukhtar Shahanov’un anılarına göre, Kayrat Rıskulbek’a idam cezası verildikten sonra, tüm dünyada ona af çıkması için büyük bir kampanya başlatmıştır: “Kayrat Rıskulbek’a idam cezası verildiği haberi dünya çapında basında geniş yer aldı. 1987 Temmuz ayında, Macaristan’da A.A. Gromyko’ya Kayrat’a af çıkarılması talebiyle bir dilekçe yayımlandı. Bu dilekçeyi 41 kişi, aralarında ünlü yazarlar: Ya. Kısı, A. Razek, G. Demski, H. Konrad ve diğer kültür adamları imzaladı. Çekoslovakya’dan 77 toplum lideri de onu savundu. ‘Reuters’ ajansının bildirdiğine göre, Polonyalı ‘Özgürlük ve Barış Birliği’, M.S. Gorbaçov’a bir mektup göndererek, Kayrat’a verilen hükmün adil olmadığını belirterek, olayın tekrar gözden geçirilmesini talep etti”.[10] Sonuç olarak, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Başkanlar Kurulu’nun 28 Nisan 1988 tarihli kararıyla Kayrat Rıskulbek’a af çıkarılmış ve ölüm cezası 20 yıl hapis cezasına dönüştürülmüştür. Ancak, bu haber, M. Şahanov’un gazeteci B. İshabayev’e verdiği röportajda belirttiği gibi, Kayrat’ı sevindirememiştir. Çünkü onun için 20 yıl hapis yatmak, ölüm cezasından farksızdır. İşte bunun kanıtı, onun annesine ve yakınlarına hapishaneden yazdığı mektubunda şöyle demektedir:
“…Bildiğiniz gibi, yani ben… suçsuz yere, insanı bırak, fareyi bile kanatmadan, hiçbir zarar vermeden, demir parmaklıkların arkasına konulduğumu, bunun üstüne, bir düğme deliği kadar bir delikten yalanla suçlanarak hapse girdiğimi ve nihayetinde ölüm cezasına çarptırıldığımı biliyorsunuz.
Evet, size hiçbir şey saklamıyorum, ben 18.12.86’da meydana gittim… Gittiğim yerin amacı birincisi, orada neler olup bittiğini, ne yaptıklarını kendi gözlerimle görmekti. İkincisi, meydanda, genç Kazak kızlarını dövüp öldürüyorlar diye duyduğumda, ben de elimden geleni yapmaya karar verdim. “Eğer köle olmasan, para olursun” diyerek sessiz kalmak, erkeklik onuruma aykırı geldi. Gerçekten de “erkek” olabilmek için, ben namussuzlardan biri değilim, şükürler olsun ki göğsümde gerçek bir erkeğe layık onur var. Ayrıca, “kadın yolu dardır” derler. Benim anlayışıma göre, bir kadına, erkekler ve hayvanlar bile, boynuzları yoksa pençe kaldırmaz. Biz hepimiz hayvan değiliz, biz insanlar, insanlık onuru taşıyan varlıklarız. Kısaca, böyle bir anlayışla kadına yardım etmek amacıyla gittim ve elimden gelen her türlü yardımı yaptım. Bu konuda hiçbir pişmanlığım yok, tam tersine büyük bir gurur duyuyorum. Ama Tanrı şahidim olsun, hiç kimseyi öldürmedim. Böyle bir vahşet yapacak insan ben değilim. Asla, hiçbir zaman. Evet, bir kadına vahşice saldırıp, saçından tutup sürüklediğim ve bir polisi dövdüğüm doğru. O kişi şimdi hayatta ve gayet sağlıklı. Benim yaptığım tek kötü şey bu. Ama bana “düşeni tekmelemek” diyerek, zulümle üzerime yıkılan “insan öldürme” suçu benim suçum değil. Bunların hepsi, kasıtlı olarak yapılan yalanlar, iftiralar, yüzlerce kez başıma saran “utanmazların” ve “yalan çeken” sorgulayıcıların işi. Bunu çok iyi biliyorum ve hissediyorum…
İşte dediğiniz gibi, “ölüm cezası” 20 yıla çevrildi. Bu, tabii ki birine mutluluk, birine teselli, birine acı olabilir, fakat ben buna sevindim diyemem. Çünkü sevgili annem!… Bu taş zindanda suçsuz yere hapis yatmak istemiyorum. 11 ay boyunca, acı ve ıstıraplardan sinirlerim tükenmiş, iyice yoruldum. O yüzden suçsuz yere 20 yıl boyunca kendimi acı çekmeye mahkum etmek istemiyorum. Ve sizi de acıtmak, üzmek istemiyorum… Sevgili annem! Ayaklarınıza kapanıyorum! Benim suçsuzca can verişim için, bana verdiğiniz sütü helal edemediğim için beni affedersiniz…
Er ya da geç, gerçek cinayet zanlısı mutlaka bulunacak. Bunu kalbimle hissediyorum.
Benim ölümümden yalnızca iftiracılar ve sorgulayıcılar, yargıçlar sorumlu olsun!… Hoşça kal aydınlık dünya! Gerçek mutluluğumu “öteki dünyada” bulacağım.
Hasretle selamlıyorum, oğlunuz Kayrat!”[11]
Resmi açıklamalara göre, Kayrat Rıskulbek 21 Mayıs 1988’de intihar etmiş olarak kayıtlara geçmiştir. Bunun ana gerekçesi olarak yukarıdaki ölüm öncesi yazdığı mektup gösterilmiştir. Ancak, M. Şahanov’un anlayışına göre bu mektup, ölüm cezasının 20 yıla çevrilmesinin ardından öfke içinde yazılmıştır. Bu yüzden, mektubundan sonra ölümünün planlandığı görüşünü savunmaktadır. 1987 Temmuz’unda, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi, Stalinci bir bakış açısıyla “Kazakistan Cumhuriyeti Parti Örgütü’nün işçilerin uluslararası ve vatansever eğitimine ilişkin çalışmaları” hakkında yanlış bir karar almış ve bu kararda 1986’daki Aralık olaylarını “Kazak milliyetçiliği göstergesi” olarak nitelendirmiştir. 1989 yılında Sovyetler Birliği halk milletvekillerinin 6 Haziran’daki 1. Kongresi’nde, Muhter Şahanov bu olaylara dair adil bir soruşturma yapılmasını ve Komünist Parti Merkez Komitesi’nin kararının gözden geçirilmesini talep etmiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi, önceki kararını değiştirmiş ve şu şekilde bir açıklama yapmıştır: “Kazak gençliğinin yürüyüşü, milliyetçilikten ziyade, onların medeni ve siyasi haklarını özgürce ifade edebilme hakkıydı.” Böylece adalet ancak 1990 Mayıs ayında sağlanabilmiştir. 1986’daki Aralık olayları, yabancı uzmanlar arasında farklı yorumlar doğurmuştur. Bazılarına göre, bu olaylar, Müslüman ulusal güçlerin “büyüğe saygı” anlayışına dayalı etnik mücadelelerin bir yansımasıdır. Diğerlerine göreyse, olaylar, genç vatandaşların Sovyetler Birliği’nin ortak cumhuriyetlerinin haklarına ve Moskova’nın onları baskı altına almasına karşı çıkmalarının bir göstergesidir. G.V. Kolbin’in “ulusalcılığı pekiştireceği” ve Kazak Türkçesinin öğrenilmesinin gerekliliği hakkındaki boş söylemleri, yerel halkın eğitim alması ve yüksek mevkilere gelmesi konusunda engel teşkil etmiş, sürekli olarak “milliyetçileri” ve “yolsuzları” aramaya dönüştürülmüştür. Sonuç olarak, 1986’daki Aralık olayları ve sonrasındaki gelişmeler, toplumsal yaşamda demokrasiyi yeniden inşa etme fikrinin yalnızca bir bildiri olduğunu ve Sovyet sisteminin baskı, zorla yönetim ve cezalandırma yöntemlerinin hala devam ettiğini göstermiştir. 1986 Aralık olayları, eski Cumhurbaşkanı N. Nazarbayev’in değerlendirmesine göre, Kazakistan’ın bağımsızlık ve egemenlik kazanma yolunda bir başlangıç olmuştur ve Kazak gençlerinin bilincinin ne kadar geliştiğini göstermiştir. O dönemdeki gençler, 100 yıla yakın süreyle halkı kışla düzeninde tutan totaliter sisteme karşı dik durmuş ve halklarının adına, hiçbir ulusun ulusal onurunun ayaklar altına alınmasına izin vermeyeceklerini açıkça ifade etmişlerdir. Bu günlerin olaylarına analiz yaparak, N. Nazarbayev kendi “Yüzyılın Dönüm Noktasında” adlı kitabında şöyle anlatmaktadır: “1986’daki Aralık olayları, Kazak gençlerinin bilincinin ne kadar geliştiğini gösterdi. Onlar, 100 yıl boyunca halkı kışlalarda tutan totaliter sisteme karşı eğilmediler. Gençler, bundan sonra herhangi bir ulusa ait ulusal gurur duygusunun aşağılanmasına asla izin vermeyeceklerini halklarının adına belirttiler.”[12] Kazak gençlerinin 1986’daki protestosu, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne yol açan ulusal-demokratik gösterilerin, hareketlerin ilk halkası olduğunu söylemek mümkündür. Almatı’daki olaylardan sonra, 1980-1990 yılları arasında Tiflis, Bakü, Vilnius gibi şehirlerde Sovyet siyasi sisteminin çöküşünü hızlandıran olaylar yaşanmıştır.
1986’daki Aralık olaylarının tarihi önemi, 2006 yılının sonlarına doğru, bağımsızlığın ilk müjdecisi olarak kabul edilen “Bağımsızlık Güneşi” anıtının açılmasıyla daha da belirginleşti. 1986 yılındaki Aralık olayları tesadüf değildi. Bu olayların derin sebeplerini anlamak için N.Ä. Nazarbayev’in şu sözleri önemlidir: “Almatı 1986 Aralık ayında, ulusal meselelerin çözülmesine yönelik sosyalist doktrinin çöktüğünü kanıtladı.”[13] Bu doktrinin önemi nedir? Bildiğimiz gibi, bu doktrin, toplumsal sınıf temelli yaklaşımın, ulusal temelli yaklaşımdan daha baskın olduğu tezine dayanıyordu. Ulusal meseleyi “tamamen” çözme yöntemi de bu görüşten çıkıyordu. Sovyetler Birliği’nde 1980’lerin ikinci yarısında yaşanan olaylar, ulusal-etno kültürel meselelerin, Sovyetlerin geleneksel ulusal doktrininde ne kadar zayıf ve düşünülmeden şekillendirildiğini göstermiştir. Bununla birlikte Sovyet rejimi, kendini koruma amacıyla, halkların ve kültürlerin ulusal çeşitliliğini düzleştirmeye çalıştı, bu da sonunda Sovyet yapısının çökmesine yol açmıştır.
Tanınmış bilim insanı ve tarihçi, akademisyen Manas Kozıbayev’e göre, Aralık Hareketi, ülkemizin ulusal bağımsızlık tarihinin önemli bir yerini tutmaktadır. Kazak halkının adalet ve özgürlük arayışındaki genç kuşağının, örneğin Kayrat Rıskulbek’in katılımıyla, özgürlük yolunda şehit düşen bu hareket, başlangıçta bir gösteri, bir manifestasyon olarak barışçıl bir diyalog şeklinde gelişmiş, sonrasında ise bir isyana dönüşmüştür. Yönetici sınıf, silahlı güçlerin yöntemiyle, suçsuz gençlerin kanını dökmüştür. Bu yüzden bu hareketi “Aralık 1986 İsyanı” olarak adlandırmak mümkündür. Akademisyenimize göre, bu isyana katılan gençler, yenilik ve reform arayan, Kayrat Rıskulbek’in önderliğindeki mücadeleci kuşak, halklarına olan sevgilerini, ulusal onurlarını, özgürlüklerini savundular ve bunu gündeme getirerek Sovyetler Birliği’nde demokratik bir şekilde çözülmesini istemişlerdir. İşte bu şekilde, hareket Sovyetler Birliği genelinde başlamış ve o Birlik çökmüştür. Kazakistan bağımsızlığına kavuşmuştur.[14]
Sonuç olarak, kısa bir zaman diliminde, sadece 33-34 yıl içinde, Kazakistan güçlü, saygın ve parlak bir geleceği olan bir devlet haline gelmiştir. Dünya çapındaki uzmanlar, Kazakistan’ın istikrarı, ekonomideki sürekli büyümeyi, dış politikada güvenilir ortaklıkları ve içerdeki sosyal yardımlaşma temelli gelişim yolumuzu diğer ülkelere örnek olarak sunmaktadır. Bu, tüm Kazak halkının ortak başarısıdır.
Kazakistan’ın bağımsızlık yolundaki yüzyıllarca süren ulusal kurtuluş mücadelesinin ve bu mücadelenin bir parçası olan, Kayrat Rıskulbek gibi vatansever, gerçek birer kahraman gençlerin kurbanı olduğu Aralık İsyanı’nın tarihsel önemi büyüktür.
![](https://www.polsam.org/wp-content/uploads/2024/12/Resim1-1.png)
Görsel 1: Soldan sağa doğru; E. Köpesbaev, T. Taşenov, K. Rıskulbek ve K. Küzembayev, kendilerine verilen mahkeme kararını dinliyorlar. Almatı, 16 Haziran 1987. Sovyet KazTAG muhabiri Yuri Bekker tarafından çekilen fotoğraf.[15]
![](https://www.polsam.org/wp-content/uploads/2024/12/Resim2-1.png)
Görsel 2: Kayrat Rıskulbek’in mezarındaki anıt, 1986 yılındaki Aralık Olayları’na katılan bir önemli bir şahsiyettir. Bu anıt, Kazakistan’ın Semey (eski adıyla Semipalatinsk) şehrindedir.[16]
[1] Ana kaynaklar; https://iie.kz/?p=25254 ; https://www.history.kz/kz/amp/news/show/339634
[2] Тоқаев Қ.К. Тәуелсіздік бәрінен қымбат. – «Егемен Қазақстан», 2021 жылғы 05 қаңтар.
[3] Уақтегі М. Қайрат және желтоқсан көтерілісі. – Алматы, 2001. – 32 б.
[4] Уақтегі М. Қайрат және желтоқсан көтерілісі. – Алматы, 2001. – 32 б.
[5] Қойгелдиев М. Алаш және Желтоқсан: идея, мақсат, ерлік сабақтастығы. «Қазақстандағы Желтоқсан көтерілісінің (1986) тарихи және халықаралық маңызы» атты Халықаралық ғылыми-практикалық конференцияның материалдары. – Астана, 25 қазан 2016 жыл.
[6] Аяган Б.Г., Абжанов Х.М. и др. Современная история Казахстана. Учебник. – Алматы, 2010.
[7] https://massaget.kz/poeziya/kayrat-ryiskulbekovtn-aktyik-soz–23758/ ; Аяган Б.Г., Абжанов Х.М. и др. Современная история Казахстана. Учебник. – Алматы, 2010.
[8] Қойгелдиев М. Алаш және Желтоқсан: идея, мақсат, ерлік сабақтастығы. «Қазақстандағы Желтоқсан көтерілісінің (1986) тарихи және халықаралық маңызы» атты Халықаралық ғылыми-практикалық конференцияның материалдары. – Астана, 25 қазан 2016 жыл.
[9] Қазақ ССР Жоғарғы Кеңесі Президиумының Алматы қаласында 1986 жылғы 17-18-інде болған оқиғаларға байланысты жағдайларға түпкілікті баға беру жөніндегі комиссияның тұжырымдары мен ұсыныстары. «Алматы, 1986. Желтоқсан». – Алматы: 2011. Т-1. – 464 б.
[10] Аяган Б.Г., Абжанов Х.М. и др. Современная история Казахстана. Учебник. – Алматы, 2010.
[11] Исабаев Б. «Тарих қиянатты кешірмейді». КСРО Жоғарғы Кеңесінің мүшесі, КСРО халық депутаты, белгілі ақын Мұхтар Шахановпен сұхбат. «Алматы, 1986. Желтоқсан». – Алматы: 2011. Т- 1. 464 б.
[12] Назарбаев Н.Ә. Ғасырлар тоғысында. – Алматы, 1996. «Алматы, 1986. Желтоқсан». – Алматы: 2011. Т- 1. – 464 б.
[13] Аяган Б.Г., Абжанов Х.М. и др. Современная история Казахстана. Учебник. – Алматы, 2010.
[14] Қозыбаев М. «1986. Желтоқсан: Дақпырт және шындық». «Алматы, 1986. Желтоқсан». – Алматы: 2011. Т- 2. – 376 б.
[15] https://www.azattyq.org/a/Kazakhstan_semei_kairat_ryskulbekov/1905019.html ; https://www.azattyq.org/a/Kazakhstan_almaty_december_1986_kaztag/1902635.html
[16] https://rus.azattyq.org/a/ryskulbekov_vlasenko_dekabr_zheltoksan_kgb_irtysh/24427708.html