ALASKA VE WASHİNGTON ZİRVELERİ IŞIĞINDA RUSYA-UKRAYNA BARIŞ ARAYIŞLARI

Ahmet Ziya GÖKALP

Siyaset Bilimi Uzmanı

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali, uluslararası sistemin çehresini derinden değiştiren ve küresel bir güvenlik krizine yol açan süreci tetiklemiştir. 2025 Ağustos’u itibariyle ise tarafları müzakere masasına oturtma çabaları, Alaska ve Washington DC’deki Beyaz Saray’da düzenlenen zirvelerle bir ivme kazanmıştır. Bu görüşmeler, yalnızca askeri harekatların durdurulmasını değil, aynı zamanda Avrupa’nın gelecek on yıllardaki güvenlik mimarisinin şekilleneceği çok daha karmaşık ve köklü bir anlaşmaya ulaşma amacını da taşımaktadır. Her iki taraf da savaşın yıpratıcı etkilerini derinden hissetmekte, ancak ulusal güvenliklerini ve jeopolitik çıkarlarını en üst düzeyde korumak için son derece sert müzakere pozisyonları benimseme potansiyeline sahipler. Bu müzakerelerin merkezinde, tarihi hınçlar, jeostratejik zorunluluklar ve ulusların geleceğe dair varoluşsal kaygıları yatmaktadır.

Rusya için bu savaş, 2014’te Kırım’ın ilhakı ve Donbas’taki vekil savaşıyla başlayan bir sürecin nihai hedefine ulaşma çabasıdır. Moskova, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini kendi varlığına yönelik varoluşsal bir tehdit olarak çerçevelemekte ve Ukrayna’nın Batı bloğuna entegrasyonunu kesinlikle engellemeyi stratejik bir zorunluluk olarak görmektedir. Bu zorunluluk, Rusya’ya askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan son derece ağır bedeller ödetmiştir. Batı’nın kapsamlı yaptırımları, askeri kayıplar ve uluslararası tecridin yarattığı baskı, Rus ekonomisini ve toplumunu zorlamaktadır. Ancak bu bedeller, Ukrayna’nın tarafsız ve NATO’dan arınmış bir devlet olarak kalmasını sağlamanın yanında ikincil öneme sahiptir. Rusya, Orta Doğu’daki ve Kafkasya’daki kazanımlarını dahi bu amacı uğruna riske atmış ve gözden çıkarılabilecek unsurlar olarak değerlendirmiştir. Bu durum, Moskova’nın Ukrayna meselesine ne denli hayati bir önem atfettiğinin açık bir göstergesidir. Hal böyleyken yapılacak bir barış anlaşması, Rusya’nın Orta Doğu ve Kafkasya’daki nüfuz kayıplarını telafi edecek meşru bir siyasi sonuç ortaya koymalı ve aynı zamanda geleceğe dönük güvenlik garantilerini somutlaştıran bir belge niteliği taşımalıdır. Aksi takdirde, Putin bu radikal hamlenin yetersiz çıktıları karşısında, meşruiyet krizi ile yüzleşmek durumunda kalabilir.

Tarafların Kırmızı Çizgileri ve Diplomatik Tutumları

Alaska 2025 Zirvesi ve 18 Ağustos 2025 Beyaz Saray Zirvesi, tarafların nihai hedeflerini ve kırmızı çizgilerini ortaya koymuştur. Rusya’nın temel talepleri üç sacayağı üzerine oturmaktadır. Bunlardan ilki, Ukrayna’nın NATO üyeliğini kesin olarak dışlayan ve genişletilmiş bir tarafsızlık statüsünü şart koşan yasal garantilerdir. Ayrıca Moskova, Kırım’ın ilhakının artık tüm taraflarca fiilen tanınan de facto bir durum olduğunu ve bu konunun müzakere masasında tartışmaya açık olmadığını da ısrarla vurgulamaktadır. İkinci talep, Donbas bölgesi üzerinde kalıcı siyasi ve askeri kontrolün sağlanmasıdır. Luhansk ve Donetsk bölgelerinin tamamı üzerindeki hakimiyet, Rusya için sadece bir toprak kazanımı değil, aynı zamanda 2014’ten beri sürdürdüğü politikalarının bir zafer nişanesi ve bölgedeki nüfuz alanının bir teminatıdır. Üçüncü olarak, Rusya, Ukrayna ordusunun boyutunun, ağır silahlarının ve savunma kabiliyetinin ciddi şekilde sınırlandırıldığı bir silahsızlanma rejiminin uygulanmasını talep etmektedir.

Ukrayna tarafı ise özellikle Beyaz Saray’da Avrupa liderlerinin desteğiyle ve Başkan Zelensky’nin Trump ile doğrudan görüşmelerinden aldığı güvenle, çok daha güçlü bir diplomatik pozisyonda pazarlık yapmaktadır. Kiev’in en önemli kırmızı çizgisi, egemenliğinden ve toprak bütünlüğünden taviz verilmemesidir. Bu bağlamda Ukrayna, 1991 sınırlarına (Kırım dahil) tam bir dönüşü nihai hedef olarak görmektedir. Ancak gerçekçi bir pazarlık stratejisi olarak, önceliği hayati öneme sahip güney cephesindeki toprakların geri alınmasına vermektedir. Kherson ve Zaporizhzhia bölgelerindeki Rus işgalinin sona ermesi, Ukrayna için varoluşsal bir meseledir. Rusya’nın bu bölgeleri kontrol altında tutması, Ukrayna’nın Karadeniz’e erişimini büyük ölçüde kısıtlamakta, ülkeyi karasal bir hapishaneye dönüştürmekte ve ekonomisini can damarı olan tarım ihracatından mahrum bırakmaktadır. Azak Denizi’ne tamamen kapanan kıyı şeridi, Ukrayna’nın jeoekonomik geleceğini tehdit etmektedir. Bu nedenle Zelensky yönetimi, Donbas’taki durumun dondurulabileceği veya karmaşık bir özerklik müzakeresine konu olabileceği bir senaryoda dahi, Kherson ve Zaporizhzhia’nın tamamen tahliye edilmesi konusunda taviz vermeye niyetli görünmemektedir. Ukrayna’nın Batı’dan aldığı askeri ve ekonomik destek, bu kararlılığın arkasındaki en büyük güçtür.

Jeostratejik Denklem ve Barışın Sınırları

Müzakerelerin merkezinde, Beyaz Saray’daki Kontrol Alanları Haritasının soğuk ve sert gerçekliği yatmaktadır. Rusya, işgal ettiği topraklarla Ukrayna’yı adeta jeostratejik olarak boğmuş durumdadır. Kırım’ın ilhakı, Karadeniz Filosu için güvenli bir üs sağlarken, güney cephesindeki ilerleyiş, bu kontrolü anakaraya doğru genişletmiştir. Ukrayna’nın, Odessa gibi önemli bir liman kenti dışında Karadeniz’e erişimi kalmamış gibidir. Rusya için Kherson ve Zaporizhzhia’nın bir kısmını elde tutmak, sadece Kırım’ın ikmal ve kara bağlantısını güvence altına almakla kalmayıp, aynı zamanda Karadeniz kıyısı ile Donbas arasında stratejik bir ‘güvenlik koridoru’ oluşturmaktadır. Bu bölge üzerindeki kontrol, Rusya’ya hem Azak Denizi kıyılarında askeri derinlik sağlamakta hem de Ukrayna’nın güneydoğuya yönelik ilerleme imkanlarını ciddi şekilde sınırlamaktadır. Böylece Kırım’ın savunması kolaylaşmakta, Moskova’nın 2014’teki ilhakla elde ettiği jeopolitik kazanımlar istikrara kavuşturulmaktadır.

Öte yandan Ukrayna, bu koridorun kendisini nefessiz bıraktığının farkındadır. Müzakerelerde, bu boğucu kuşağın kaldırılması kritik önem arz etmektedir. Bu noktada, Avrupa liderlerinin ve ABD’nin rolü belirleyici olacaktır. Beyaz Saray Zirvesinde, Ukrayna’ya yönelik güvenlik garantileri masaya yatırılmıştır. Bu garantiler, NATO üyeliğinin sağlayacağı kolektif savunma mekanizmasının yerini tutamasa da Ukrayna’nın askeri kapasitesini sürdürmesine ve gelecekteki bir Rus saldırısına karşı caydırıcılık oluşturmasına olanak tanıyacak boyutta, somut ve bağlayıcı taahhütler içermelidir. Aksi takdirde, toprak tavizleri karşılığında elde edilecek bir barış, Ukrayna’yı savunmasız ve Rusya’nın gelecekteki müdahalelerine açık hale getirecektir. Rusya ise bu tür garantilerin fiilen Ukrayna’nın NATO’ya entegrasyonu anlamına geleceğini düşünmekte ve buna şiddetle karşı çıkmaktadır. Bu çıkmaz, müzakerelerin en zorlu ayağını oluşturmaktadır. Sonuç olarak, Alaska ve Washington’daki görüşmeler, tarafları nihai bir uzlaşıya yaklaştırmış olsa da derinlerde yatan güvensizlik ve birbirine tamamen zıt jeopolitik vizyonlar, barışın önündeki en büyük engeller olarak varlığını sürdürmektedir. Her iki taraf da savaşın yükünden kurtulmak istemekle birlikte, tarih ve coğrafyanın dayattığı bu zorlu denklemi çözmenin bedeli, her ikisi için de son derece ağırdır.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Yazar Ahmet Ziya Gökalp

Diğer Yazımız

BATI’NIN UKRAYNA KOZU TÜKENDİ

Hasan Birgül Dış Politika Araştırmacısı Rusya karşısında Ukrayna’ya zafer vaat eden strateji çöktü. Moskova artık …