Prof. Dr. Tamella ALİYEVA
Muş Alparslan Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı
Çağdaş Azerbaycan edebiyatının tanınmış yazarlarından biri olan Anar (Anar Rzayev), 1938 yılında Bakü şehrinde ünlü şairler Resul Rza ve Nigar Refibeyli’nin çocukları olarak dünyaya gelmiştir. Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nden mezun olduktan sonra önemli görevlerde bulunmuştur. 1970’li yıllarda Moskova’da senaryo ve yönetmenlik kurslarını tamamlamış, Azerbaycan’daki “Kobustan” dergisinin baş editörlüğünü üstlenmiştir. Hem Sovyetler dönemi hem de Azerbaycan’ın özgürlük dönemi boyunca milletvekilliği yapmış, hâlâ Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin başkanlığını sürdürmektedir. Anar, 20’den fazla roman kaleme almış ve birçok filme senaryo yazmıştır. Yaratıcılığını 1960’lı yıllarda başlatan Anar, Sovyet döneminde yazdığı eserlerde satır arası mesajlarla Azerbaycan’ın toplumsal sorunlarını dile getirmiştir. Eserlerinde her zaman toplumsal ve siyasi meseleleri ele almış, toplumun manevi değerlerini sorgulamıştır. Anar’a göre edebiyat, bu tür sorunları gündeme getirerek çözüme kavuşturma potansiyeline sahiptir. Yazarlar, eserlerinde bu problemleri gösterip halkı çözüm yolları hakkında bilgilendirmelidir.
Anar’ın ünlü eserlerinden biri olan “Beşkatlı Evin Altıncı Katı”, Azerbaycan postmodern edebiyatının temel taşlarından biri olarak kabul edilebilir. Eserin adı, postmodernist bir üsluba yatkınlığını gösteriyor. Anar, bu romanında, toplumu rahatsız eden manevi ve ahlaki sorunları ele alırken, özgün bir biçimde geliştirdiği psikolojik olaylarla problemi derinlemesine incelemeye çalışmıştır. Eser, “Ak Liman” adlı romanının devamı olarak kabul edilse de, isim seçiminde sembolik bir anlam bulunmaktadır. “Beşkatlı Evin Altıncı Katı” ifadesi, yazarın zamanın dayatmalarına karşı güçlü bir itirazını temsil eder (Müasır Azerbaycan Edebiyatı II, 2007:489).
Problem Durumu
Eserdeki olaylar, Tehmine ve Zaur adlı iki ana karakterin etrafında gelişmektedir. Tehmine, zekası, güzelliği, davranışları ve giyimiyle çevresindeki herkesin dikkatini çeken evli bir kadındır. Evlendiği erkek ise tam tersine sıradan ve halktan biridir. Tehmine, hayalindeki erkeği Zaur’un şahsında bulur. Zaur, her yönüyle Tehmine’nin hayallerindeki erkeğe uyan biridir. Ancak bu ikilinin bir araya gelmesi mümkün değildir çünkü aralarındaki sosyal ve ekonomik uçurum çok büyüktür. Tehmine, sıradan bir ailenin kızı olup evlenmiş ve ayrılmış, maaşa bağlı bir yaşam sürmektedir. Zaur ise, bir profesörün oğludur ve ailesi her arzusuna evet demektedir. Zaur’un annesi, oğluna zengin, prestijli bir aileden kız almasını istemektedir. Asıl olaylar da bu noktada başlar. Prof. Dr. İbrahim Balçıoğlu, “Şiddet ve Toplum” kitabındaki “Kültürün Saldırganlıkla Bağlantısı” makalesinde bu durumu “kültür çatışması” olarak nitelendirir (Balçıoğlu, 2001:152).
Sosyal Şiddet ve Aile İlişkileri
Anar’ın “Beşkatlı Evin Altıncı Katı” eserinde, Zaur’un annesi Ziver Hanım, ailedeki “üstbenlik” rolünü üstlenmiştir. Ziver Hanım’ın yarattığı bu üstbenlik, başkalarına karşı saldırganlık olarak tezahür eder. Örneğin, Zaur’un iş arkadaşları Muhtar, komşuları Spartak ve ailesi, Ziver Hanım’a destek olarak Tehmine’ye karşı saldırganlık sergilerler. Bu saldırganlık, sadece ebeveyn sevgisiyle ilgili olmayıp, aynı zamanda saldırganların kişisel beceri ve yetenek eksikliklerinden de kaynaklanmaktadır. Ziver Hanım, üniversite eğitimi almamış, dar bir dünyada yaşayan ve dedikodularla ilgilenen biridir; bu nedenle eğitimli, zeki ve başarılı olan Tehmine’yi kabul edemez ve ona karşı saldırganlık gösterir.
Ziver Hanım’ın saldırganlıkları şöyle ifade edilir: “-O kız, idarenizin bütün erkekleriyle fırıldak çıkarıp duruyor. Şimdi sıra sana gelmiş” (Anar, 1982:173). Bu saldırganlık, Alya Hanım’ın da etkisiyle daha da şiddetlenir ve Tehmine’ye yapılan psikolojik baskılar artar.
Eserdeki diğer karakterler de bu saldırganlık döngüsüne katılırlar. Örneğin, Dadaş Bey’in Tehmine hakkındaki söyledikleri de onunla ilgili saldırganlık içeren ifadelerdir: “-Muhtar Bey ile Tehmine’nin arasında hesap var. Ona göre, Tehmine’yi televizyona çıkarıp yanına götürdü” (Anar, 1982:178).
Zaur’un babası Prof. Dr. Macit Bey, bir bilim insanı olmasına rağmen, karısının ve çevresinin etkisi altında kalarak hem oğluna hem de Tehmine’ye karşı sosyal saldırganlık sergiler. Oğlunun ekonomik durumunun zayıf olduğunu sürekli hatırlatarak onu küçük düşürmeye çalışır: “-O kadın giyinmeyi, şehirleri gezmeyi sever. Sen hangi kazancınla onun ihtiyaçlarını karşılayacaksın? Yapamadığın zaman, başka erkekler karşılayacak. Bunları düşündükçe bile yüreğim yerinden çıkıyor. Sen o insanların yüzüne nasıl bakabileceksin?” (Anar, 1982:255).
Zaura karşı bu saldırganlık, Tehmine’yi gerçekten seven bir insanın kafasını karıştırır ve sözle şiddet yerini fiziksel şiddete bırakır. Zaur, bir anlık öfkeyle Tehmine’ye tokat atar: “Zaur kendisi de bilmiyordu, nasıl oldu, birdenbire bir tokat attı Tehmine’ye. Tehmine, elleriyle yüzünü örterek yerinden fırladı, koşarak odadan çıktı” (Anar, 1982:300).
Sonuç ve Toplumsal Şiddet
Eserdeki sosyal şiddet, fiziksel şiddete dönüşmüş ve Tehmine, toplumsal baskılara karşı yalnız kaldığı için bu mücadelede yenildiğini kabul etmiştir. Onun saf ve temiz dünyası, aklı, zekası, güzelliği, başarısı, toplumun ilgisini çekmemektedir. Toplum, sadece Zaur’u bu kadından kurtarmaya odaklanmıştır. Onlar için önemli olan tek şey, Tehmine’yi saf sevgi ve arzuya dayalı dünyasında engellemektir.
Anar, bu iki genç arasında geçen aşkı, Leyla ve Mecnun’a benzetir. Eserdeki her bölümde, Füzuli’nin “Leyla ve Mecnun” eserinden alıntılar yer alır. Burada, “Cemiyet neden Mecnun’u anlamıyordu?” sorusuna cevaben Anar, insanların Mecnun’u anlayabilmesi için onun gibi sevmesi gerektiğini belirtir. Mecnun’un Leyla’yı para ile almayı reddetmesi, toplumsal ve bireysel değerlerle çelişen bir durumu yansıtır.
Anar, XX. yüzyılın ortalarında bile, insanların hala Orta Çağ’daki gibi düşünmeye devam ettiğini, kadına yönelik aşağılayıcı bakış açılarını sürdürdüğünü vurgular. Tehmine, bu düşünceleri reddederek toplumsal dayatmalara karşı kendi özgürlüğünü ve değerlerini savunur.
Amaç
Anar, “Beşkatlı Evin Altıncı Katı” eserinde Azerbaycan’ın 1960’larındaki, yani Sovyetler dönemi insanlarının manevi dünyasını ortaya koymuştur. O yılların insanlarını düşündüren şeyler, her ne yolla olursa olsun, çocuklarını zengin ve arkalı insanların çocuklarıyla evlendirmek, onların geleceğini temin etmektir. Bunu düşünen insanlar, cinayet işlemekten bile çekinmiyorlar. Çünkü iç dünyaları çirkapla doludur; isteseler de bu çirkaptan kurtulamazlar. Onların gözleri, temizlik, güzellik ve asıl sevginin ne olduğunu dünyaya gösterebilecek Tehmine’yi göremez. Onlar, ışıklı dünyanın kör insanlarıdır. Tehmine’nin etrafa saçtığı sevgi, saflık ve güzellik ışığı onları kör etmiştir. Tehmine’nin sevgisi, hem onları hem de Zaur’u mahvediyor. Zaur, mahvedilmeye hak kazanır. Bunun da nedenleri vardır. Zaur, manen korkak, kaygan karakterli birisidir. Onun Tehmine’ye olan sevgisi de soru işaretleri doğurur, çünkü hayat kanıtlıyor ki, bu sevgi temeli olmayan bir sevgidir.
Bunlar, yazarın amacı ve dedikleridir. Makalenin amacı ise, yazarın söylediklerinden yola çıkarak, günümüz toplumunun kanayan yarası olan kadına şiddeti bütün boyutlarıyla okuyucuya sunmaktır. Eserin esas kahramanı olan Tehmine, hayatta yalnızdır. Tehmine’ye göre onu anlayan iki insan vardır: canı kadar sevdiği Zaur ve arkadaşı Medine. Eserin sonunda, Zaur’un hiç de onun sevgisine layık biri olmadığı belli oluyor. Bir anda Tehmine’yi terk ediyor, evleniyor, balayı için seyahate çıkıyor. Medine ise, en zor günlerinde Tehmine’yi yalnız bırakmıyor. Amacımız, Tehmine’nin hayatta yalnız olmadığını insanlara kanıtlamaktır. Eserin postmodernist üslupta yazıldığını düşünsek, o zaman yazara hak vermiş oluyoruz. Anar’ın yarattığı Tehmine, “cemiyetin hükümlerine boyun eğmeyerek yaşamaya üstünlük veren ve seçtiği hayat tarzını, kendi mutluluğu olarak kavrayan özgür bir kadındır.” Ancak çevresindeki toplumun hükümlerinin ve buhovlarının kölesi haline gelmiş insanlar onu anlamak konusunda yetersizdir, bu yüzden Tehmine mutluluğunu koruyamaz. Eserden belli oluyor ki, Tehmine, hayatta temiz görünenlerden daha üstündür” (Müasır Azerbaycan Edebiyatı II, 2007:490).
Tehmine’nin etrafındaki insanlardan üstün olması, onun başarısı değildir. Bu üstünlük ona modernizmin çağının yalnızlaşmasını vermiştir: “Böylece insan, yabancılaşma, yalnızlaşma, tatminsizlik, güvensizlik, inançsızlık bunalımları içinde ne olduğu, ne olması gerektiği soruları arasında kimlik krizine düşmüştür” (Çetişli, 1998:144).
Eserin kahramanı Tehmine özgürdür, özgür yaşamak ister ve bunun herkes tarafından kabul edilmesini kalbinden geçirir. Onun ahlakı, kalbi temizdir, onun için hayatta her şey güzeldir. O, sevgilerin en güzelini yaşamaktadır. O, postmodernist çağın özgür insanıdır; geçmişi kabul edemez ve geçmişle hesaplaşır. Postmodernist edebiyatı konuşturan S. Kızılçelik, özgür ve topluma karşı çıkan bu kahramanlar hakkında şunları söyler: “Onlar ‘her şey gider’ felsefesini ilke edinirler; her alanda ‘kural, ilke, yasa, adetlere karşı bozucu tavır sergilerler. Tek bir gerçek, tek bir anlam vardır değil, çok gerçek, çok tavır ve anlam vardır düşüncesinde hareket ederler. Milli ve evrensel kültür anlayışını reddedip, çoğulcu kültür görüşünü benimserler” (Kızılçelik, 1996:36).
Tehmine’nin özgürlüğünden bahsederken bilim insanı A. Yılmaz’ın fikirlerini hatırlamak önemlidir: “Postmodernist insan rahat ve esnektir. Duygu ve hislerine yöneliktir. ‘Kendin ol’ tutumuna sahiptir. Aktif bir insandır ve anlam için kendi kişisel yolunu izler. Gerçek iddiasında bulunmaz, sürekli olan yerine geçici olanı tercih eder. ‘Yaşa ve izin ver yaşayalım’ tavrındadır. Gelenek ve eskiyle barışıktır. Ekzotik ve nadir olana olumlu bakar. Genel ve evrensel olan yerine yerel ve kendi yaşamıyla ilgilidir. Evlilik, aile, kilise, ulus gibi eski sadakat ve bağlılıklar yerine, kendi ihtiyaçlarına yöneliktir” (Yılmaz, 1996:13).
Yazar, her bir kahraman aracılığıyla kadına uygulanan sosyal şiddeti ortaya koyuyor. Bu kahramanlar arasında başta Zaur’un anne ve babası vardır. Özellikle annesi her gün her yerde Tehmine’den konuşur, geceleri onu arayıp hakaret eder. Babası, üstünlüğünü kullanarak oğlunun üzerinde mutlak bir hâkimiyet kurmaya çalışır; oğluna ev ve araba alarak, rüşvet karşılığında onu Tehmine’den ayırmaya çalışır ve bunu başarır. Sonra iş arkadaşları, komşusu Alya Hanım, kocası ve oğlu vardır. Alya, şahsi isteklerinin hesabına, örneğin, kızı Firengiz’i Zaura vereceği için Tehmine’ye şiddet uygulamaktadır. Burada amaç, toplumu oluşturan bu insanların bir kadına uyguladıkları sosyal şiddeti ortaya koymaktır. Aslında karşı taraf olan Tehmine’nin bunlarla hiçbir ilişkisi yoktur. Onun kendi dünyası vardır: Babasından kalma eski, sade bir ev, dünyalar kadar sevdiği Zaur, en yakın arkadaşı Medine gibi fakir bir kadın, sevdiği meslek vs. Onun esrarengiz ve güzel dünyası bunlardan oluşur. Diğer tarafın ise her şeyi vardır: Büyük evler, deniz kıyısındaki yazlıklar, arabalar, uzak şehirlerde tatiller, servet, iş vs. Ama onların amacı daha fazlasına ulaşmaktır. Onların Tehmine’den koparacakları şey, onun kutsal sevgisidir. Biliyorlar ki, onu aldıklarında, Tehmine ölecektir. Öyle de yaparlar. Zaur’u ondan koparırlar, Zaur da sanki kopmaya hazır gibi rahatlıkla kopar, ama sonradan anlar ki, Tehmine’siz yaşamak, balığının susuz yaşaması gibidir. Ancak artık son pişmanlık fayda vermez.
Tartışma
Eserin esas kahramanları Zaur ve Tehmine olsa da, aslında sadece bir kahraman vardır, o da sosyal şiddete uğrayan Tehmine’dir. Tehmine hakkında burada geniş konuşmak mümkündür. Aslında, Tehmine’nin talihi Anar’ın “Beyaz Liman” eserindedir. “Beşkaltlı Evin Altıncı Katı” romanında Tehmine evlidir, kocası Manaf her adımda onu aldatır; bazen Gürcistan’daki sevgilisinin yanına gider, bazen de Bakü’deki başka bir kadının yanındadır ve bu kadın, Manaf için doğurduğu çocukla ilgilenir. Bütün bunlar Tehmine’nin hayatını karartır ve birden karşısına, kalbini çalan Zaur çıkar. Tehmine, kendini gökyüzünün yedinci katında bulur, ama bu da uzun sürmez. Zaur’un annesi, kendi mutlu evliliğini şimdi oğlunun üzerinde devam ettirecektir. Oğlunu zengin komşusunun kızıyla evlendirecek, böylece oğlunun geleceğini temin edecektir. Bunun için, onu delicesine seven Tehmine’yi kurban verecektir.
Ziver Hanım o kadar güçlü bir kadındır ki, bunu rahatlıkla yapabilecektir ve yapar da… Tehmine, kendine güveniyor; ona öyle gelir ki: “İnsanın kendi dahili ahlaki olmalıdır, eğer bu ahlak varsa, insan kendi dahili ahlakına sadık ise, bütün zahiri şeylerin hiç önemi yoktur” diyor. Ve bir de şunları ekliyor: “Kim ne derse desin…” (Anar, 1982:212).
Bu sözler, Tehmine’nin ahlak kuralıdır, onun kendisi için yazıp onayladığı Ana Yasasıdır. Neden böyle düşünüyor Tehmine? Çünkü kendisi kimsenin işine karışmıyor, kimsenin dedikodusunu yapmıyor. O modernist bir insandır, onun için insan vardır, o insanın kendi dünyası vardır, o kendi dünyasında kendi kurallarıyla yaşar. Kimsenin işine karışmaz, kimsenin de onun işine karışmaya hakkı yoktur. O böyle düşünüyor.
Prof. Dr. İ. Balçıoğlu’nun “Şiddet ve Toplum” kitabında böyle insanlar hakkında şu fikirleri söylüyor: “Kişilik yapısı bakımından zeki, titiz, mükemmeliyetçi, çekingen, utangaç, hassas, dikkatli, ayrıntı üzerinde duran, çalışkan, sorumlu, düşmanlıklarını ve dürtülerini ifade edemeyen, aşırı cezalandırıcı vicdana ve ahlak anlayışına sahiptir. Sosyal ve moral standartlarına bağlılıklarından kendini suçlayan insanlardır. Çok çalışırlar, yapıcı hizmet ederler. Her şeyi tam ve doğru bir biçimde yapmak istemelerinden dolayı sürekli sıkıntı içindedirler.” (Balçıoğlu, 2001:197). Bütün bu özellikler, Tehmine’de de mevcuttur. Ancak etrafındaki insanlar bunu anlamıyorlar. Aksine, hep onda kusur görüyor, onu suçlamaya çalışıyor, ondan intikam alıyorlar. Ziver Hanım, dünürü Alya’ya kızdığında, onun kız kardeşlerinin nasıl bir oyunlar içinde olduklarını, ahlaklarının bozulduğunu söyler. Böyle anlaşılır ki, zenginler için bunlar makbuldür; ama akıllı, okumuş, maneviyatı temiz olan Tehmine’ye bu tür yakıştırmalar yapılır, ve sonunda onun ölümüne sebep olurlar.
Sonuç ve Değerlendirme
Anar’ın “Beşkatlı Evin Altıncı Katı” adlı eserinde, Azerbaycan’ın Sovyetler dönemi toplumu ve kadınların maruz kaldığı sosyal şiddet üzerinden derin bir toplumsal eleştiri yapılmaktadır. Eserdeki ana karakter olan Tehmine, bu dönemdeki kadının gücünü ve sessiz direnişini simgeler. Yazar, toplumu ve bireyleri eleştirirken, Tehmine’nin yaşadığı sosyal şiddeti, yalnızlığı ve dışlanmışlığını öne çıkarır. Sovyet dönemindeki bu tür baskılar, Tehmine’nin özgürlüğüne giden yolunu engeller ve ona bir “özgürlük” imkânı sunmaz.
Eserde, özellikle zengin sınıfın baskısı, toplumdaki hiyerarşik yapı ve bireylerin birbirlerini anlamadaki güçlükleri ortaya koyulmaktadır. Zaur’un Tehmine’ye karşı olan ilgisi, toplumun ne kadar yozlaştığının bir göstergesi olarak betimlenir. Bu durum, Tehmine’nin aslında içsel bir huzur arayışının ve toplumsal düzenin getirdiği sınırların ne kadar derin olduğunu anlatır. Anar, sadece bireyleri değil, aynı zamanda dönemin toplumsal yapısını ve ikiyüzlülüğünü sorgular.
Eserin sonu, postmodernist bir üslupla, Tehmine’nin ölümünün ardından bile onun varlığının bir şekilde devam ettiği fikriyle tamamlanır. Bu, Sartre’ın varoluşçuluk anlayışıyla paralellik gösterir; insan, kendi varlığını belirler ve etrafındaki dünyayla kavga ederek kimliğini yaratır. Tehmine de, çevresi tarafından acımasızca eleştirilip, zor bir hayat yaşasa da, yaşamının sonunda adeta “silinmez” bir iz bırakır. Zaur’un ve diğer karakterlerin, Tehmine’nin öldüğünü kabul etmeleri ve onun anısını hatırlamaları, onun hayata kattığı derinliği gösterir.
Anar’ın eserinde, kadına yönelik şiddet, Sovyet toplumunun yapısal bir sorunu olarak ele alınırken, aynı zamanda bireysel kimlik arayışları ve özgürlük mücadelesi de ön plana çıkarılmaktadır. Eserin sonunda, Tehmine’nin ölümünden sonra bile yaşadığı çevreye, şiddete ve baskılara karşı gösterdiği direnç, onun bir tür “hayalet” gibi kalmasına yol açar. Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluğundaki gibi, Tehmine’nin yaşamı ve ölümünün anlamı, çevresindekilerin ona yaklaşımı ve dünyadaki yerini belirleyen bir faktör olmuştur.
Öneriler:
Bugün, “Beşkatlı Evin Altıncı Katı” gibi eserler, sosyal şiddetin ve kadınların karşı karşıya kaldığı eşitsizliğin ne kadar evrensel bir problem olduğunu vurgulamaktadır. Bu tür eserler, toplumun duyarsız kaldığı kadınların ve toplumsal grupların sesini duyurmak adına önemli araçlardır. Özellikle kadınların sosyal, psikolojik ve fiziksel şiddete karşı duyarlı olmaları, birbirlerine destek olmaları ve kendi haklarını savunmaları gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Kadınların yaşadıkları mağduriyetlere karşı daha fazla farkındalık yaratılmalı, seslerinin duyurulabilmesi için medya ve sanat aracılığıyla toplumsal bilinç oluşturulmalıdır. Kadınların sadece fiziksel değil, sosyal, psikolojik ve kültürel şiddetlere karşı da korunması gerektiği, tüm toplumun sorumluluğundadır. Bu bağlamda, Anar’ın eserinde olduğu gibi, sanatın ve edebiyatın önemli bir rolü vardır.
Kadınların hakları korunmalı, onların özgürlük alanları genişletilmeli, şiddet karşısında yalnız kalmamaları sağlanmalıdır. Bu nedenle, benzer şekilde sosyal şiddetleri, kadın hakları ve eşitliği konularını işlemeye devam etmek, toplumu bu konuda bilinçlendirmek büyük önem taşır.
Kaynakça
Balçıoğlu, İbrahim. Şiddet ve Toplum, İstanbul, Bilge Yayınları, 2001.
Çetişli, İsmail. Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Isparta, Kardelen Yayınları, 1998.
Kızılçelik, Sezgin. Postmodernizmin Dedikleri, İzmir, Say Yayınları, 1996. Müasır Azerbaycan Edebiyatı II, Bakü, Bakü Üniversitesi Neşriyatı, 2007. Rzayev, Anar. Beş Katlı Evin Altıncı Katı, Bakü, Yazıcı Yayınevi, 1982. Sartre, Jean Paul. (çev. Asım Bezirci). Varoluşçuluk, Ankara, 1997.
Yavuzer, Haluk. Çocuk ve Suç, İstanbul, Altın Kitabevi, 1981.
Yılmaz, Aytekin. Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar, Konya, Vadi Yayınları, 1996.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı