Batı ile Entegrasyonda Moldova’nın Gelecek İkilemi

Muhammed Nurullah Ketkanlı

Balkan Çalışmaları Uzmanı

Günümüz Moldova toprakları Karadeniz’in kuzey batısında, Prut ve Dinyester nehirleri arasında yer almaktadır. Konumu itibariyle kuzeyden güneye ve doğudan batıya geçişlerde Balkanlar ve Doğu Avrupa coğrafyası arasında bir kavşak noktası olmasından dolayı jeopolitik açıdan önem atfedilmektedir. Ayrıca tarih boyunca Slav, Germen ve Asya kökenli toplumlarında adeta sınır boyu olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda Moldova toprakları Avusturya – Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı’nın mücadelelerinin kesiştiği alanda yer almıştır. 15. yüzyılda Moldova topraklarının Osmanlı hakimiyetine girmesiyle bölgeye Moldova Kralı I. Bogdan’a atfen “Boğdan” denilmiştir. Daha sonra 18. yüzyılda Doğu Boğdan’nın Rus hakimiyetine geçmesiyle bu bölge “Besarabya” olarak adlandırılmıştır (Eker, 2014).

Rus Çarlığı’nın 18. ve 19. yüzyıllarda Doğu Avrupa, Orta Asya ve Sibirya boyunca yaptığı büyük yayılma birçok sorunu da beraberinde getirmiş, bunlara karşı politikalar ve projeler üretilmesini de zorunlu kılmıştır. Bu yayılmanın sonucunda Çarlık Rusya’sı birçok etnik kimliği ve farklı dinlere mensup insanları hakimiyeti altına almıştır. 19. yüzyılda dünyaya yayılmaya başlayan ulusçuluk fikirlerinin yarattığı tehdit algısından dolayı ve hakimiyetleri altında yaşayan bu kadar farklı kimliklerden toplulukların hem eski tabiyetlerinden uzaklaştırmak hem de birlik olarak hareket edebilmelerini önlemek amacıyla Rus Çarlığı projeler üretmiş ve uygulamıştır. II. Aleksandr döneminde Nikolay İlminski tarafından tasarlanan “milliyetler politikası (korenizatsiya)” bu bağlamda toplumlara suni diller, tarih ve kültür inşa ederek onları daha küçük parçalara bölmeyi ve daha yönetilebilir olmalarını hedeflemiştir. Bu şekilde her etnik gruba suni milliyetler verilmiş, köklerinden koparılmaya çalışılmıştır (Üstün & Karakurt, 2019). Bunun için eğitim kurumları, alfabe ve çeşitli mitler de oluşturularak yeni kimlikler yaratılmış, adeta o toplumlara hayal ettirilmiştir (Anderson, 2017).

Sovyetler Birliği (SSCB) döneminde, özellikle Stalin yönetimi ile beraber korenizatsiya suni kimliklerin de asimile edilmeye zorlanarak Ruslaştırmaya dönüşmüştür (Aksakal, 2009). Hem suni kimliklerin oluşturulması hem de SSCB dönemindeki asimilasyon politikaları, Avrasya coğrafyasında Rus hakimiyetinde yaşamış olan milletler üzerinde derin etkiler bırakmış ve bu etkilerin aşılması günümüzde dahi bölge halkları üzerinde birçok soruna sebep olmaktadır.

SSCB’nin 1991 yılında büyük ölçüde ekonomik nedenlerin yanısıra bazı milliyetçi hareketler ve iç sorunlardan dolayı dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş’ın iki tarafından biri olan Doğu Bloğu parçalanmış, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’da 15 yeni devlet bağımsızlığını kazanmıştır. Avrasya’ya, “kalp bölgesine (heartland)” hükmeden SSCB bir dış müdahale ile değil, kendi iç dinamikleri ile çökmüştür (Mackinder’den aktaran Brzezinski, 2019). Brzezinski’nin aktarımı ile Donald Puchala’nın şu tespiti adeta SSCB’nin dağılışını da tanımlar niteliktedir.

“İmparatorluklar doğaları gereği siyasi olarak istikrarsızdır; çünkü bağımlı birimler her zaman daima daha fazla bağımsızlığı tercih eder ve bu tür birimlerdeki muhalif seçkinler fırsat yakaladıklarında daha fazla bağımsızlık için harekete geçer. Bu anlamda imparatorluklar çökmez; daha ziyade dağılırlar. Bu bazen olağanüstü şekilde hızlı olursa da genelde çok yavaş olur.” (Puchala’dan aktaran Brzezinski, 2019)

Bölgenin en stratejik noktalarından olan Moldova da bu şekilde bağımsızlığını kazanmıştır. Moldova toplumu da Çarlık Rusya’sı ve SSCB döneminde uygulanan bu politikalardan fazlasıyla etkilenmiştir. SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Moldova’da SSCB’nin uygulamış olduğu bu politikalardan kaynaklı olarak hala derin sorunlar mevcuttur ve bu sorunlar ülkenin geleceğinde önemli roller oynamaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada, Moldova’nın geleceği ile ilgili olarak Batı ile entegrasyon sürecinde Moldova ulus kimliğinin oluşumunda yaşanan sorunların bu sürece etkisi, Moldova’daki azınlık sorunlarının yarattığı etkiler ve Rusya – Batı rekabetinin ve Moldova – Rusya ilişkilerinin bu sürece etkisi incelenmeye çalışılacaktır.

Moldova Tarihi ve Toplumunun Kökenleri

Moldova ve Romanya toprakları eski çağlarda “Dacia” olarak adlandırılan Prut Nehri’nin iki yakasına yayılmaktadır. Milattan sonra ikinci yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine giren bölge bir Roma eyaletine dönüştürülmüş ve Latin etkisi altında kalmıştır. Aslında Rumenlerin ve Moldovalıların kültürü, Dacia topluluklarının kültürüne dayanmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun milattan sonra dördüncü yüzyılda çöküşe geçmeye başlamasıyla bölgeye Germen asıllı kavimler, Slavlar ve Hunlar akın etmiş ve bölgeyi etkilemişlerdir. Bölge Ortaçağ’ın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) ve Macar Krallığı’nın da etkisinde kalmıştır. Bölge bu bakımdan Ortodoks mezhebinden ve Latin kültüründen etkilenmiştir. 13. yüzyılda yaşanan Moğol akınları bölgeye Tatarların ve Nogayların yerleşmelerini sağlamış ve bölgenin demografisini etkilemiştir. 13. ve 14. yüzyıllarda Transilvanya Voyvodalığı ve Wallacia gibi bağımsız devletler de ortaya çıkmıştır. 15. yüzyılda ve 16. yüzyılın başlarında Mircea ve Stefan gibi voyvodaların önderliğinde bölge bir bağımsızlık dönemi daha yaşamış fakat yine uzun sürmemiştir. Osmanlı Devleti, II. Mehmet döneminde bölge ile yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlamıştır. Osmanlılar’ın İstanbul’u aldıktan sonra Karadeniz’ e giriş çıkışı kontrol etmeye başlamaları ikinci aşama olarak Karadeniz kıyılarını tamamen hakimiyetleri altına almaya yöneltmiştir. Bu bakımdan Osmanlılar önce Kırım Hanlığı üzerinde hakimiyet kurmuş, daha sonra Romanya (Eflak) ve Moldova (Boğdan) topraklarına yönelmiş ve buraları kendine bağlamıştır (Acar, 2007).

18. yüzyıla kadar tamamen Osmanlı hakimiyetinde kalan Moldova toprakları, Çar I. Petro ile beraber Karadeniz’e yerleşmeye başlayan Rus Çarlığı’nın ve Osmanlı Devleti’nin mücadelesine sahne olmuştur. 18. yüzyılın sonunda Rusların Kırım’ı ve Doğu Boğdan’ı ilhakı ile bölgede yeni bir dönem başlamıştır. Osmanlı ile Rus Çarlığı arasında imzalanan Yaş Anlaşması (1792) ve Bükreş Anlaşması (1812) ile Ukrayna, Kırım ve Moldova toprakları tamamen Rus hakimiyetine girmiştir. 1825 yılında tahta çıkan Çar I. Nikola’nın milliyetçi politikaları Moldova’daki ciddi asimilasyon sürecinin başlangıcı olmuştur. Romence’nin her yerde yasaklanması ve Romence kitapların bölgeye girişinin durdurulması, aynı zamanda Rusça’nın bölgede resmi dil olarak kabul ettirilmesi Moldovalı kimliğinin dönüşümünün ilk safhalarını oluşturmuştur (Acar, 2007). Osmanlı ile Rus Çarlığı arasında yaşanan daha sonra bazı Avrupalı güçlerin de dahil olduğu Kırım Savaşı (1853-1856) sonucu imzalanan Paris Anlaşması ile kurulan Romanya ve Moldova tek bir prensin idaresine geçerek Osmanlı’ya bağlı özerk bir yönetim olmuştur. Fakat 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı sonucu imzalanan Berlin  Anlaşması ile Besarabya toprakları yeniden Rus hakimiyetine girmiştir (Jelavich, 2017).

Birinci Dünya Savaşı sonucu Romanya topraklarını önemli ölçüde geliştirmiştir. Romanya, 1917 Bolşevik Devrimi ile Rusya’nın savaş dışı kalmasının da etkisi ile Besarabya, Transilvanya, Bukovina, Banat, Crisana ve Maramure’yi almıştır (Eker, 2014). Bolşevik Devrimi’nden sonra bağımsız bir hale gelen Moldova da Ulusal Meclis’inin (Staful Tarii) Romanya ile birleşme kararı almasıyla Romanya’ya katılmıştır. Fakat daha sonra yeni kurulan SSCB, Transnistria (Transdinyester) bölgesinde “Otonom Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni” kurarak bölgede gelecek planlarına yönelik bir adım atmış ve bu özerk cumhuriyeti Besarabya bölgesine yönelik propogandalarının aracı olarak kullanmıştır (Acar, 2007).

İkinci Dünya Savaşı’nda Moldova toprakları SSCB tarafından işgal edilmiş ve savaş sonrası ilhak edilerek Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adıyla SSCB’ye bağlanmıştır. Sovyetler’in bir sovyet toplumu inşa etme yolunda uyguladığı politikalar Moldova toplumunu değiştirmiştir. SSCB’nin ilk yıllarında uygulanan korenizatsiya (yerlileştirme/köklerine geri döndürmek) politikası toplumların dar bir çerçevede kendilerini tanımlamalarını sağlayan ancak geniş anlamda, bir ulus düzeyinde kendilerine yetmeyecek geri bir tarih, dil, kültür ve edebiyat bırakarak Rus kimliğine yönelmelerini amaçlamıştır (Eker, 2014). Bu bağlamda Moldova toplumu da bundan nasibini almış, SSCB yönetiminde Kiril alfabesi zorunlu tutulmuş, Rusça resmi dil olarak kabul ettirilmiş ve Moldovalıların Rumenlerden farklı bir millet olduğu savı ortaya atılarak Romanya ile bağları zayıflatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Moldovalıların dilinin Rumence’den bir dil olduğu propogandası yapılmış ve farklı bir tarih ve kültür algısı oluşturulmaya gayret edilmiştir. Moldovalılar ve Rumenlerin ortak tarih ve kültürünü yansıtan heykel ve anıtlar da bu bakımdan yok edilmiştir. Rusça eğitim veren birçok eğitim kurumu açılmış ve faaliyete geçirilmiştir (Acar, 2007). SSCB’nin uyguladığı bu politikaların lokomotifi şüphesiz ki eğitim kurumları olmuş ve özellikle Rusça’nın hakimiyeti konusunda, eğer iyi bir eğitim alınmak ve iyi bir işte çalışılmak isteniyor ise ikinci dil olarak Rusça’nın öğrenilmesini dayatmıştır (Hasanoğlu, 2015).

Bağımsız Moldova Cumhuriyeti’nde Ulus İnşası ve Kimlik Sorunu

Mihail Gorbaçov’un uygulamaya çalıştığı, ülkenin kötüye giden durumunu ve ekonomisini düzeltmek, daha esnek politikalara geçmek için oluşturduğu “glasnost” ve “perestroyka” politikaları öngörülemeyen bir biçimde SSCB’deki gölgede kalan bütün sorunları ortaya çıkarmış, çöküşü hızlandırmıştır. Bu dönemde milliyetçi fikirler yeniden dile getirilmeye, örgütlenmeler kurulmaya başlanmıştır (Yapıcı, 2011). Moldova’da da Sovyet döneminde sessiz kalan entelektüel kesim bu dönemden sonra seslerini yükseltmeye başlamış ve örgütlenmiştir. 1989 yılında, yeni kurulan “Birlik” ve “Ulusal Cephe” partilerinin baskılarıyla Moldova yönetimi Moldovca’nın resmi dil olmasını ve Kiril alfabesinin terkedilerek Latin alfabesine dönülmesini onaylamıştır. Ayrıca Romanya bayrağı ile aynı renklerdeki bayraklarını –ki tek farkı Moldova bayrağının ortasında ülke armasının bulunmasıdır- ülkenin bayrağı kabul etmişlerdir. Sonunda 1991 yılında Moldova, SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan etmiştir  (Acar, 2007).

Moldova, bağımsızlığını kazanan diğer eski Sovyet cumhuriyetleri gibi benzer şekilde bir kimlik inşası yoluna gitmiştir. Anayasalarında resmi dilleri belirtilmiş, eğitim kurumları resmi kabul edilen dilde eğitime başlamış, tarihsel ve kültürel semboller ve isimler yeniden görünür kılınmıştır (Yapıcı, 2011). Fakat Moldova’nın yaşadığı kimlik bunalımı çok etkili olmuş, ülkenin bağımsızlığında büyük rol oynayan Ulusal Cephe Partisi Romanya ile birleşme söylemlerinden dolayı güç kaybetmiş ve dağılmış, ayrıca ülkedeki Rusça etkisi kırılamamıştır. Bunda ülkenin bağımsızlığının henüz başında yaşanan iç savaş ve çok kötü durumda olan ekonomi önemli yer tutmaktadır. Ayrıca ülkedeki liderlerin bazılarının sadece popülist olan söylemleri ve pragmatist davranışlarının da etkisi vardır (Acar, 2007).

Moldova’daki kötü ekonomik koşullar ve azınlıklara bağlı yaşanan iç savaş sonucunda bağımsızlığını yeni kazanan Gürcistan örneğinde olduğu gibi ülkede eski yönetime özlem başlamış ve Moldova Cumhuriyeti Komünist Partisi’nin  popüleritesi yeniden artmıştır (Aydıngün & Asker, 2012). Moldova, SSCB dağıldıktan sonra seçimler ile komünist partinin başa geçtiği ilk ülke olmuştur. Başında Vladimir Voronin’in bulunduğu komünist parti ilk başarısını 1998 genel seçimlerinde oyların %30’unu alarak kazandı ve daha sonra 2001 yılında oyların %50’sini alarak iktidara gelmiştir. Komünist Parti, ülkedeki Rusça konuşanlar ve Ruslardan, ayrıca ekonomik durumdan dolayı oluşan sıkıntılardan bunalmış insanlardan oy almıştır (Acar, 2007). Parti yeniden ülkedeki Romanya etkisini azaltacak girişimlere başlamış ve dil politikalarında farklılıklara gidilmiştir. Ülkede 1989 yılında kutlanmaya başlanan “Dilimiz Romence Günü” kutlamasının daha sonra “Dilimiz Günü” olarak değiştirilmesi bunu göstermektedir (Eker, 2014).

Ülkede halen kimlik tartışmaları bu bağlamda sürmekte, toplumun bazı kesimlerinde Rumen mi yoksa Moldovan mı sorusu insanları arada bırakmaktadır. Moldova Parlamentosu da bu konuda bölünmüş durumda ve adeta Batı ve Rusya yanlısı olarak ayrılmaktadırlar. Ayrıca bu Rusya ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri ve yönelimleri de etkileyebilmektedir. Ülkede son yıllarda Romanya ile birleşme taraftarı bazı gösteriler de yapılmış, bu gösteriler tepki de almıştır. Moldova Cumhurbaşkanı Igor Dodon göstericiler hakkında “Bağırdılar, çağırdılar, sonra da dağıldılar. Vatan ise yerinde kalıyor. Birleşme hayalleri geçmişte kaldı.” ibaresini kullanarak tepkisini dile getirmiştir (https://avim.org.tr/tr/Bulten/MOLDOVA-DA-ROMANYA-ILE-BIRLESMEK-ICIN-GOSTERI).

Azınlıklar Sorunu ve Transdinyester Krizi Bağlamında Dış İlişkiler ve Rusya – Batı Rekabeti

18. yüzyıl sonlarında bölge hakim olan Rusya, sahip olduğu geniş alanların işlenmesi için ülke dışından yabancı toplulukları bu dönemde davet etmiştir. Osmanlı – Rus Savaşları’ndan ve sonrasındaki Rus işgalinden dolayı bölgeden göç eden Tatarlar ve Nogayların yerine Gagauz Türkleri ve Rus ve diğer Slav topluluklarından insanlar göç etmişlerdir (Eker, 2014). Ayrıca SSCB döneminde yapılan Rus göçleri de olmuş ve bu göçler özellikle sanayi bölgelerine gerçekleştirilmiştir (İsmayıl, 2014).

Yeni bağımsızlığını kazanmış devletlerde ülkenin ve milletin kimliğinin nasıl şekillendirilceğine dair politikalar uygulanırken, eğer bu politikalar iyi oluşturulmamış ve bazı önemli parametreleri gözden kaçırıyorsa gelecekte önemli sorunlara yol açabilmektedir.

Moldova’da da ülkenin bağımsızlığının hemen başında uygulanan, ülkedeki diğer azınlık grupları görmezden gelen ve dışlayan kimlik politikaları mevcut azınlıklar tarafından kötü geri dönüşlere ve tepkilere neden olmuştur. Burada ülkedeki en büyük azınlıklar olan Ruslar, Ukrainler ve Gagauzlar önem arzetmektedir (Eker, 2014). Burada genel olarak daha belirleyici olduğundan ve çatışma durumu yaşanıldığından dolayı Transdinyester Sorunu üzerinde durulacaktır.

SSCB’nin 1920’lerde “Otonom Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni” kurduğu bölge Dinyester Nehri’nin doğusunda kalan topraklardır. Daha sonra II. Dünya Savaşı ile Moldova topraklarının SSCB tarafından ilhakı sonucu birleştirilmiştir. Bölge, Moldova’nın doğal bir parçasıdır.

Moldova bağımsızlığını kazandıktan sonra, daha bağımsızlık sürecinde dahi Rumen – Moldovan milliyetçiliği politikaları uygulanması ülkedeki Slav ve Gagauz azınlıkların merkezden uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Bu sebeple Transdinyester bölgesindeki Ruslar ve Ukrainlerden oluşan Slav azınlık 1990 yılında “Dniester Moldova Cumhuriyeti’ni” kurmuştur. Aynı zamanda Moldova’nın Romanya ile birleşme olasılığına karşı atılmış bir adım olarak da değerlendirilen bu hamleye Moldova yönetimi karşı çıkmış ve ülkede iç savaşa neden olmuştur. Rus 14. Ordusu’nun Transdinyester’e yardım sağlaması sonucu savaş sürmüş ve 21 Temmuz 1992’de Rusya’nın ve Ukrayna’nın arabuluculuğu ile ateşkes ilan edilmiştir. Aynı yıl Moldova ile Rusya arasında imzalanan anlaşma ile eğer Moldova’nın Romanya ile birleşme durumu olursa Transdinyester’in “self determinasyon” hakkına sahip olacağına karar verilmiştir. Ayrıca daha sonraki görüşmelerde Rus askerlerinin bölgeden çekilmesine karar verildiyse de bu Rus Parlamentosu’nda kabul edilmiyerek önemini yitirmiştir (İsmayıl, 2014). Bu olaylar ile beraber Moldova’da 1994’de kabul edilen anayasada ulus devlet ilkesinin ve devletin dilinin Rumence olduğunu belirten maddeler kaldırılmış, Gagauzya ve Transdinyester’e özerklik verilerek ayrılıkçı hareketlerin önüne geçilmeye çalışılmıştır (Acar, 2007).

Fakat Transdinyester Bölgesi’nin Rusya’dan gelen doğalgaz boru hatlarının üzerinde yer alması ve Moldova’nın en gelişmiş bölgesi olması, aynı zamanda Rusya ile ilişkilere de doğrudan etkisi merkezin zor durumda bırakmakta, ülkenin gelişimi ve uluslararası alanda ilişkilerini de zora sokmaktadır. 2005 yılı ile Transdinyester Sorunu’na AGİT, AB ve ABD de arabulucu olarak Ukrayna ve Moldova’nın talebi üzerine dahil olmuştur. Fakat 2011 yılında Igor Simirnov’dan sonra Transdinyester’in başına geçen Yevgeni Şevçuk, ülkenin güvenliğinin tek aktörünün Rus Ordusu olduğunu açıklayınca arabuluculuk çabaları sonuçsuz kalmıştır.

Vladimir Putin’in ilk yıllarında Rusya’nın Moldova ile ilişkileri iyileştirilmeye çalışılmış fakat bu iyileşme, Rusya’nın, Moldova’nın federal bir devlete dönüştürülmesini öngören Kozak Memorandumu’nun imzalanmasına bağlanmıştır. Bu anlaşma imzalanmadığından ilişkiler yine soğumaya başlamıştır. 2005’den sonra bölgeye NATO barış gücü gönderilmesi de gündeme gelmiş ama Almanya ve Fransa’nın karşı çıkmasıyla bu adım da atılmayarak bu krizin en belirleyici aktörünün Rusya olarak kalması devam etmiştir.

1991 yılında SSCB’nin dağılması ile Doğu Avrupa’da bağımsız olan devletler AB tarafından vakit kaybetmeksizin AB üyeliğine dahil edilmeye başlanmıştır. AB, SSCB’den boşalan bu alanı Rusya’nın yeniden toparlanıp doldurmadan ele geçirmeye çalışmıştır. Aynı dönemde bazı Doğu Avrupa ülkelerinin NATO’ya da üye olmaları Rusya için tehdit arzetmektedir. 2009 yılında, AB yanlısı bir hükümetin Moldova’da iktidara gelmesi ilişkileri geliştirmiş, ekonomik sıkıntılardan bunalan toplumu rahatlatmaya başlamıştır. 2013 yılı ile tamamlanan Ortaklık Anlaşması ve Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi anlaşmaları imzalanmış yeni bir sürece girilmiştir. Fakat mevcut sorunlar tam entegrasyonu engellemektedir (Eker, 2014).

Rusya’nın kendini toparlamaya başlaması ile uyguladığı “near abroad (yakın çevre)” politikası ile eski hakimiyet alanlarına dönme çabası (Brzezinski, 2019) ve Batı ile mücadelesi Moldova’nın AB ve Romanya ile yakınlaşmasını da engellemektedir. Bu bakımdan Rusya’nın, Moldova’nın AB’nin yürüttüğü Avrupa Komşuluk Politikası ve Doğu Ortaklığı Programı’na engel olmaya çalışması Batı ile mücadelesinin önemli noktalarındandır. Ukrayna örneğinde olduğu gibi, Ukrayna’nın AB ve NATO’ya yakınlaşması ihtimalinin Rusya’nın kendisi için stratejik olarak önemi büyük olan Kırım’ı ilhakı ve Ukrayna’nın doğusunda Rusya’nın müdahalesi ile savaşa neden olması ve Batı – Rusya gerilimi (Aras, 2017), Transdinyester Sorunu’nun da Moldova açısından benzer bir noktaya gelebileceği ihtimalini göstermektedir. Moldova’nın jeopolitik konumu da Rusya için Kırım’a yakın bir öneme sahiptir ve Moldova’da Rusya, Transdinyester üzerinden varlığını sürdürmektedir (İsmayıl, 2014).

Sonuç

Moldova, Romanya ile aynı tarihsel ve kültürel köklere sahip olsa da özellikle 18. Yüzyıldan itibaren farklı tecrübeler yaşamaya ve Romanya ile farklılaşmaya başlamıştır. Ukrayna ve Besarabya bölgesine yapılan farklı etnik kimliklerden meydana gelen göçler bölge demografisi üzerinde etkili olmuştur. Rusya’nın batıya ve Balkanlara yönelik politikalarında bir geçit noktası olan Moldova topraklarına bu ülke önem arzetmiş ve uyguladığı korenizatsiya politikası ile buradaki toplumu köklerinden uzaklaştırarak gelecek hamlelerini garantilemeye çalışmıştır. Aynı zamanda SSCB döneminde bu durum daha da derinleştirilmiş, SSCB’ye diğer ülkelere benzer biçimde Rus göçü teşvik edilerek bölgeni kültürel ve etnolinguistik yapısı da parçalanmaya çalışılmıştır.

Bağımsızlıkla beraber, geçmişte yaşanan bu durumlardan dolayı ülkede birçok sorun bulunmakta ve toplum da bu sorunlar karşısında bölünmüş durumdadır. Toplumun kendisini hangi kimlik ile temsil edeceği, tanıtacağı bir sorun olarak hala varlığını sürdürmektedir. Ülkedeki Rusça hakimiyeti, zamanında göç etmiş insanların eski tabiyetleri azınlık sorunları ülkenin geleceğine yönelim açısından etki etmekte ve dış ilişkileri şekillendirmektedir.

Ülkede yapılan araştırmalar sonucunda toplumun büyük bir kısmı kendini Avrupalı görmemekle beraber AB üyeliğine çok sıcak baktıkları görülmektedir. Bununla beraber Rusya ile ilişkilerin de önemine vurgu yapmışlardır. Yani Moldova toplumu, gelecekte ekonomik olarak bir iyileşme durumuna göre AB ve Rusya ilişkileri ve geçmiş SSCB tecrübelerine vurgu yapmaktadırlar (Acar, 2007). Aynı zamanda Rusya ve Romanya üzerinden yurtdışında iş imkanları bulmaları ve yaşamaları, ülkedeki insanların birçoğunun Rumen pasaportuna sahip olmaları ekonomik durumun önemini göstermektedir.

Rusya – Batı rekabeti de ülkenin geleceğinde rol oynamakta, özellikle Transdinyester Sorunu üzerinden kendini göstermektedir. Bu nedenle bağımsızlık kazanıldığından beri başa gelen hükümetler bu iki güç arasında kısmen bir denge gözetmişler, 2001 yılında başa geçen komünist parti dahi Avrupa’yı dışlamamıştır. Bu bakımdan Moldova’nın Batı ile entegrasyonunda kimlik sorunu, ülkede yaşanan azınlık sorunları ve ekonomik gelişim büyük önem arzetmekte ve toplumun yönelimini belirlemektedir. Fakat her koşulda Rusya’nın bölgedeki çıkarları belirleyici olmakta, Moldova üzerinde büyük etki yaratmakta ve iyi geçinilmesi gereken yakın coğrafyada büyük bir güç olarak varlığını sürdürmektedir.

Kaynakça

Acar, K. (2007). Moldova Ulusal Kimliği Üzerine. Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 1–22.

Aksakal, H. (2009). Stalin ve İkinci Dünya Savaşı Bağlamında Milliyetler Politikası. Karadeniz Arastirmaları, 6(21), 23–30.

Anderson, B. (2017). Hayali Cemaatler (9. baskı). İstanbul: Metis Yayınları.

Aras, İ. (2017). AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KIRIM’IN İLHAKINA BAKIŞI: RUSYA’YA YÖNELİK YAPTIRIMLAR. Karadeniz Arastirmaları, (53), 29–50.

Aydıngün, A., & Asker, A. (2012). Gürcistan: De Jure Üniter, De Facto Parçalı. Içinde Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna – Türk Dilli Halklar – Türkiye ile İlişkiler (1. baskı, ss. 117–207). Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını.

Brzezinski, Z. (2019). Büyük Satranç Tahtası (4. baskı). İstanbul: İnkılap.

Eker, S. (2014). DOĞU İLE BATI ARASINDA ÇIKMAZ YOLLARIN KAVŞAĞINDA YOLUNU ARAYAN BİR ÜLKE: MOLDOVA. Karadeniz Arastirmaları, (43), 1–16. https://doi.org/10.12787/karam884

Hasanoğlu, İ. (2015). HOMO SOVIETICUS: SSCB’DE SOVYET HALKI İNŞASI ÇABALARI. 10, 311–340.

İsmayıl, E. (2014). Moldova’da Ayrılıkçı Bölgeler Sorunu ve Rusya – Batı Rekabeti. Tarihinde 11 Ocak 2020, adresinden erişildi Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi website: http://www.bilgesam.org/incele/1812/-moldova’da-ayrilikci-bolgeler-sorunu-ve-rusya-bati-rekabeti/#.VL0QFnsponI

Jelavich, B. (2017). Balkan Tarihi – 20. Yüzyıl (5. baskı). İstanbul: Küre Yayınları.

Üstün, K., & Karakurt, M. (2019). İLMİNSKİY’NİN EĞİTİM SİSTEMİ ÜZERİNDEN RUS MİLLİYETÇİLİĞİNİN KISA BİR OKUMASI. Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 42, 177–187.

Yapıcı, U. (2011). Sovyet Sonrası Coğrafyada Devlet ve Milliyetçilik (1. baskı). Ankara: Tan Kitabevi.

Elektronik Kaynaklar

https://avim.org.tr/tr/Bulten/MOLDOVA-DA-ROMANYA-ILE-BIRLESMEK-ICIN-GOSTERI

Yazar Muhammed Nurullah Ketkanlı

Diğer Yazımız

DONALD TRUMP’IN KANADA VE GRÖNLAND SÖYLEMLERİ BAĞLAMINDA ARKTİK JEOPOLİTİĞİ

Muhammed Nurullah Ketkanlı Balkan Çalışmaları Uzmanı Giriş Donald Trump’ın Grönland’ı satın almayı öneren çarpıcı açıklamaları, …