Mehmet Babacan
Dış Politika Uzmanı
Hamas’ın askeri kanadı olan “İzzeddin el-Kassam Tugaylarının” 7 Ekim 2023 tarihinde “El-Aksa Tufanı” adındaki baskın tarzda gerçekleşen operasyonunun ardından İsrail’in Gazze şeridine yönelik başlatmış olduğu saldırı, orantısız şiddet, katliam ve soykırım hareketi yaklaşık 6 aydan fazla bir süredir uluslararası toplumun tanıklığında tüm vahşetiyle devam ediyor. Her ne kadar Uluslararası Adalet Divanının (UAD) İsrail aleyhine soykırım davasında ihtiyati tedbir kararı almasına ve bu çerçevede sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırıların derhal durdurulmasını istemesine rağmen Siyonist rejimin bunu pek dikkate aldığı söylenemez. Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin siyasi ve askeri desteğini arkasına alan İsrail yine bizzat Batı dünyasının temel evrensel normlar olarak tüm dünyaya dikte ettiği “insan hakları”, “sivillerin dokunulmazlığı”, “demokrasi” gibi değerlere ve uluslararası hukuka meydan okuyor. Bu meydan okuyuş liberal normlara ve değerlere bağlı uluslararası düzenin post-modern çağdaki son krizini oluştururken içinden geçmekte olduğumuz “küresel belirsizlik” döneminde bölgesel ve uluslararası siyaseti daha güvenlikçi bir eksene doğru yaklaştırıyor.
Bölgesel olarak Ortadoğu sathında vekil ve devlet-dışı aktörlerin yanı sıra radikal terör örgütleriyle beraber çökmüş devlet yapılarının yaygınlık kazandığı istikrarsızlık sarmalı giderek büyürken bölgesel kutuplaşmalar daha fazla keskinlik kazanıyor. Arap Baharı devrimlerinin toplumsal, siyasal ve ekonomik şoklarını henüz üzerinden atamayan ve jeopolitik fay hatlarının derinleştiği bölge; İsrail-İran gerilimi yanında körfez alt-sistemindeki çekişmeler ve küresel aktörlerin müdahaleleriyle, devletlerarası normalleşme çabaları yanında, yeni gerginlik ve çatışma/rekabet alanlarının ortaya çıktığı her gün değişen bir konjonktür sunuyor. Uluslararası siyaset bakımından ise Ukrayna Savaşı bağlamında devam eden NATO-Rusya gerilimine ek olarak Tayvan ve Pasifik odaklı Çin-ABD küresel rekabeti farklı veçheleriyle devam ederken Afrika, Ortadoğu ve Asya-Pasifik bölgelerinde farklı aktörler arasında belirginleşen meydan okumalar vekâlet savaşlarının yaygınlık kazanarak artmasına yol açıyor. Sistem ve bölge düzeyinde böyle bir çerçeve çizmek mümkünken yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olan İsrail-Filistin Meselesinde gelinen son aşama iki-devletli çözümden uzak ve İsrail şiddetinin tüm umutları söndürdüğü bir perspektif arz ediyor. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kişisel ve siyasal ikbal uğruna ve ABD’deki Biden yönetimi ile İsrail Lobisinin desteğini arkasına alarak şiddeti önceleyen ve uluslararası insancıl hukuku arkasına hatta ayakları altına alan kural-tanımaz pervasızlığı ve sorumsuzluğu şimdiden tarihe geçecek türden bir barbarlığın eşsiz bir örneğini meydana getiriyor. Netanyahu’nun Filistinli sivillerin soykırımına yönelik bu tavrı uluslararası, bölgesel ve yerel/ulusal katmanlarda çok yoğun tepki ve eleştiriler alsa da her gün onlarca sivili katlederek ne yazık ki yoluna devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası düzeydeki tepkileri medya aracılığıyla teşhis edebilme imkanına sahip olsak da yerel/ulusal düzeydeki reaksiyon bize aynı zamanda İsrail siyasetinin çelişkilerle dolu yapısına ait şifreler de içeriyor.
Öncelikle belirtmek gerekiyor ki İsrail’de devletin kuruluşundan bu yana inşa edilmeye çalışılan “Yahudi kimliği”; tarihsel Yahudi soykırımını bir “güvenlikleştirme” aracı olarak kullanan ve soykırımın acizliğini örtmeye çalışan, uygulanan orantısız gücü meşrulaştırma amacındaki Siyonist tasarının bir ürünüdür. İsrail dış ve güvenlik politikasına fazlasıyla etki eden bu ulusal kimlik inşasının toplumsal tabanda ne kadar karşılık bulduğu tartışmalıdır. Gazze Operasyonunun başlamasından itibaren 7 Ekim öncesinde hatırlanacağı üzere yargı reformunu protesto eden göstericiler 7 Ekim’den sonra bu defa ateşkes, rehinelerin dönüşü, soykırımın durdurulması temalarını içeren pankartlar taşımaya başlamışlardır. Göstericilerin kapsamına baktığımızda “İsrail solu” olarak nitelenebilecek vatandaşların, barış taraftarlarının ve aktivistler ile rehine yakınlarının bulunduğu görülmektedir. İsrail kamuoyunda Netanyahu’ya olan güven ve rağbet giderek düşerken toplumun devam eden savaş başta olmak üzere çeşitli konularda ayrıştığı gözlemlenmektedir. Böyle bir ortamda Gazze’ye yönelik operasyonlarda ulusal desteği sağlamakta ve toplumsal mobilizasyonu gerçekleştirmede zorluk içerisine düşen İsrail hükümeti giderek daha otoriter bir nitelik kazanırken ülke genelinde polis kuvvetleri ateşkes çağrıları yapan gösterileri yasakladığını ilân etmiştir. Nitekim Gazze’ye operasyonun başlamasıyla haklarında İsrail Yüksek Mahkemesinin askerlik hizmetinden muaf tutulmalarının ayrımcılık olduğuna hükmettiği Ultra-Ortodoks Yahudiler (Harediler) Kudüs sokaklarına inerek zorunlu askerliği protesto etmiş ve polisle çatışmıştır. İsrail sokaklarındaki tansiyon bu kadar yüksek iken siyasi olarak da parçalanmış bir görüntü veren hükümette Netanyahu’ya nazaran popülaritesi yükselen savaş kabinesi üyesi Benny Gantz’ın oluşturduğu blok kısa ve orta vadede İsrail toplumuna seçime gitmekten başka çare bırakmayacak gibi görünmektedir. Öte yandan 7 Ekim sonrasında İsrail ordusunun yaklaşık 360.000 rezerv askeri göreve çağırması İsrail kamuoyunun bir anda gündemine oturmuştur. 1948’den günümüze “varoluşsal bir güvenlik” sorunu yaşayan ve geçmişte “garnizon devlet” olarak da adlandırılan İsrail’de güvenlik bürokrasisinin baskın konumu yanında toplumsal olarak da güvenlik odaklılık her zaman önem taşımıştır. Bu kapsamda kadınların da askerlik görevi ifa ettiği İsrail’de bir diğer önemli uygulama da “rezerv askerliktir.” İsrail’in varoluş ve güvenlik travmalarını tetikleyen 7 Ekim sonrasında 50’li yaşlara kadar belli dönemlerde askerlik hizmetinin yerine getirildiği rezerv askerlik konusu geniş yankı bulmuştur.
7 Ekim baskını ve sonrasında yaşananlar bağlamında güçlü ve dirençli bir güvenlik yapısı ile istihbarat ağının olduğu konusunda ciddi hayal kırıklığı ve derin şüpheler içerisine düşen İsrail toplumunda savaş karşıtı mobilizasyon yükselirken bu durum eleştirilerin odağındaki isim olan Netanyahu’yu iç siyasette güvenlikten sorumlu aktörlerin avucuna düşürmüştür. Hamas’ın elindeki rehinelerin henüz tamamen kurtarılamamış olması, uluslararası tepkilerin yoğunlaşması, İsrail vatandaşı Filistinlilerin kolluk güçlerinden ve Yahudi vatandaşlardan eziyet görmesi, savaşın yarattığı toplumsal tahribatın siyaset kurumuna yönelerek gösterilerin yoğunlaşması şu an için İsrail hükümetinin baş etmek zorunda olduğu önemli problemler olarak öne çıkıyor.
Savaşın sürdürülmesi konusunda özellikle “sağ kesim” ve “sol kesim” olarak niteleyebileceğimiz gruplar arasında çok katı bir ayrım göze çarparken tansiyonun çok yüksek olduğu İsrail sokaklarında protestolara devam eden sol grupların yanı sıra rehine yakınlarının, aktivistlerin ve İsrail vatandaşı Filistinlilerin de bu protestolara katılım gösterdiği biliniyor. Özellikle rezerv asker kaynaklarını kullanma kararı ile Ortodoks Yahudilerin askere alınması hamlesinin büyük tartışma yarattığı İsrail kamuoyunda savaşı destekleyen toplumsal kesim ise iktidarla iş birliği yapan aşırı sağcı-dindar gruplar olarak öne çıkıyor. Otoriter ve sert yöntemlerle protestoların önünü almaya çalışan ve “vatana ihanet”, “düşman ile iş birliği” retoriği yanında klasik mistik Yahudi söylemlerini kullanarak toplumsal mobilizasyonu sağlamaya çalışan Netanyahu yönetiminin ise şu an için nasıl sona ereceği net olarak kestirilemeyen savaşın ardından düzenlenecek seçimlerde İsrail toplumundan yeterli güven oyu alamayacağını ifade edebiliriz.
Kaynakça
Paul Salem, “The Middle East’s Troubled Relationship with the Liberal International Order”, The International Spectator, (53) 2, (2018), ss. 5-26.
Tuğçe Ersoy Ceylan, “Kara Şabat’ın Travması: 7 Ekim Sonrası İsrail Sokağı”, Kriter, (87) 8, (2024), ss. 34-36.
“Haredi demonstrators block Jerusalem light rail in protest against plans to draft them”, The Times of Israel, 18.03.2024 (https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/haredi-demonstrators-block-jerusalem-light-rail-in-protest-against-plans-to-draft-them/) Erişim: 25.04.2024 15.10
Gökhan Çınkara, “İsrail’de Rezerv Askerlerin Toplumsal Mobilizasyonu ve Gazze Savaşı”, Kriter, (87) 8, (2024), ss. 37-39.
Ceyhun Çiçekçi, “Paryanın Hegemonyası: Arap Baharı Prizmasından İsrail’in Ortadoğu Politikaları”, Küresel ve Bölgesel Güçlerin Ortadoğu Politikaları, (Nobel Yayıncılık, Ankara: 2021), s. 203.
Dennis Ross, “Israel Needs a New Strategy”, The Washington Institute, 13.04.2024 (https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/israel-needs-new-strategy) Erişim: 25.04.2024 15.30