Kırgız Katliamını Ortaya Çıkartan İlk Kişi: Bübüra Kıdıralieva

Erdem Yılmaz
POLSAM Kırgızistan Koordinatörü

20. yüzyılın 1930’lu yıllarında, Sovyet döneminde “Çon Taş” spor ve kayak üssü, en iyi rekreasyon alanlarından biri olarak bilinmektedir. Bu üssün binasında GPU-MVD’nin bir kulübesi yer almaktaydı. Kulübenin yakınında ise yardıma gelen Çekler tarafından inşa edilen bir tuğla atölyesi bulunmaktaydı.

Bübüra’nın babası, Abıkan Kıdıraliev, 1932 ile 1940 yılları arasında bu kulübede güvenlik görevlisi olarak çalışmıştır. Bübüra’nın anılarına göre, 1938 yılında kış erken gelmiş ve hava oldukça soğuk olmuştur. Kasım ayının başında Abıkan, ailesini aceleyle toplamış; amirlerinin burayı derhal terk etmeleri gerektiğini söyleyerek onları kısa bir süreliğine Kaşka-Suu’daki bir arkadaşının yanına götürdü.[1]

5-8 Kasım 1938 tarihlerinde, Toktogul ve Logvinenko sokaklarının kesiştiği noktada bulunan Frunze adlı şehir hapishanesi, mahkumlarla dolu olduğu bilinmektedir. Bu mahkumlar arasında, bir yıldır sorguya çekilen Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (SSC) liderleri ve Kırgızların önde gelen isimleri de bulunuyordu. Bu kişilerin hızla infaz edilmesi planlanıyordu; zira bu kadar insanı öldürdükten sonra, onları halka göstermeden ve kimseye bilgi vermeden gizlice gömmeleri gerekmektedir. İşte bu noktada GPU yetkilileri, Bübüra adlı kızın Çon Taş köyündeki çocuklarla saklambaç oynadığı tuğla fabrikasını hatırladıkları kaynaklarda geçmektedir. Bu fabrika alanı, cesetlerin gömülmesi için uygun bir yer olarak değerlendirildiği düşünülmektedir.

Öldürülenlerin cesetleri kamyonlara yüklenerek üzerleri brandalarla kapatılıp ve geceleyin hapishane bahçesinden çıkarılmıştır. Çon-Taş’a giden yol üzerindeki köyler (bugünkü Taş-Döbe), milisler tarafından korunup ve köylülerin dışarı çıkması yasaklanmıştır. Ancak köylüler, bu durumu çözmeyi başardılar ve kamyonların tezek yığınları arasından dağlara doğru geçtiğini fark ettiler. O dönemde, halk arasında Kırgızların önde gelen isimlerinin toplanıp öldürüleceği ve cesetlerinin şehir dışına çıkarılarak gömüleceği yönünde söylentiler yayılmıştır. Abıkan, ailesini Kaşka-Suu’daki arkadaşının evine bıraktıktan sonra, birkaç gün arayla kulübedeki işleri tamamlamak üzere oraya gidip gelmiştir. Ancak geri döndüğünde, oldukça depresif bir halde olduğu, kimseyle konuşmak istemediği ve kendi içine kapandığı kaynaklarda geçmektedir. Yaklaşık 15-20 gün sonra, ailesini Çon Taş’a geri götürmemiştir.[2]

Abkan, ayrılmadan önce karısına ve çocuklarına şu uyarılarda bulundu: “Eve döndüğünüzde bazı değişikliklerle karşılaşabilirsiniz. Hiçbir şey olmamış gibi eskisi gibi devam edin. Kimseden bir şey istemeyin.” Bübüra, Çon Taş’a vardığında, tuğla atölyesinin yerinde küçük bir tepenin olduğunu görmüştür. Babasının sabahki uyarısına rağmen şaşkınlıkla şu soruyu sormuştur: “Baba, fabrika nerede?” Babası ise ona şöyle yanıt vermiştir: “Kızım, fabrika artık yok. Hiçbir şey istememen gerektiğini söylemedim mi? Her şeyi biliyorsun, evladım. Meraklı bir kız olduğunu biliyorum, ama eğer biriniz bile en ufak bir şüphe duyarsa, hepimiz, ben de dahil, öleceğiz. Bunu ister misin?” Bübüra, babasının sözlerini anlamakta zorlandığı fakat ardından susarak oturduğu bilinmektedir.Köy sakinleri, geceleri tuğla fabrikasının bulunduğu tepede köpeklerin toplandığını, mehtaplı gecelerde ise tepeden gelen ışığı gördüklerini söylemiştir. Bu durumlarda, Abıkan’ın Kur’an okumaya gittiğini, kontrolsüzce ağladığını ve kişiliğinde belirgin değişiklikler olduğunu fark etmişlerdir. Bahar geldiğinde ve toprak ısınmaya başladığında, aynı tepeden dayanılmaz bir koku yayılmaya başladığı kaynaklarda geçmektedir.[3]

Bübüra, burada gizli bir sır olduğunu sezmiş ve yaşanan olayların nedenlerini babasına defalarca sormuştur. Ancak babası, aynı tehditkâr sözleri tekrarlamaktan öteye gitmemiştir. Yıllar geçmesine rağmen bu sırrı açıklamayan Abıkan, 1973 yılında ölüm döşeğindeyken kızı Bübüra’ya, Stalinist baskının kurbanlarının gömüldüğü yeri kimseye söylemediği ve göstermediği için pişman olduğunu itiraf etmiş: “Kızım, orayı sadece sen biliyorsun. İnşaallah devir değişir, o zaman masum şehit çocuklarına ve cemaate anlatırsın. Bu emaneti sana bırakıyorum, kızım…”[4]

1991 yılına gelindiğinde, Sovyetler Birliği’ndeki “Yeniden Yapılanma” döneminin etkisiyle, Bübüra, Stalinist baskının masum kurbanlarının gömüldüğü yeri gösterebileceğini Devlet Güvenlik Komitesi’ne (KGB) bildirmiştir. Ancak KGB’nin arşiv belgelerinde bu konuyla ilgili bilgi bulunmadığı ve o dönemde Kırgız KGB’sinin Moskova’daki GKCHP’yi desteklediği için bu beyan pek önemsenmemiştir. KGB’nin eski sistemi destekleyen komünistler yeniden iktidara gelirse, bu konuyu gündeme getirmek istemeyeceği açıktır.

Bübüra Kıdıralieva, diğer kıdemli çalışanlara ve şehit çocuklarına Chon-Taş’ın kanlı sırrını anlatan bir mektup yazmıştır. Ancak kimse ona inanmamıştır. Yıllardır yerel halk arasında baskının kurbanlarının başkentin çevresine gömüldüğü söylense de, tam olarak nerede olduğu bilinmiyordu. Bu yüzden Bübüra’nın anlattıklarına kimse kayıtsız kalmamıştır. O dönemde Bübüra Kıdıralieva, babasının vasiyetini yerine getirmek, kendi gözleriyle gördüklerine ikna olduğu için ve insanlık görevini yerine getirmek amacıyla bu işi tamamlamaya kararlı bir şekilde adım atmıştır.

Bu düşüncelerle, KGB memuru Yüzbaşı Bolot Abdrahmanov ile tanışmıştır. Görev tanımı arasında cesetlerin gömüldüğü yerleri araştırmak olmasa da Bübüra’nın sözlerine inanan Yüzbaşı Abdrahmanov, gönüllü olarak Büyük Taş’ın (Çon Taş) sırrını açığa çıkarmak için çalışmaya başlamıştır. Nisan 1991’de KGB memurları, Bübüra Kıdıralieva ile buluşmuş ve Çon Taş’a gitmişlerdir. Rahibe Bübüra, köyün dağ yamacında bulunan, tuğla imalathanesinin kurulduğu tepeyi işaret etmiştir.

Kazılar Haziran 1991’de gerçekleştirildi ve Çon Taş’ın trajik, kanlı sırrı ortaya çıkarılmıştır. Bu toplu mezarın 1938 yılına dayandığı tespit edilmiştir.

Tüm bunları ortaya çıkardan Bübüra Kıdıralieva Hanım bugün 14.08.2024 tarihinde vefat etmiştir. Tini şad olsun.[5]

Resimler[6]

Resim 1: Abıkan Kıdıraliev’in Ata Beyit’tin içerisinde bulunan müzedeki fotoğrafı (E.Yılmaz’ın Fotoğraf Çekimi, 2024)

Resim 2: A. Kıdıraliev’in kızı Bübüyra Kıdıralieva’nın  Ata Beyit’tin içerisinde bulunan müzedeki fotoğrafı (E.Yılmaz’ın Fotoğraf Çekimi, 2024)


[1] Ky.wikipedia.org/wiki/Бүбүра_Кыдыралиева

[2] Хелимская Р. И. Тайна Чон-Таша. – Б.: «Илим», 1994

[3] Элебесова А. «СССРдеги саясий репрессиялардын жана эрксиздикке каршылык көрсөтүүнүн тарыхы» темасы боюнча өтүлүүчү кароо-сабактын конкурсу.

[4]  Р.Т. Айтматова. Тарыхтын актай барактары. – Б.: «Бийиктик», 2007.

[5] https://www.azattyk.org/a/33078608.html

[6] Abdrahmanov, C. (2024). Kırgızistan (Hzl. Yılmaz, E.). Mavi Gök Yayınları, İstanbul.

Yazar Erdem Yılmaz

Diğer Yazımız

DONALD TRUMP’IN KANADA VE GRÖNLAND SÖYLEMLERİ BAĞLAMINDA ARKTİK JEOPOLİTİĞİ

Muhammed Nurullah Ketkanlı Balkan Çalışmaları Uzmanı Giriş Donald Trump’ın Grönland’ı satın almayı öneren çarpıcı açıklamaları, …