NECMETTİN ERBAKAN ÖNDERLİĞİNDE SİYASAL İSLAM HAREKETİ

Beyzanur Aksan

Araştırmacı

Giriş

Necmettin Erbakan, son asrın Müslüman liderlerine bakıldığında öncü bir konumda olarak modern bir aydın sıfatıyla eğitimini tamamlamasına rağmen yetiştiği aile yapısı, okuduğu ve üzerinde düşündüğü İslami kaynaklar ve kurduğu dini bağlantılar sayesinde ülkemiz başta olmakla birlikte Müslüman toplumların temel sorunları üzerinde çalışmış aynı zamanda bunların sahip olduğu problemlerin çözümü aşamasında yeni seçenekler ortaya koymaya çalışan bir kişiliktir.  Erbakan, Türk siyasal hayatının önemli liderlerinden biridir. Aktif siyasete başladığı 1969 yılından vefat ettiği 2011 yılına kadar ele aldığı konular ve aynı zamanda hitabet tarzıyla öne çıkmayı başarmıştır. İslami eylem ve söylemleriyle siyasi tarihimizde önemli yer edinmeyi başaran Erbakan, ekonomik ve siyasi düşünceleri bakımından üzerinde konuşulması gereken bir kişiliktir. İlk olarak meclise milletvekili olarak girdiği 1969 yılından itibaren yıllar boyunca Türk siyasetindeki etkinliğini korumayı başardığı görülmektedir. Vefat ettiği tarihe kadar da milli görüş geleneğini savunmaya, açıklamaya ve seçmenlere seslenmeye devam etmiştir. Bu görüşü temsil eden siyasi partiler kurmuş, kuruluş aşamalarında öncülük etmiş ve siyasi örgütlenmesini bu gelenekten beslenen ilkelerden fayda sağlayarak belirleme yoluna gitmiştir.  Siyasete ilk atılımı ‘Bağımsızlar Hareketi’ girişimi olarak bilinmektedir. Necmettin Erbakan 1980’e kadar, maddi ve manevi kalkınmayı söylem olarak dile getirerek ve ülke ekonomik kalkınmasının bunlar ile gerçekleşeceğini söylemiştir. Ancak 1980 sonrasında ise maddi ve manevi kalkınma söylemini geride bırakarak yeni bir model ve doktrin olarak “Adil Düzen” söylemini ele alıp dile getirmiştir. Millî Görüş Hareketi’nin İslâm birliği düşüncesini “Çağdaş İslami Akımlar” disiplini etrafında tartışmak önem taşımaktadır.

Çalışmada Erbakan’ın Milli görüş etrafında şekillenen siyaset hayatı, diğer parti ve kişiliklerden farklı olarak ele aldığı İslam düşüncesini siyaset ile nasıl bağdaştırıp Türkiye’de Siyasal İslam hareketinin öncüsü konumuna geldiği aynı zamanda Türk siyasetine nasıl etkiler bıraktığı ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Necmettin Erbakan ve Milli Görüş Düşüncesi

Türkiye Cumhuriyeti 1960 yılları sırasında yaşadığı sorunlardan ötürü anayasal olarak farklı alanlarda değişikliğe gitmeye çalışmıştır. Bu bağlamda 1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının hak ve özgürlüklerini açık bir şekilde ifade etmesine ortam hazırlamıştır. Necmettin Erbakan’ın bu yıllar içerisinde siyaseti yakından takip edebilme fırsatı yakalaması onun için önemli bir avantaj yaratmıştır. Necmettin Erbakan için bu sürecin başlangıcından bahsedilmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nde adından söz ettiren Erbakan 1926 yılında Sinop’ta dünyaya gelmiştir. İstanbul Erkek Lisesi öğreniminden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde makine mühendisliğinden başarılı bir şekilde mezun olmuştur. Akademik hayatının ileriye dönük zamanlarında Almanya’da doktorasına devam etmiş ve ardından İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1965 tarihinde profesör olarak görev almaya başlamıştır.[1] Dinsel vurgulamalarını Adalet Partisi ve Süleyman Demirel’in sermayeyi yabancı kaynak olarak kullanımından ötürü arttırmıştır. Bu bağlamda Necmettin Erbakan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı olmuş, hükümetin attığı adımları bu süre zarfında özellikle din üzerinden eleştirel yaklaşmıştır. Adalet Partisi’nin baskıları neticesinde Erbakan’ın görevi 8 Ağustos 1969 tarihinde son bulmuştur. Erbakan’ın siyasete kaldığı yerden devam etmesi seçimlerde Konya Milletvekili olması ile gerçekleşmiştir. Aynı tarihler içerisinde Milli Nizam Partisi’ni kurarak siyasi ayağını daha çok genişletmiştir. 23 Ocak 1971 tarihinde gerçekleşen MNP Birinci Kongresinde partisinin genel başkanı olmuştur. Milli Görüş düşüncesinin ilk siyasal partisi olarak çıkan MNP, bu görüşle Türkiye Cumhuriyeti’nde tartışma konusu olurken aynı zamanda yeni bir düzenin habercisi oldu. Milli Nizam Partisi’nin dönem içerisinde değindiği konular ve fikirler halk tarafından olumlu karşılanmıştır. Bu söylem 1970 yıllarına bakıldığında daha rahat anlaşılmaktadır. Milletin özünde olan ahlakın ve faziletin gün yüzüne tekrar gelmesi ile beraber milletin refahının artacağını dile getirmişlerdir. Batı Devletleri’nin emperyalist düşüncelerinden ve işgalci tavrından uzak durularak milli ruhun yeniden canlanacağı kanaatinde olmuştur. Bu düşünceyi Milli Nizam Partisi Beyannamesinde şu şekilde dile getirilmiştir:

Bugün; bundan bin sene önce şahlanıp haçlı ordularını göğsünde söndüren, beş yüz sene önce gemileri karadan yürüten, dört yüz sene önce Viyana kapılarını zorlayan, yarım asır önce Çanakkale ve İstiklâl Harbimizin şaheserlerini meydana getiren Millî ruh yeniden şahlanıyor, coşuyor ve MİLLÎ NİZÂM PARTİSİ’Nİ kuruyor.[2]

Milli ruh düşüncesi ile verilen mesajlar ve değinilen konular, İslam’ın yücelmesi ve muhafaza edilmesi adı altında baz alınarak söylenmiştir. Erbakan’a göre örnek olan kişiler ise Fatih Sultan Mehmet, Sultan Yıldırım, Sultan Murat, Melikşah, Orhan Gazi, Kılıçarslan gibi isimler olmuştur. Bu dönemlere bakıldığında hem İslam hareketleri olması yayılmasının artmasından dolayı Erbakan bu kişileri baz almıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde sosyal yaşamda sorunlar olması, bütünlüğün zarar görmesi gibi konulara önem veren Erbakan, bu durumu doğuran sebebin İslam’dan uzaklaşmak olduğunu yorumlamıştır. Bu görüş neticesinde savunmacı-milliyetçilik ve yoksullukla ilgili kaygıyı aynı çerçeveye koymuştur.

Milli Nizam Partisi’nin Siyasi Söylemi

Milli görüş hareketi ile beraber Milli Nizam Partisi (MNP), Osmanlı modernleşmesini destekleyen, İslamcılık düşüncesi ile hareket etmiştir. Siyasi gücünden uzaklaşmış olan Nakşibendiliğin yeniden yükselmesi ve iktidarla beraber rol alması Milli Görüş hareketi için yeterli görülmüştür. MNP’den sonra devam eden MSP döneminde aynı   görüşü savunarak hareket etmiştir.

Siyonizm ve Masonlar, ABD ve Avrupa’dan kapitalist ve komünistler aracılığı ile uzanarak dönemde tecelli etmişlerdir. Parti ideolojisinde sadece söylem olarak kalmaktan çıkıp komünistler ile beraber masonlarında partiye alınmaması konusunda Necmettin Erbakan tarafından bizzat talimat alınarak parti içerisinde de eylem boyutunda karşılığı görülmüştür.[3] Siyonizm ve Masonluğun gizliliği baz alınarak komünizm ile beraber tehlikeli bir yapı olduğu düşünülmüştür. MNP’nin kurucularından olan Zahit Kotku, Masonların tuzaklarına karşı dikkatli olunması gerektiğini belirtmiştir:

 ’Mason ben de sendenim der, girer, namaz da kılar, el açıp dua eder. Aman kardeşim bunların hiçbiri seni aldatmasın. Mason olduğunu bildiğin kimse başını secdeden kaldırmasa dahi kıymeti yoktur. Bunu iyi bil ve herkese bildir. Belki çok merhametli ve cömertte olabilir, birçok hayırlara çok da yardım edebilir. Ama hepsi kuşu yakalamak için birer tuzak ve maskeden başka bir şey değildir.’’[4]

Batı aleyhtarlığı ve Masonluk ilişkisi MNP kriterinde Batılılaşma muhalefetleri ve İslamcı siyaset bağlamında nüfuz oranı artarken, iktidar tartışmalarında da aralıksız olarak gündeme gelmiştir. Erbakan’a göre Batılı kapitalistlerin Türkiye üzerinde Pazar arayışının asıl sebebi, Siyonist sermayedarlarının Müslüman Türkiye’yi Hıristiyan Batı içerisinde çöküşe sürüklemek olduğunu iddia eden düşünceler savurmuştur.[5] Diğer taraftan ülke çevresinde bulunan Siyonizm’in müttefikleri olan Masonlar ise planlarını gizli sürdürmeye çalıştılar.

Bu duruma karşı Necmettin Erbakan şu sözleri dile getirmiştir:

Ortak Pazara girilmesini militan olarak arzu eden kimseler, dikkat edilirse laikliği dinsizlik veya dine karşı lakaydi şeklinde tefsir edilenler ve Batılılaşmayı bunun bütün maddi medeniyet ve tekniğinin çok ilerisinde Batı Hıristiyan dünyasının inanç ve kültürel sistemini benimsemek şeklinde anlayanlar, İslamiyet’i gelişmemizin engeli telakki eden ve fakat bu fikir ve kanaatlerini açıkça ifadeden çekinen masonlar ve masonik zihniyetli kozmopolit zümreler, Türkiye’nin bir an evvel Müşterek Pazara girmesini, bu gayelerinin gerçekleşememesi yönünden hararetle savunmaktadırlar(Erbakan,1971:73.)

Erbakan, Türkiye’de ideolojik ayrımı üçlü yapı üzerinde değerlendirerek Milli Görüş’ü tespit etmeye çalışmıştır. O döneme bakıldığında Erbakan, Türkiye üzerinde iki değil üç farklı düşünce olduğunu savunmuştur. Bu görüşler solcu, renksiz ve sağcı görüşleridir. Erbakan’a göre çok partili döneme kadar olan süreçte fikir özgürlüğü olmasına rağmen fiili bir durum çok söz konusun değildi. Fikir hayatının gelişim evresinde anayasada bulunan demokrasi ve insan haklarının sadece kağıt üstünde kalmasının değil, fiili yaşamda da gerekliliğini savunmuştur. Bu fikirlerin değerlendirilip karar verilmesinde ise halkın hakemlik yapması gerektiğini söylemiştir.

 Erbakan görüşlere kıyasla kendi görüşünün ‘’sağ’’ görüşte olduklarını belli ederek toplumun belirli bir konumda kutuplaşmaması için denge olacağını söylemiştir. Erbakan, sol görüşün toplumsal düşünceleri içermekle birlikte, insan hakları ve bölünmezlik gibi düşkünlükleri sebebi ile daha uç noktaya ilerleyebileceğini, liberal görüşün ise sosyal ve milli konularında bilinçsiz davranarak sömürülme noktasına gelebileceğine vurgu yapmıştır.[6]

Erbakan devlette vicdan bağımsızlığının, dini inancı, insanın ibadeti, öğrenimi ve öğretimini kapsadığını söyleyerek; laiklik düşüncesinin din karşıtlığına dönüşmesini engellemesi ve laikliğin din üzerinde genel bir baskı halinde olmamasını parti içerisinde belirtmiştir. Eğitim politikasında, dini bilgilerden arındırmak gibi yanlış politikalar uygulanması yerine din istismarından uzak bir eğitim verilmesinin gerekliliğini vicdan hürriyeti adı altında partisinde belirtmiştir. Hedef olarak demokraside halkın faziletini arttırmaya yönelik olup, bu durumun ise ahlak ve faziletin insanlarda mevcut olup arttığı bir ortamda olacağı belirtilmiştir. Bu görüş sonralarda kurulan partilerde de savunulmaya devam etmiştir.

MSP ve Milli Görüş

Milli Görüş hareketinin ikinci partisi olan Milli Selamet Partisi (MSP) kurulduğu 1972 yılı ile kapatıldığı 1980 yılı arasında faaliyet göstermiştir. Parti amblemi olarak MNP’den farklı olarak işaret parmağında gökyüzünü gösteren yumruk yerine anahtar simgesi kullanılmıştır. İslamiyet’e sembol eden MNP ambleminin dışında bu sefer gündelik hayatı temsil eden daha somut bir nesne kullanmayı tercih etmişlerdir. Aynı çizgide anahtar simgesi kilitleri açmak anlamında sorun çözümlemeye yönelik ev, araç, iş yeri gibi yerlerin içerisine girebilmek için anahtar olması gereken mekanlara giriş için bir vaat anlamına da gelmektedir. Hizmet ve refah anlamı çıkan bu sembolün baş kısmında kalp imgesinin olması Milli Görüş hareketinin hizmeti, kalkınmayı ve refahı toplumun manevi değerlerine ve ahlak değerlerine sahip olması gerektiğini vurgular.

Ekonomi alanında görüşü ise kapitalist üretim ilişkisinin temel iktisadi sistemlerini kesinlikle reddeden Milli Görüş, faizin yasaklanması gerektiğine dair düşünceleri savunarak kapitalist düşünce dışında farklı bir model örnek almayı tercih etmişlerdir. Bu modelin amacı; her türlü sömürü hareketinin ve Milli Görüşe kesinlikle aykırı olan tefeciliğin önüne geçilmesi ve herhangi bir emek sarf etmeksizin kazanma yollarının kapatılmasına yönelik düşünceler ile faiz üzerinden elde edilen gelirin meşru görülmeyeceğine dair vurgular yapılmaktadır.[7] Serbest piyasa düşüncesi kabul gördükten sonra faizin yasak hale getirilmesinin ne kadar geçerli olacağı tartışması bir yana, söz konusu faiz yasağının motivasyonunu Kuran’dan, İslami kaynaklardan ve yorumlamalardan aldığını net bir şekilde ortaya koyar.[8] Bu hali ile faizin yasak hale getirilmesi, kapitalizm ile İslam’ın sentez hale getirilip kullanılması ve ortaya çıkabilecek uyumsuzlukların giderilmesi için gerçekleştirilen kırpma işlemi olarak rol oynayabilir.

Dönemin mevcudiyetindeki iktisadi düzeni içinde dinsel olguları temel alarak yeni bir kalkınma fikri ortaya atan Milli Görüş hareketi uluslararası iş ayrımı içerisinde Türkiye’nin bu konuda üstlendiği modeli eleştirmekte ve ‘’ağır sanayi hamlesi’’ konusunu devam ettirmektedir. ‘’Ağır Sanayi Hamlesi’’ fikrinin uygulanmasının amacı MSP bazında ‘’partinin ülkemiz için en donanımlı ve kuvvetli sanayi memleketi olma yolunda hedef almasıdır’’.[9]

MSP’nin Ağır Sanayi Hamlesinin bir tarafının MNP programında olduğu gibi ağır harp sanayisine bağlandığını söylemek gerekir. ‘’Ağır Harp sanayisinin kurulmasına öncelik verilerek, ağır sanayinin kurulmasında harp sanayisinin kuruluşu ile gerekli ilişkilendirme sağlanacaktır…’’[10]

Ağır Harp sanayisinin geliştirilmesinde ordunun savaş gücü ve potansiyeline yapacağı olumlu etkilerinin ele alındığı programda ülkenin askeri teçhizat konusunda Batı taklitçiliğinin önüne geçilmesini hedeflenmiştir. Burada esas üzerinde durulması gereken konuya bakıldığında Türkiye’de modernizmin ve laikliğin taşıyıcısı konumunda olan TSK’ya dair Milli Görüş hareketinin pozitif görüşleridir. Ordunun vurucu gücünün artırılması ile beraber o an ki durumunun güçlendirilmesine yönelik ele alınan konularda dönemin Türkiye’sinde şeriat tehlikesine karşı ’laikliğin bekçisi’ olarak TSK’nın olması düşüncesi arasında karşıtlık dönemde dikkat çekmiştir.[11]

Laiklik karşıtı eylemler sebebi ile hukuki soruşturma ve siyasi sorguya tabii tutulan bir partinin, laiklik konusunda en hassas görülen kurumun güç kazandırılmasına ilişkin beyanlarını ve bu zıtlığı anlaşılabilir kılınması için 4 etkenden söz edilebilir. Bu 4 etmene bakıldığında birincisi, partinin hukuki alanda kovuşturma geçirmesini engel olmak, ve kurumsal devamlılığını garanti altına almak amacı ile verilmiş ödünlerdir. Atatürk devrimlerinin ve laikliğin savunucusu TSK’ya yapılan övgüler ve duyulan güvenin sürekli açıklanmaya çalışılması, partinin laikliğin karşısında durduğuna dair gösterilen suçların savuşturulmasına yarayabilir. Ancak gerçek politik ve pragmatik etkenler, genel İslamcılığın ve özelde Milli Görüş hareketinin orduya gösterdiği saygıyı açıklamada yetersiz görülmektedir. Bu bağlamda farklı bir etken olarak Osmanlı bakiyesinin Türkiye Cumhuriyeti kurumlarına transfer edilmesi olarak görülebilir. Daha açıklayıcı bir ifade ile Milli Görüşçüler, modern Cumhuriyet ve Osmanlı Devleti arasında bir ayrıma olarak değil devamlılığa inanmaktadırlar ve bu sayede Osmanlı ordusu ile TSK’nın arasında devam eden bir bağ olduğu savunulmaktadır.[12] Kurulan bu ilişkinin bir tarafının temenniye diğer tarafına bakıldığında ise gerçekliğe dönük olduğunu söylememiz gerekir. Referansını ‘örfi ve şerri’ hukuktan sağlayan bir İmparatorluğu savunmakla görevli olan Osmanlı orduları ile laik Cumhuriyetini korumakla görevli Türk Silahlı Kuvvetleri’ni süreklilik bağlantıları içerisinde değerlendirmek işin temenni tarafını oluşturmaktadır. Diğer taraftan TSK’nın iç işlerinde kullanılan dini sembollerin, ritüellerin ve kavramların dolaşımda olması ise olayın gerçeklik boyutu, söz konusu çıkarımlara imkanlar sağlayacak özellikler taşımakta. Askeriyenin ‘peygamber ocağı’ görülerek çağırımda bulunulması, görev sırasında hayatını kaybeden kişilerin şahadetle ilişkilendirilerek şehitlik ile adlandırılması veya yemeklerden önce dua edilme geleneği gibi durumlar, bu olanağa dayanmaktadır. Bu haliyle Türkiye’de ordu toplumsal meşruiyetini, laikliği savunmak ve kollamak disiplininden çoğaltmakla beraber, bu durumlarla bağlantılı olarak bir takım dini referanslar ile meşruiyetini güçlendirmektedir. Sonuç olarak ikinci etken analiz edilirken açıklanan tarihi gerekçe olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun geçmişi ile üçüncü bir etken olan ordunun izninin yeniden faaliyet gösterdiği ilahi veya dini gerekçeler birbiriyle bağlantılıdır. Son olarak Milli Görüş hareketinin orduyla doğrusal bir düzlemde kurmasını sağlayan en önemli olgulardan biri de yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı paylaşılan ortak hislerdir. MSP programında bu ortak dayanışma daha açık bir şekilde ifade edilmektedir:

 ‘’ Son yıllarda dünyada büyük önem kazanan gerilla girişimleri konusunda ordumuzun talim ve terbiyesinde bu türlü metotlarla çarpışan güçlere karşın gereken bilgi ve tecrübeye, hareket stratejisine sahip olarak yetiştirilmesi bir zorunluluk halini almıştır.[13]’’

Gerilla girişimlerine ilişkin ordunun imkan ve becerilerinin artmasını talep eden Milli Selamet Partisi, ideolojik çatışma olarak da eğitimi araç haline eğilimini devam ettirmiştir. Bir diğer taraftan iktisadi kalkınmayı amaçlamak, bir diğer yandan toplumun ‘materyalist’ ve ‘yıkıcı ideolojilere’ sapmasına engel olmak için eğitime ait kurum ve kuruluşları ‘ahlaki insan merkezleri’ fikriyle açıklamaya yönelmiştir. MNP programının bu kısımda farklılaştığı kısım, sonucunda partinin ortadan kaldırılmasına sebep vermemek adına bu endoktirinasyon arzusunu Anayasa’ya atıf yaparak gerçekleştirilmesidir:

 ‘’Eğitimde ana prensibimiz anayasanın 10. Maddesinde devlete görev olarak verilmiş olan kişilerin manevi varlıklarını geliştirme görevinin laiki ile ifası suretiyle yeni nesillerin her şeyden önce edep, ahlak ve fazileti olarak yetiştirilmesidir.’’[14]

MSP eğitimi aracı tutarak kişilerin fazilet ve ahlakla donanmasını sağlanmasını cemiyet ahlakını koruyabilmek için milli eğitimin dışında güç araçları geliştirmiştir.

 Programlarda cemiyet üyeleri ve dahası özellikle genç neslin ahlaki değerler başlığı ön planda tutularak ortak ilkelerinin korunup savunulması için bu alana özel bir askeri kuvvet oluşturulmak istenmiş ve MNP programının dışında Ahlak Zabıtası biriminin kurulacağı söylenmiştir. Bu [15]durum Milli Selamet Partisi Programı ve Tüzüğünde şu şekilde ifade edilmiştir:

‘’Ahlak zabıtası teşkilatının ve yetkilerinin genişletilmesine ve milli ahlakın koruyucu tedbirler ile korunmasına ve kuvvetlendirilmesine çalışılmalıdır.’’[16]

Bu sayede sosyal yaşantının dinsel referanslara göre örgütlenmesi amacı taşıyarak, eğitiminin yanında örneğine şeriatla yönetilen ülkelerde görülebilecek ahlak zabıtası gibi uygulamalarla baskı aygıtlarının da devreye getirilmesi ilerisi için düşünülmüştür.

Genç nüfus ile beraber cemiyetin arzu edilen dinsel olgular uyarınca gelişmesi süreci, eğitim hayatında başlayıp, ahlak zabıtasının aracı olarak kullanılmasıyla sosyal yaşamın en ufak noktasında dahi nüfus edilerek şekillendirilmesine ve denetleme aşamalarını kapsamaktadır. Aynı düzlem üzerinde kişiler bir taraftan eğitim görürken diğer bir yandan bu öğrenim aşamalarında başarıya ulaşmak noktasında sürekli gözlenecek ve denetleneceklerdir. Denetleme işlemi durumunda devletin işini kolaylaştıracak birim olarak Ahlak Zabıtları bu görevi üstleneceklerdir. MSP’ ye göre bu denetleme işleminin asıl amaçlarından olan fertlerin şekillendirilmesiyle beraber takip edilerek yurttaşların kendi haline bırakılmamasıdır.

MSP disiplini bir çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde bu partinin, MNP çizgisi bakımından devam niteliği olduğu açıktır. Farklılık ise toplumun dinsel hükümler çerçevesinde geliştirilmesinin anayasaya atıf gerçekleştirerek yapılması ve uygulanması tarafından bakıldığında daha dikkatlidir fakat bu dikkatli tutuma sığınarak yapılan çıkışlar bakımından daha cesur bir parti kurulduğu gözlemlenmektedir. Öne çıkan faiz yasaklanması ve Ahlak zabıtasını görüşlerinde görüldüğü üzere MNP’ ye göre daha fazla İslamcılığı benimsemiş olan MSP, Milli Görüş’ün kapitalizmin İslam’ı yönden daha fazla somut hale getirildiği görülür.

Refah Partisi Ve Milli Görüş           

Refah partisi (RP) 1970 yılında soğuk savaş dönemine denk gelen sağ ideoloji siyaset içinden koparak siyasi mücadeleye dahil olmaya çalışıp, Milli Görüş hareketinin üçüncü partisi olarak Türk Siyasal hayatında iktidar yarışına katılmıştır. Geleneğin kendi iç yapısı kadar ülkenin ve dünya siyasetinin geçirmiş olduğu değişim ve gelişim siyasi olguların anlamına, içeriğine ve kabul edilmesine fazlasıyla farklılık katmıştır. Gelenek bağlamında, politik kavramların diğer Milli Görüş partileri açısından nasıl kullanılıp ele alındığı açıktır. Bu noktada değişim kavramı da merkeze çekilerek, devlet, demokrasi, laiklik ve milliyetçilik algılarını ve bu algılar etrafında ilerleyen tartışmaları incelenerek RP’nin siyasi düşünceleri açığa kavuşturulacaktır.

Refah Partisi’nin temel vazifesi, devlet çalışanlarına ve devlet işleyişinin sürdürülebilirliğine yüklenilen anlam ve kamusal yapılarda toplumsal adaleti   gerçekleştirmesidir.[17] Devletin yaşamını sürdürebilmesi, içerikte inanç. Fikir ve vicdan hürriyetinin anlaşılması; dışarıya karşı ekonomi açısından bağımsız, siyasi olarak bakıldığında ise milli çıkarları göz önünde bulunduran bir dış siyaset ile mümkün olabilir. Devlet kavramsal olarak açıklandığında kamusal hizmet veren, bu görevi gerçekleştirebilmesi için de politik olarak bağımsız olmak zorunda olan meşru bir kuvvet olarak açıklanmaktadır. RP açısından devlet, özelinde hak kavramını bulunduran; idari, siyasi, ekonomik ve dini/ahlaki kavramlardan oluşan bir tüzel kişiliktir.[18] Devleti var eden yapılardan dini ve ahlaki yapı, hak olgusu ile buluştuğunda yönetsel ve modern devlet algısı, araçsal ve kamusal hizmet veren bir oluşumken ülkenin ve toplumun mutluluğunu sağlayan aynı zamanda sahip olduğu odak noktası ile dünya Müslümanlarını çevresinde bir mıknatıs gibi çekici bir niteliğe evrilmiştir.[19]

RP’nin Milli Görüş düşüncesinden doğan çift dilli retoriği, partinin politik varsayımının çekirdeğini oluşturan devlet olgusunda ortaya çıkmakta ve devlete atfedilen modern ve gelenekçi anlam 1990 yılı öncesinde fazlasıyla silik duruma gelmektedir.Kağıt üzerinde açıklaması yapılan ve kamusal görevleri yerine getiren devlet ile toplumsal, siyasal ve dini öncülüğü kendinde birleştiren devlet iki farkı kimlik ortaya çıkarmaktadır.

Necmettin Erbakan’ın demokrasi anlayışına bakıldığında Demokrasinin bir gaye değil vasıta olarak dile getirdiği görülmektedir. Erbakan’ın tanımladığı demokrasi kavramını Recep Tayyip Erdoğan’da benzer bir şekilde ortaya koymuştur.[20]

  “Demokrasi bugüne kadar bazen amaç bazen ise araç olarak görülmüştür. Hem amaç hem araç olarak yorumlayanlar da olmuştur. Bize göre ise demokrasi ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. Yani demokrasi ile düzenler gelir, düzenler gider. Tabi bunun demokrasi ile gerçekleşmesi, halkın iradesinin tecelli etmesi güzel bir şey. Ve bu noktada demokrasiyi halkın iradesinin tecellisi şeklinde tanımlayabiliriz. Fakat bugün ülkemizde demokrasi bir amaç olarak yorumlanıyor. Ve bir amaç olarak görülen demokrasi, ne yazık ki bugün Türkiye’de totaliter bir yapıya gündemde tutuyor. Bugün Türkiye Cumhuriyetin de demokrasi adına bir dikta rejimi görüyoruz. Ne yazık ki demokrasi kavramı bizde tam olarak yerine oturmamıştır.”

Refah Partisi’nin demokrasiye yüklediği araçsal olguların yanı sıra  İslamcı kitlelerin ifade inanç ve ibadet özgürlüğü açısından bakıldığında yaşadığı problemler demokratikleşme sorunu çerçevesinde sile getirilmiştir.

Refah Partisi ve Erbakan’ın Laiklik Görüşü

Milli görüş düşüncesinin en hassas yaklaşılan konusu hitap ettiği kesimler ve öncü aldığı ideoloji nedeniyle laiklik görüşüdür. Refah Partisi’nden önce sırayla varlık sürdüren MNP ve MSP de somut bir şekilde kanıtlanmamakla birlikte, laiklik düşüncesine aykırı eylemleri sebebiyle kapatılmıştır. Refah Partisi programında temel prensipler bölümünde laiklik, “partimiz fikir, vicdan ve düşünce hürriyetlerine inanır; fikir, vicdan ve inanç hürriyetlerine yapılacak her türlü baskıya iptidai ve laikliğe aykırı sayar. Laikliğin din düşmanlığı olmayıp bilakis din ve vicdan hürriyetleri her türlü ihlalden koruyucu bir prensip olarak geliştirmiş ve uygulama alanına konulmuş bir prensiptir.”[21] şeklinde dile getirilmiştir.

Milli görüş partilerinde ve Partinin laiklik hakkındaki ana düşüncesi, halihazırda olan laikliğin, İslam karşıtı ve aynı zamanda dindar, İslamcı Müslümanlara eziyet edici bir uygulama olmasıdır. Partinin ana görüşü doğrultusunda gerçek laiklik, inanç ibadet , eğitim ve örgütlenme özgürlüğünün vatandaşlara verilmesidir. Ancak ülkemizde devlet ile din arasında bulunan ilişki küresel anlamda düzenlenmemiştir.[22] Diyanet İşleri Başkanlığı, Necmettin Erbakan tarafından devlet kurumları arasında kesinlikle olması gereken, devlete desteği bulunan bir kurum olarak nitelendirmekle beraber Refah Partisi anayasa anlaşma teklifinde, Diyanet Teşkilatının genel idare içerisinde bulunması yerine kendine has yeni bir tüzel kişilik kazandırılması konusunda öneri sunulmuştur. Bu bağlamda devletin, din ve İslam konusunda  olgucu felsefeden geçiş yapan tarihsel ideolojisi sebebiyle dinin emirlerine göre değil, idarenin istekleri  doğrultusunda hareket edeceği  eleştirisi fazlasıyla önem arz etmektedir.[23] Refah Partisine göre, uygulanan sistemler, din ve devletin ayrıştırılmasını değil, devlete ait olan rezervler noktasında  dini teftiş ettiğini gösterir. Devletin dini hakimiyeti altına alması ve yönetme çabası, haliyle farklı din anlayışlarını kabul etmemesini ve baskı uygulamasını doğurmuştur. RP’ye göre ülkemizde elli yılı aşkındır uygulanan faaliyetler çağdaş ve ilmi laikliğe tamamıyla karşı olmanın doğal bir sonucu olarak İslam dinini değiştirme ve önlemek yani İslam’a karşı bir düşmanlık besleme amacı taşımaktadır. [24]

RP anayasa değişikliği teklifinde devletin özelliklerinin var olduğu ikinci maddesinde yer alan laiklik düşüncesinin, ana ideolojinin diğer ilkeleriyle birlikte anayasadan çıkarılması gerektiğini savunmuştur. Ancak anayasada yabancı bir terim olarak laik kelimesi olacaksa anayasa 2.Madde de devlet şu şekilde tanımlanmıştır:[25]

Türkiye Cumhuriyeti, halkına karşı tüm baskıları önleyen ve aynı zamanda her türlü hizmeti esas alan, toplumun refahı ve adalet anlayışı çerçevesinde insan haklarına dayanan, milli demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Bunun sebebi olarak modern dünya anayasalarına bakıldığında Fransa ve ülkemizden başka hiçbir anayasada laiklik yazan ülkenin olmadığı; anayasanın 24. Maddesinde yer alan din ve vicdan özgürlüğünün içeriği olan, ibadet, ayin, tören ve eğitim haklarının çarpıtılmış laik anlayışı doğrultusunda demokrasiye, insan haklarına, çağdaşlığa ve asıl amacı doğrultusunda laikliğe karşı olarak kısıtlandığı yönünde vurgu yapılmıştır. RP’de siyasi düşüncenin özünü oluşturan devlet ile demokrasi olguları kuruluş, toparlanma ve Adil Düzen görüşüne geçilmesiyle beraber çeşitli değişiklikler yaşamakla birlikte, aynı zamanda laiklik düşüncesi Milli Görüş düşüncesinin ana konusu olarak devam etmiştir.

Refah Partisi ve Erbakan’ın Din Söylemi ile İslamcılık Fikirleri

Yeni siyasal sistem içerisinde bir taraftan iktidara ulaşmakta zorluklar yaşarken bir diğer taraftan da meşruiyet kazanma isteğini aynı anda yaşayan RP kendi döneminden önce varlık gösteren Milli Görüş partileri zamanından başlayarak İslami dozu artışa geçen, 1990 yılı sonrası kökten gelen unsurları da kendi içinde çökerten bir parti konumunda İslamcılığı yoğun hale getirmenin yanında kitlesel hale gelerek kendi siyaset özelinde merkez ve çevreleri ortaya çıkarmıştır. Hükümet haline gelmek için atılan adımlar ve büyüyen tabanı Refah Partisi’nin İslamcı düşüncelerine zarar vermemiştir. RP zamanında bir süreliğine Milli şuur düşüncesini ortaya çıkartmakla birlikte Necmettin Erbakan’ın siyasete tekrardan atılmasıyla Milli Görüş tekrardan önemini kazanmıştır. Parti bazında kimlik kazanmasına karşı, en önemli konu olarak sağ-sol olgularının anlamını kaybettiği RP zamanında kendilerini İslamcı olarak tanımladıkları görülmektedir. İslamcı olarak eleştirilere maruz kalan RP bunları kesinlikle kabul etmemiştir. Ancak RP’nin dile getirdiği söylemleri ve siyasi uygulamaları ile ilişkilerine bakıldığında İslamcı iddiaları fazlasıyla doğrulayan örnekler ortaya koyduğu görülmektedir. Necmettin Erbakan’ın dünya bazında ‘Müslüman liderlik’ iddiası , uzun yıllar Anıtkabir’e gitmeme tercihi, Kapitalizm, Komünizm, Siyonizm ve Batı’ya karşı olan eleştirisi ibadet ve inanç özgürlüğünün öne çıkarılması, ekonomik alanda faizin kesin reddi, laikliğin din karşıtlığı olarak uygulamaya dökülmesinin eleştirisi, türban yasağı, İslam coğrafyasına karşı askeri girişimlerin eleştirilmesi, Diyanet ile devletin birbiriyle olan bağın güçlendirilmesi ve Milli Görüş düşüncesi ile kökten İslamcı uygulamaların soğurulması, Refah Partisini söylem ve taban açısından İslamcı düşüncenin ülkedeki en uzun süren ve bütün halinde olan meşru güç  odağı haline getirmiştir[26]. Partinin İslamcı görüşlerinin ışık tuttuğu en önemli algı insan ve toplum anlayışıdır. Erbakan’a göre. Toplumu var eden her insan, şahsına verilen en önemli avantajlı durum olan irade-i cüz’iye ile iyi ve kötüyü aynı zamanda hak ve batıyı ayrıştırma yeteneğini kazanmıştır. İslamcı topluluk tarafından RP’nin İslam’ı ve Müslümanları simge niteliği ihtilaf ortaya çıkartmakla beraber Kemalistler açısından RP laikliğe düşman İslamcı ve yasal olarak bir nitelik taşımayan oluşumdur. Erbakan öncülüğünde RP hukuki endişeler ile İslamcı siyasi politikasını gizleme eğiliminde bulunmakla birlikte gelenek görenek çerçevesi içerisinde yoğrulmuş örgüt, lider ve tabandan oluşarak güçlü bir İslamcı ideolojiyle bütünleşmiştir.

Fazilet Partisi ve İslami Söylemleri

Fazilet Partisi (FP), RP’nin kapatılacağı kesinleştikten sonra Necmettin Erbakan’ın yönlendirilmesiyle beraber 34 kişi İsmail Alptekin’in başkanlığında kurulmuştur. FP, Halkı İslam’a göre uyarlama, Türk Osmanlı kimliği ile bilimsel ve teknik açıdan çağdaşlaşmak olarak üç olguyu bir araya getirme gayesini taşıdığını belirtilse de FP’nin yeni eksendeki görüntüsü, merkeze doğru kaymaya çalışan demokratik ılımlılık olarak görülerek eleştirilere maruz kalmıştır. FP, Refah Partisi’nden farklı uygulamalarla devam ettiğini vurgulamak ve onun devamı olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır. FP’nin farklı olarak devam ettiği konuların başında partinin merkez karar organına başörtüsü takmayan kadınların atanmasıyla türban meselesine atfedilen vurgu aza indirgenmiş ve başörtüsü yasağının insan haklarının ihlali ve dini normlardan ziyade kişiye has özgürlüklerin önüne set çekmek olarak dile getirilmiştir.

Fazilet Partisi seçmeninin genel itibariyle dini bilgilerini cemaat ya da Kur’an kurslarından öğrenen, dini değerleri sadece oy verme eğilimi olarak ele alan dindar bir kesim olarak açıklanması mümkündür.[27] 

FP’nin mahkeme kararıyla kapatılmasının ardından 1 ay gibi kısa sürenin sonunda Saadet Partisi (SP) kurulmuştur. Ancak Yüksek Seçim Kurulu, Erbakan’ın genel başkanlık seçimlerinde önünü kapatarak seçilmesine olanak sağlamamıştır.[28]

Sonuç

Bu çalışmada esas olarak ele alınan Erbakan’ın Milli görüş etrafında şekillenen siyasi hayatının, diğer partilerden ve kişilerden ayrıştırarak üzerinde durduğu İslam kavramını siyaset ile nasıl bir düzlemde buluşturarak Türkiye’de Siyasal İslam hareketinin öncüsü ve Müslümanlığın lideri konumuna geldiği hakkında olgular ele alınmıştır. Erbakan’ın siyaset hayatı detaylı incelendiğinde belli dönemlerden oluştuğu söylenebilir. Bunlardan birincisi Bağımsızlar Hareketi ile siyasi sahaya adım attığı 1969 yılından başlayarak MNP’nin kapatılmasına kadar dayanan siyasi kimlik kazanma sürecidir. Bir diğer dönem MSP dönemini kapsayan ve siyasi biçimlenme olarak adlandırılabilecek bir zaman dilimidir. Üçüncü dönem olarak bakıldığında 1987 yılından itibaren, RP hükümetini de kapsayan ve 1997 yılına kadar devam eden siyaseti şekillendirme ve siyaset üzerinde etki bırakma dönemi olarak tanımlayabiliriz. Erbakan’ın, Milli Görüş düşüncesi üzerine ilk siyasal ayağı olan MNP, düşüncelerini İslamcılık olgusu etrafında şekillendirmiştir. Erbakan bu dönemde yalnızca komünistlerin değil masonların da parti içerisine kesinlikle katılamayacağı konusunu sadece söylemleriyle değil talimatlarıyla da desteklemiştir. Aynı zamanda Batılı kapitalistlerin Türkiye içerisinde kendilerine Pazar bulma isteğinin nedenini Siyonist sermaye paydaşlarının Müslüman ülkemizi Hristiyan Batı içerisinde eritmek istemesi olarak gören iddialar savurmuştur.

Erbakan dini inanç, ibadet ve vicdan bağımsızlığının devletten ayrılmaz bir bütün olduğunu vurgulayarak laiklik olgusunun din düşmanlığı konumuna gelmemesi ve dine baskı yaratmaması gerektiği düşüncelerini parti içerisinde söylemleriyle dile getirmiştir. MNP’nin devamı niteliğinde olan Milli Selamet Partisi ilk olarak parti amblemini değiştirmiştir. Parti Ekonomi alanında yoğunlaşmıştır ve faizin yasaklanması gerektiğini vurgular ve kapitalist düzen haricinde yeni bir model tercih etmişlerdir. Faiz üzerinden gelen kazançların doğru olmadığını ve emek harcamadan kazanılan gelirin yasaklanması gerektiğine dair düşünceler ortaya atar ve bu yasağın motivasyonunun Kuran ve İslami kaynaklardan alındığı açıkça ortaya koyulmuştur. MSP iktisadi düzen içerisinde Ağır Sanayi Hamlesi düşüncesinin devamını, biraz daha geliştirerek getirmiştir. MSP, MNP’ ye göre daha fazla İslamcılığı benimseyerek, Milli Görüş’ün kapitalizmin İslam’ı yönden daha fazla somut hale getirdiği görülmektedir. Refah Partisi’nin kuruluşu soğuk savaş dönemine denk gelmektedir. Parti devlet, demokrasi, laiklik ve milliyetçilik olguları etrafında ideolojisi ile birlikte düşünceleri şekillenmiştir. Erbakan demokrasi anlayışında, demokrasi kavramının bir gayeden ziyade vasıta olduğunu vurgulamaktadır. Partinin İslam’i söylem ve düşüncelerinin öncü olduğu en önemli konu insan ve toplum düşüncesidir. Erbakan insana atfedilen en önemli olgunun ayrıştırma kavramı olduğunu dile getirir. Refah Partisi’nin ardından kurulan FP , her ne kadarda İslam’dan uzak politikalar yürütmese de kendilerinin RP’nin devamı olmadığı her seferinde vurgulayarak kanıtlamaya çalışmıştır.

Kısacası Necmettin Erbakan’ın Siyasi söylem ve Düşüncelerini şu şekilde özetleyebiliriz; Erbakan, genel olarak ileri sürdüğü ve hayata geçirmek istediği fikirlerini iktidarda kaldığı süre boyunca ortaya çıkardığı eylemlerini yeniden büyük Türkiye ve yeni bir dünya olarak iki temel hedefe göre oluşturmuştur. İlk hedefinin gerçekleşmesinde maddi ve manevi kalkınma rol alırken ikinci hedefte İslam birliğinin oluşması gereklidir. Siyaset hayatını Milli Görüş üzerine şekillendirmiştir ve bu Milli Görüş düşüncesini İslam ya da İslamcılık olgularıyla bir bütün haline getirmiştir. Aynı zamanda siyasi hayatını sürdürürken önce ahlak ve maneviyat sloganını defalarca dile getirmiştir. Ülkenin köklü problemlerini; insanların kendi özlerinden kopuk duruma gelmesinden ve ahlak ile maneviyat olgulardan uzaklaşmasına bağlamıştır. Erbakan hayatı boyunca ülke ve devlet yönetiminin dini olgulardan bağımsız olamayacağını aynı zamanda siyasetin de dinden ayrıştırılamayacağını dile getirmiştir. Yaptığı faaliyetler ve vurguladığı söylemler neticesinde Türkiye’de Müslümanların lideri ve Siyasal İslam’ın öncüsü konumuna gelmiştir. Kurduğu ve desteklediği partilerin sürekli birbirilerinin devamı niteliğinde olması sağ görüşün ülkemizde hiçbir zaman önemini yitirmemesi ve İslami değerler ile İslami kaynakların siyasetin dışarısında bırakılamayacağı her dönemde ortaya koyulmuştur. Yaklaşık 20 yıldır iktidarın sahibi niteliğindeki ülkemizin hükümet kanadı olan Adalet ve Kalkınma Partisi de fazlasıyla değişime gitmiş olsa bile bu partilerin ve ideoloji anlayışlarının devamı niteliğindedir.


Kaynakça

[1]  Emel Ç. Bozaslan, ‘’Adil Devlet Düzeni ve Devlet-Millet Kaynaşması: Necmettin ERBAKAN’IN Başkanlık Sistemi Tahayyülü’’, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2022, s.219.

[2] Bozaslan, Adil Devlet Düzeni ve Devlet-Millet Kaynaşması: Necmettin ERBAKAN’IN Başkanlık Sistemi Tahayyülü, s.220.

[3] Ömer Baykal, ‘’Milli Görüş Hareketinin Kuruluşu: Türk Siyasetinde Milli Nizam Partisi Deneyimi’’, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 19/3 2017, s.799.

[4] Mehmet Z. Kotku, ‘’Cihad’’, Ankara 1984, s.138.

[5] Baykal, , ‘’Milli Görüş Hareketinin Kuruluşu: Türk Siyasetinde Milli Nizam Partisi Deneyimi’’, s.800.

[6] Baykal, , ‘’Milli Görüş Hareketinin Kuruluşu: Türk Siyasetinde Milli Nizam Partisi Deneyimi’’, s.801.

[7] Burak İyiekici, ‘’Milli Görüş Hareketinin Siyasal Dönüşümü: Kuruluş Döneminden 28 Şubat Sürecine’’, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2018, s.53.

[8] Faik Bulut, ‘’Tarikat Sermayesinin Yükselişi’’, İstanbul, Doruk Yayıncılık, 1997, s.42.

[9] ‘’Milli Selamet Partisi Program ve Tüzük’’, Ankara, Elif Matbaacılık, s.17.

[10] ‘’Milli Selamet Partisi Program ve Tüzük’’, s.18.

[11] ‘’Kahraman ordumuzun en modern silahlar ile teçhizi, vurucu gücünün arttırılması şarttır’’, Milli Selamet Partisi Program ve Tüzük, s.15.

[12] İyiekici, ‘’Milli Görüş Hareketinin Siyasal Dönüşümü: Kuruluş Döneminden 28 Şubat Sürecine’’, s.56.

[13] ‘’Milli Selamet Partisi Program ve Tüzük’’, s.16.

[14] ‘’Milli Selamet Partisi Program ve Tüzük’’, s.16.

[15] İyiekici, ‘’Milli Görüş Hareketinin Siyasal Dönüşümü: Kuruluş Döneminden 28 Şubat Sürecine’’, s.59.

[16] ‘’Milli Selamet Partisi Program ve Tüzük’’, s.12.

[17] Refah partisi Parti Programı” (Samsun: Eser Matbaacılık,), s.7.

[18] Baykal, “Türk Siyasetinde Refah Partisi Deneyimi: Gelenek, İdeoloji ve Politika”, , Doktor Tezi, İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü   2017, s.199.

[19] Işıl Arpacı, “Türk Siyasal Yaşamına Etkileri Bakımından İslâmcılık ve Necmettin Erbakan, Doktora tezi, Malatya”, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012, s.246.

[20] Metin Sever, Cem Dizdar, “Demokrasi Amaç Değil Araçtır”, 2. Cumhuriyet Tartışmaları, der. , (Ankara: Başak Yayınları, 1993), s.419-420

[21] Refah Partisi Parti Programı, s.37.

[22] Baykal, “Türk Siyasetinde Refah Partisi Deneyimi: Gelenek, İdeoloji ve Politika”, s.206.

[23] Refah Partisi’nin Anayasa Değişikliği, s.9.

[24]  Refah Partisi’nin Anayasa Değişikliği, s.10.

[25]  Refah Partisi’nin Anayasa Değişikliği, s.69.

[26] Baykal, “Türk Siyasetinde Refah Partisi Deneyimi: Gelenek, İdeoloji ve Politika”, s.234.

[27] Arpacı, “Türk Siyasal Yaşamına Etkileri Bakımından İslâmcılık ve Necmettin Erbakan”, s.424.

[28] Baykal, “Türk Siyasetinde Refah Partisi Deneyimi: Gelenek, İdeoloji ve Politika”, s.116.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Yazar Beyzanur Aksan

Diğer Yazımız

SOSYOEKONOMİK FAKTÖRLER VE EĞİTİM: FIRSAT EŞİTLİĞİ MÜMKÜN MÜ?

Fatmanur Subaşı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İktisat, Yüksek Lisans Giriş Eğitim, bireylerin toplumsal hayata katılımını …