Dış Politika Uzmanı
24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna topraklarına işgal girişimine başlaması, Avrupa Birliği (AB) içerisinde de büyük değişimlere sebep olmuştur. Rusya’nın saldırgan politikaları ve Ukrayna işgali, Avrupa Birliği’nin savunma politikalarında gelişimi beraberinde getirmiştir. AB, işgal girişimi sonrasında Rusya’yı mali yaptırımlar içerisinde bırakmayı düşünse de özellikle AB ülkelerinin enerji bağımlılığı bu yaptırımların sönük kalmasına sebep olmuştur. AB, Rusya’ya karşı ilk sınavını yaptırımlar yoluyla vermiş olsa da enflasyonist gelişim AB ülkelerini de kısıtlamaktadır.
AB’nin önünde engel teşkil eden enerji bağımlılığı ise Rusya’yı hâlâ güçlü kılmaktadır. AB, enerji bağımlılığında Rusya’dan kurtulmak adına savaşın başlamasının ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile gaz antlaşması imzalamıştır. Bu girişim, ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gazı Avrupa’ya taşıması sürecini doğurmuştur. Bu pahalı girişim AB için uygun görünmese de Rusya’yı mali açıdan yıpratmanın yolu olarak gözükmekteydi. Zira her ne kadar Rusya’dan uzaklaşılmış gibi görünse de AB ülkeleri Rusya’dan çok yüksek miktarlarda gaz almaya devam etmektedir. Bu durum Rusya’nın mali yapıdan yıpratılmasının zorluğunu da göstermektedir. AB bu sorunu ise yenilenebilir kaynaklar yoluyla ve “Avrupa Yeşil Mutabakatı” ile kısa vadede olmasa da uzun vadede azaltmayı ve bağımlılığı düşürmeyi planlamaktadır. AB’nin bu süreçte dikkat ettiği ikinci konu ise ABD’ye bağımlılık sürecinin artması ve ekonomik değerlerin düşmesidir. AB bu sorunu ise Asya ülkeleri ile yapılacak ekonomik girişimler yoluyla aşmayı planlayacaktır. Bu gelişmeler 2022 tarihinden itibaren AB içerisindeki büyük ekonomik değişimi ve ekonomideki durgunluğu da açıklamaktadır.
AB ülkeleri ekonomiden sonra önemli bir diğer konu üzerinde ise çalışmalarını sürdürmektedir. Bu konu AB’nin askerî güvenliğidir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimini başlatması sonrasında AB, Ukrayna’ya mali açıdan destek verdiği gibi askerî destek vermeyi de sürdürmektedir. Ukrayna’ya verilecek yardımın AB’nin kıtasal güvenliği açısından önemi büyüktür. Zira herhangi bir kırılmanın ve Rusya’nın askerî açıdan daha da güçlenmesi kıtayı tehdit edecektir. Bu sebeple Ukrayna’nın güçlü tutulması zaruri bir hedef olarak görülmektedir. İlave olarak, ABD’de yaşanacak bir yönetim değişikliği ve Trump’ın ABD Başkanı olması potansiyeli AB açısından fazlaca yararlı görünmemektedir. Bu da kendi güvenliğini herhangi bir başka ülkeye bağlamaması yolunda bir adım atılmasını sağlamaktadır.
AB savunma konusunda ise yeni planlamalar yürütmeye başlamıştır. Bu süreçte AB Komisyonu “Avrupa Savunma Sanayi Stratejisi”ni hazırlamıştır. Bu strateji dahilinde Ukrayna’ya desteği daha fazla arttırmak, stok üretebilme kapasitesine sahip olmak ve gergin atmosferin tehdit boyutlarını görmek açısından bu girişim önemli olarak addedilebilir. Savunma sanayinde ise üretim kapasitesini arttırmak ve askerî gelişim sağlamak, AB’nin öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır. Zira Ukrayna’ya verilen askerî mühimmatlar stok kapsamındaki ürünlerdir. Savunma sanayisi planının diğer bir yüzünü de AB’nin mühimmat üretme sorununu ortadan kaldırmaya çalışmasını oluşturmaktadır. Avrupa içerisinde savunma sanayinin dağılımı ise birkaç ülke ile sınırlıdır ve toplam 70 milyar euro ciro sahibidirler. Bu cirolarının arttırılması ve yeni sanayilerin oluşmasını sağlamak için ise büyük miktarlarda yatırımın gerekeceği ki bu yatırım tutarı 2027 yılına kadar 1,5 milyar euro olacaktır ve ülkeler arası ortak bir proje yürütülmesi de şüphesiz olması gerekendir. Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) ile bu süreçte ortaklığın arttırılması da önem arz etmektedir.
Savunma sanayi projesi aynı zamanda AB’nin dış silah alımı bağımlılığından da uzun vadede arınmasını sağlayacaktır. Bu durumdan yararlanacak olan gruplar ise şüphesiz belirli silah grupları ve savunma sanayi şirketleri olacaktır.
Türkiye’nin Rolü
Türkiye özellikle son dönemde savunma sanayi alanında hem devlet destekli hem de özel şirketlerin yükselmesi sayesinde hem dışa bağımlılığını azaltmış hem de üretim kapasitesini yoğunlaştırmıştır. Türkiye, gelişmiş savunma sanayi yatırımları sayesinde ordusunu daha da modernleştirmiş ve nicel yönünü daha da güçlendirmiştir. AB’nin savunma sanayi yatırımlarında Türkiye’nin etkisi ve geliştirilmesi yönünde etkisi şüphesiz yüksek olacaktır. Zira AB’nin Türkiye’ye bu konuda ihtiyacı söz konusudur. Kıta güvenliğinin olmazsa olmaz ülkesi Türkiye, bu süreçte AB yatırımlarının içerisinde yer alacaktır. AB’nin belirli ülkelerinin bu süreçte bahaneler ile Türkiye’yi dışarda bırakmak istemesi yalnızca kayıp olacaktır.
Avrupa Birliği’nin son dönemde Türkiye ile ortak projesi olan ve son NATO Savunma Bakanları konseyinde görüşülen “Gökyüzü Kalkanı” projesi önemini korumaktadır. Almanya’nın kurulmasını öncülük ettiği bu proje, hava savunma sistemlerinin ortak yürütümü ve kullanımını oluşturmaktadır. Uyumlu bir yapıya kavuşturulması için çalışılan projenin amacı ise Avrupa’da anti-balistik füze yetkinliğine sahip, ortak bir hava savunma sistemi inşa edilmesi; Avrupa’nın hava savunma yetkinliğini arttırmak ve herhangi bir uçak saldırısını bertaraf etmek üzerine kuruludur. ABD’nin F-16 savaş uçaklarını Türkiye’ye teslimi sonrası Kanada’nın silah ambargolarını kaldırması sürecinin aşılması, Türkiye’nin müttefikleriyle iletişimini tekrar kuvvetlendirmiş ve iki tarafın güvenini oluşturmasını tekrar sağlamıştır. Bu projelerinin ortaklığı Türkiye’nin hava kuvvetlerini güçlendirmek için istediği Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının alımı için de önemli bir gelişmedir.
AB içerisindeki bu gelişmeler Türkiye’nin önemini tekrar gösterirken NATO içerisinde de Türkiye’nin önemini arttırmaktadır. Türkiye savunma projeleri kapsamında ve ticaretinde bir kısıtlamaya maruz kalmamalı ve bu ortaklığının arttırılması için çalışılmadır. Sonuç olarak Avrupa’nın güvenliği ve kırılganlığı Türkiye’ye olan ihtiyacı son derecede arttırmaktadır. Bu süreçte müttefik bağlılığı çerçevesinde ikili ilişkiler yürütülmeli ve kısıtlamalar kalkmalıdır. Süreç ise bu yönde evrilmektedir.