SİYASETTE KADIN

Yaren Özoğlu
Araştırmacı

Özet

Kadın bireyler, çalışma hayatı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, siyaset ve genellikle toplumsal hayatla ilgili sivil toplum kuruluşları gibi diğer alanlar kapsamında cinsiyete ya da ayrımcılığa dayalı pek çok engeller ile karşılaşmaktadır. Çalışma hayatı, sosyal hayatın diğer yönlerinde var olmanın temel gereklerinden bir tanesi şeklinde kabul edilmektedir. Modernleşme sürecinden geçen Türkiye’de kadının toplumdaki yeri sıklıkla gündemdedir. Bu kapsamda gelişen ve modernleşen dünya genelinde kadının yerinin ve öneminin değişmeye başladığı gözlemlenmektedir. Özellikle Türkiye’de cumhuriyetin ilanı ile beraber kadına tanınan haklar ve erkek bireylerle olan eşitliği gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Bu durum 2000 senelerinden sonra daha da belirginleşmiş ve hatta siyasi alanda erkekler kadar kadınların da söz sahibi olduğu gözlemlenmektedir.

Bu kapsamda gerçekleştirilmiş olan çalışma içerisinde öncelikle kadının yeri ve önemi açıklanmaya çalışılmıştır. Daha sonra ise özellikle 2000’ler Türkiye’sinde kadının siyasette bulunduğu yer ve meydana gelmiş değişiklikler ifade edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kadın, Siyaset, Eşitlik, Cumhuriyet.

Giriş

Kadın, aile ve toplum arasında var olan en mühim bağlardan bir tanesi şeklinde nitelendirilmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunun çağdaş medeniyetler seviyesine çıkabilmesi adına gereken gücün toplumsal değişimlere göre yetişmiş gençlerden geçtiğine inanmıştır. Cumhuriyet, kadın bireylere gerek aile içinde gerekse halkın her yerinde erkek bireylerle eşit haklara sahip olan bireyler şeklinde ifade etmiştir. Bu kapsamda Cumhuriyet döneminin ilk senelerinde toplumun geri kalmışlığıyla kadın bireylerin erkek bireylerden çok farklı ikincil konumda olması arasında bir bağ oluşturmuş ve kadının gerek toplumsal gerekse siyasal alandaki yerini tekrardan şekillendirmeye ve toplum içerisindeki vazifelerine tekrardan tanımlamaya yönelik faaliyetler başlatmıştır (Aydın, 2015).

Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunu çağdaş ülkeler düzeyine çıkaran gücün devrim ilkelerine göre yetiştirilmiş nesillerden geldiğine inanmış ve ideal Cumhuriyetçi kadın tipini erkeklerle eşit koşullarda kadın olarak tanımlamıştır. Bu kapsamda Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadın bireylerin erkeklerden aşağıda olduğu düşüncesi ortadan kaldırılmaya uğraşılmıştır. Bir yandan kadınları çalışma hayatına dahil etmeye çalışırken bir yandan da aile içindeki rollerini güçlendirmeye çalışılmıştır (Donuk, 1980).

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonraki senelerde kadının her durumda söz sahibi olmasının ve tüm mesleklerde temsil edilmesinin, erkekler ile eşit şartlarda eğitim almasının ve yeni hareketlerin ne kadar önemli olduğu iyi anlaşılmıştır. Kızların meslek okullarında ve üniversitelerde okumalarına izin verilmiş ve bu okullardan mezun olan kadınların mesleklerini kamusal hayatta icra etmeye başlamasıyla kadının konumu yeni bir boyut kazanmayı başarmıştır (Tarhan, 1966).

Çalışma kapsamında da ele alınan özellikle 2000 senelerinden sonra kabul görmüş politikalar dahilinde kadın bireylerin siyaset alanında da daha fazla görüldüğü nitelendirilmektedir. Kadınların siyasal katılımının önünde var olan birçok engelin giderilmesi adına politikalar oluşturulmuş ve geçerlilik kazandırılmıştır. Bu kapsamda çalışma içerisinde bu sorunlar detaylı bir biçimde ele alınarak belirtilmiştir.

Kadının Siyasetteki Yeri

Günümüz dünyasında kadına yönelik ayrımcılık konularının en yoğun hissedildiği alanlardan biri siyaset olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınların varoluşu, güç ve otoritenin somut nesneler haline geldiği siyasette uzun bir geçmişi olduğu gözlemlenmektedir. Diğer taraftan konunun eski olması durumunun sanılanın aksine içeriğin zengin olduğu kapsamına gelmemektedir. Ülkemiz içerisinde kadın bireylerin siyasetteki temsili senelerdir dünya ortalamasında oldukça düşük seviyelerde olduğu gözlemlenmiştir (Ceviz, 2021).

Ülkemiz içerisinde kadınların da erkeklerle aynı söz ve temsil hakkına sahip olduğu söylenebilmektedir. Ancak bu sisteme toplumsal açıdan ve toplumsal yaşamda uygulanabilirliğine bakılacak olursa, kadının siyasal alanda varlığının pek çok engelle karşılaştığını görebilmek mümkündür. Bireyler yalnızca siyasi hayata katılarak, fikir ve eylemlerini paylaşarak karar alma süreçlerine aktif olarak katılım gösterebilmektedir (Selvi, 2019).

Eşit siyasi katılım ister seçilmiş ister atanmış olsun, tüm siyasi alanlar kapsamında ve kamusal karar alma süreçlerinde katılımın ve karar almanın tüm düzeylerinde eşitlik olarak algılanmaktadır. Bu sebeple, kadınların siyasete katılımı konusu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çeşitli alanlarda Türk toplumundaki tezahürlerinden ayrı bir biçimde görülmemektedir. Kadın-erkek eşitliği, toplumsal hayatın her alanında kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasıyla mümkündür. Söz konusu eşitliğin hayata geçirilebilmesi adına kadınların, toplum içerisinde en küçük birim olarak ifade edilen aileden toplumsal gücün en üst kademelerine kadar söz alma ve karar alma süreçlerine katılma hakkı olmalıdır (Balın, 2019).

Türkiye’de toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları ile ilgili konular uluslararası standartlarla fazlasıyla uyumlu görünse de bir açıdan da hakları ihlal eden ayrımcılık ve kabul edilemez uygulamaları içerisinde barındırdığı gözlemlenmektedir (Özaydınlık, 2014).

Türkiye’de kadınların 1935 senesinde seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu gözlemlenmektedir. Kadının seçme ve seçilme hakkının bulunması artık parlamentoya girmesine engel bir durum olmadığı anlamına gelen en büyük adımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) beşinci dönem seçimleri kapsamında 8 Şubat 1935’te kadın bireylerin ilk kez oy kullandı ve 17 kadın milletvekilinin ilk kez meclise girdiği

gözlemlenmiştir. Yapılan ara seçimlerinin ardından var olan bu sayı 18’e yükselmiştir. Kadınlar artık TBMM’de kendilerine yer bulmuşlar ve özverili bir biçimde çalışmalarına devam etmişlerdir, bu doğrultuda ise Meclis’teki sayılarını her geçen gün artırmışlardır (Gökçimen, 2008).

Türkiye’de ilk kadın milletvekilleri olarak ifade edilen toplam olarak 18 kadın milletvekili olduğu nitelendirilmektedir. 17’sinin normal seçimlerle 1 tanesinin ise ara seçimlerle seçildiği bilinmektedir. Söz konusu milletvekilleri Ertan ve Aykaç (2019) çalışması içerisinde aktarılmıştır. 18 kadın milletvekili şu şekilde sıralanabilmektedir: “(1) Mebrure Gönenç, (2) Sabiha Gökçül Erbay, (3) Şekibe İnsel, (4) Huriye Öniz Baha, (5) Dr. Fatma Memik, (6) Nakiye Elgün, (7) Fakihe Öymen, (8) Hatı Çırpan (Satı Kadın), (9) Ferruh Güpgüp, (10) Bahire Bediş Morova, (11) Mihri Pektaş, (12) Meliha Ulaş, (13) Fatma Esma Nayman, (14) Sabiha Görkey, (15) Seniha Hızal, (16) Benal Nevzat Arıman,

(17) Türkan Örs Baştuğ ve (18) Hatice Özgener”, şeklindedir (Ertan & Aykaç, 2019).

Şekil 1. Türkiye’nin İlk Kadın Milletvekilleri

Kaynak: Online Erişim: https://www.neoldu.com/turkiyenin-ilk-kadin-milletvekilleri-6512h.htm, Erişim Tarihi: 24.12.2022, Erişim Saati: 19:22.

Kadınların Siyasi Katılımına Etki Eden Etkenler

Siyasal katılım, yalnızca kadın bireylerin değil, ülkedeki her grubun siyaset ortamında asgari düzeyde temsil edilmesini sağlayabilir. Siyasal katılım, demokratik bir sistem içinde bireylerin siyasal, ekonomik ve toplumsal kararlarını etkilemek şeklinde ifade edilebilmektedir. Siyaset bilimci Ersin Kalaycıoğlu açısından karar alma mekanizmalarının bu şekilde etkilenmesi, seçim kampanyalarında çalışmak, mitingleri izlemek, siyasi tartışmaları izlemek, oy kullanmak ve yönetimi etkilemek benzerinde faaliyetlerden bağımsız düşünülemeyen bir olgudur (Kalaycıoğlu, 2013). Ülkemizde kadın bireylerin siyasete katılımı, özellikle siyasetin halk önünde ilerleyen süreçlerinde aktif rolü, bahsedilen unsurlar dikkate alındığında düşük düzeyde olduğu bilinmektedir (Altındal, 2007).

Siyasal eğilimleri araştırmakta olan çeşitli araştırmalarda meydana gelen genel kanıya bakılacak olursa gerek dünya üzerinde gerekse ülkemiz içerisinde kadınların siyasete ilgisi erkek bireylere göre daha düşük şekilde nitelendirilmiştir. Ipsos KMG şirketi 2010 senesi içerisinde “siyasi tercihler ve oy değişimleri” araştırmasında da bu kabulü onaylayan niteliktedir. Literatür incelendiğinde Türkiye’de siyasetle ilgilenmeyenleri doğrulayanların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturmuştur. Kadın bireylerin yaş oranı yükseldikçe siyasete ilgisizlik artarken, eğitim düzeyi arttıkça ilginin arttığı gözlemlenmiştir. Ayrıca, Türkiye’de seçim tercihlerini belirlemekte olan önde gelen partilerin ve siyasi unsurların etkisi değişkenlik göstermektedir. Genç ve yüksek eğitimli kadın bireyler içerisinde parti siyaseti ekseninde oy kullanma eğilimi bulunmaktadır (Aydemir & Aydemir, 2011).

Kadın bireylerin siyasi kayıtsızlığı, dünya genelinde de genel olarak erkek bireylerden daha düşük düzeyde kabul görmektedir. Kadınların siyasi kayıtsızlığının toplumsal nedenleri olarak genel olarak erkeklere göre eğitim seviyesinin, gelir düzeyinin, ailevi sorumluluklarının düşük olması ve ayrımcı cinsiyet değerlendirmeleri denilebilir. Daha açık bir ifadeyle, sosyoekonomik eşitsizlikten mustarip kadınların yaşam tarzları ile erkeklerin toplumsal cinsiyet rolü algılanan yaşam tarzlarının birleşimi, kadınların düşük siyasi katılımının temel sebebi olarak ifade edilebilir (Altındal, 2007).

Şekil 2. Mecliste Milletvekili Sayısı Bakımından İlk Üç Parti ve Kadın Sayısı

Kaynak: Online Erişim: https://bianet.org/bianet/siyaset/168890-kadin-vekil-orani-dustu- 43-ilden-sadece-erkek-vekil-cikti, Erişim Tarihi: 25.12.2022, Erişim Saati: 17:34.

Kadınların Siyasal Katılımı Önündeki Problemler

Erkek siyasetçiler ile karşı karşıya getirilmesi durumunda kadınların siyaset alanında farklı düzey ve farklı sebeplerle katılım gösterdiğini ve “siyasal konular hakkında tutumlarının” erkek siyasetçilerden daha farklı olduğu ileri sürülmektedir. Ülkemizde kadın ve erkeklerin toplumsal yaşamın farklı düzeylerinde ve geçirdikleri süreçlerde ulaşabilecekleri farklı noktalar bulunmaktadır. Eğitim, çalışma hayatı ve sosyal hakların faydaları gibi gerçek faktörler dikkate alındığında bu durumu tespit etmek daha kolay görülmektedir. Cinsiyete dayalı iş bölümü, sosyo-ekonomik etkenler, siyasi kültür, siyasi farkındalık ve siyasi ilgi, siyasi sistemin yapısı ve işleyişi, kadınların da dahil olduğu siyasi temsillerini artırmalarını sıklıkla engelleyen çeşitli faktörler olarak değerlendirilebilir (Özkılıçcı & Uzun, 2022).

Toplumsal Cinsiyete Dayalı İş Bölümü

Toplumdaki iş bölümünü şekillendiren, kadın ve erkeklerin iş hayatına katılım düzeylerini belirlemede etkili olan birçok faktörün cinsiyete dayalı olduğu nitelendirilmektedir. Ülkemizde kadınların işgücü içindeki payı %28 şeklindedir ve erkeklere göre oldukça düşüktür. Diğer taraftan, maaşsız işgücü şeklinde ifade edilen ev içi işlerin çoğu kadınlar tarafından yapılmaktadır. Kadınların toplumsal yaşamlarında yaşadıkları toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunları, şüphesiz kadınların siyasal katılımını da etkilemektedir (Yavuz & Alev, 2019).

Kadın bireylerin toplumun getirisi ve baskısı olarak ev işleri nedeniyle uzun süreler boyunca işsiz kalmış olması, çalışma yeteneklerinin bozulduğu bir döngüye yol açarak, kadınları iş ve sosyal yaşamın çeşitli alanlarında rekabet dışı bıraktığı nitelendirilebilmektedir. Benzer bir biçimde siyasi katılım kapsamında ekonomik özgürlüğü sınırlamakta olan üst düzey bir kadın temsilinden de söz edilmesi mümkün görülmemektedir (Pınarcıoğlu, 2011).

Ülkemiz içerisinde kadın bireylerin iş hayatında yokluğu ve kadın işgücünün azlığı sosyo-politik süreçler kapsamı ile yakından ilişkilidir. Büyük ölçüde toplumsal cinsiyete dayalı olan iş bölümünün kadınların yararına iyi bir hale getirilmesi, yalnızca kapsamlı ve uzun vadeli bir kadın politikasıyla erişilmesi mümkün olan bir hedef olarak nitelendirilmektedir. Özel sektördeki kadın işinin sınırlı tanımı, bu işlerin apolitik olduğu algısını oluşturmaktadır ve kadınları siyasal katılımdan uzaklaştırmaktadır (Bölükbaşı, 2008).

Sosyoekonomik Faktörler

Sosyoekonomik faktörler, siyasi katılımda ve farklı grupların siyasette temsil edilme düzeylerinde önemli bir değişken olarak ele alınmaktadır. Örnek vermek gerekirse, çeşitli çalışmalar kapsamında siyasal katılımın iki belirleyicisi olarak eğitim ve gelir ön plana çıkmaktadır. Öte yandan, Birleşmiş Milletlerin dünyadaki çeşitli ülkelerle karşılaştırmalara dayanan İnsani Gelişme Endeksi, birçok ülkede yoksullar arasında kadınların da en yoksul olduğunu göstermektedir. Ülkemizde sosyal ve ekonomik gelişmişlikten en az yararlanan kesim kadınlar olarak ele alınmaktadır (Öztürk & Çetin, 2009).

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu açısından ülkemiz, cinsiyet alanında yaşanan ırkçılık açısından 134 ülke içerisinde 126. sırada yer almaktadır. Buna benzer bir biçimde “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı” nın (UNDP) Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu incelendiğinde Türkiye 127 ülke içerisinde 83. sırada yer edinmektedir. Çalışma hayatı, eğitim ve siyaset benzeri birbirinden farklı alanlarda cinsiyetin güçlendirilmesi ve sağlık gibi konuların bütünleşik değerlendirmelerini sağlayan söz konusu endeksler, ülkemiz içerisinde kadın ve erkek arasındaki sosyo- ekonomik farklılıkların kamusal yaşama katılımı büyük oranda etkisi altına aldığını gösterir niteliktedir (Deniz & Hobikoğlu, 2012).

Kadın ve erkek bireyler arasında var olan sosyo-ekonomik farklılıklar, kadınların siyasete katılımını ve temsilini büyük oranda etkisi altına almaktadır. Nüfus içerisinde istihdam oranı erkek bireylere kıyasla daha düşük olan kadın bireylerin siyasete katılımındaki artış bu bölgelere bağlı şekilde ele alınmamaktadır. Kadınların siyasete katılımını artırmak amaçlı gerçekleştirilmiş olan araştırmalar, sosyoekonomik etkenlerin rolü de dahil olmak üzere kapsamlı sosyal politikalar ile desteklenmesi gerekmektedir (Çakır, 2008).

Siyasal Kültür ve Siyasal Sistemin İşleyişi

Siyasi kültür ve siyasi sistemin işleyişi de kadınların siyasetin farklı düzeylerinde var olan temsilini büyük oranda etkisi altına almış olduğu bilinmektedir. Kadınların siyasete katılımı kültürel olarak üst düzeyde kabul görülmemektedir ve siyaset alanı oldukça ataerkil bir biçimde işlemeye devam etmektedir. Cumhuriyetin ilk senelerinde devlet, kadın bireylerin siyasete katılımına destek vermiş ve teşvik olmuştur ancak buna rağmen, ülkemiz tarihi boyunca kadınlar yüksek siyasi temsiliyet elde edememiştir (Balın, 2019).

Kadınların düşük siyasi temsilinin nedeni sadece sosyo-ekonomik faktörler ve toplumsal cinsiyet kalıp yargıları olarak değerlendirilmemelidir. Siyasal sistemin işleyişinde var olan baskın ataerkil yapı ve sistemin işleyiş biçiminde izlenmekte olan yol da kadına siyaset arenasında yer vermeye yetmemiş olduğu gözlemlenmektedir (Topuz, 2014).

Seçim sistemlerinin işleyiş biçimi, kadınların siyasi temsilini farklı boyutlarda etkisi altına almaktadır. Kadınların siyasi temsilinde, seçim sürecinde adayların nasıl belirlenmiş olduğu, seçim çevresinin büyüklüğü, seçim bölgesindeki milletvekili sayısı, oyların sandalyelere göre dağılımı gibi taleplerin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. İsveç, Norveç ve Hollanda benzeri kadın temsilinin daha fazla olduğu ülkeler içerisinde, adayların parti tarafından aday gösterildiği kapsamlı bir bölgesel liste yöntemi kullanılmaktadır. Diğer taraftan Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde basit çoğunluk sisteminin uygulanmakta olduğu gözlemlenmektedir (Aydemir & Aydemir, 2011).

Cam Tavan Etkisi

Erkeklerin aksine kadınların iş hayatına katılımının önünde ciddi engellerin var olduğundan söz edilmektedir. Günümüz kapsamında ele alındığında, cam tavan etkisi gibi kısıtlayıcı olan eğilimler, kadın bireylerin Türk kamusal yaşamına katılım göstermelerinin önünde bulunan en belirgin engellerden bir tanesi olarak nitelendirilmektedir (Durmaz, 2016).

Cam tavan olgusu, bir topluluğun cinsiyet, etnik köken, din gibi birbirinden farklı ırkçı etkenler sebebi ile iş hayatında belirli bir konuma yükselememesi olarak açıklanmaktadır. Bu durum özellikle çalışan nüfusun %28’ini oluşturan kadınların iş yerinde liderlik pozisyonlarına ulaşamamaları nedeniyle etkili olduğu ifade edilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, tüm ülkede yasa koyucuların, üst düzey yöneticilerin ve yöneticilerin sadece %10’u kadınlardan oluşmaktadır. Aynı zamanda belediyelerde karar alma mekanizmalarından siyasete giden yolun neredeyse bittiği söylenebilir (Yavuz & Alev, 2019).

Tüm dünya genelinde yerel yönetimler, kadın bireylerin siyasete girebilmesi kapsamında aracı mekanizmalar şeklinde kabul edilmektedir. Çeşitli ülkeler kapsamında yapılmış olan karşılaştırmalı araştırmalar da bu görüşü doğrular niteliktedir (Der & Sargın, 2013).

Yerel yönetim içerisinde kadın bireylerin temsili ile alakalı bir biçimde Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler tarafından yayınlanmış olan “Dünyada ve Avrupa’da Yerel Siyasette Seçilmiş Kadın Sayısı ve Oranı” araştırması kapsamında kadın belediye başkanı ortalamasının %9 kadın belediye meclisi üyesi ortalamasının ise %21 olduğu gözlemlenmiştir. 2011 senesi verileri incelendiğinde Mahalle İhtiyar Heyetleri muhtarlıktan belediye başkanlığına kadar mahalli idarelerin farklı kademelerinde görev alan kadın oranının toplam olarak %1,2 şeklinde olduğu ileri sürülmüştür (Yavuz & Alev, 2019).

2000 Senesi Sonrası Ulusal Mevzuattaki Değişiklikler

Bağımsız kadın hareketi, son senelerde ülkemizde kadın hakları alanında önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Özellikle toplumsal ve siyasi değişimler hız kazandığında, kadın siyasetçilerin kamusal alanda seslerini duyurmuş, ilerici açılımlar ve düzenlemeler için fırsatlar yakalamışlardır. Bu hareket, medeni hukuk reformunda önemli bir rol oynamış, anayasa ve diğer kanunlar kapsamında olumlu değişikliklere ve Türk Ceza Kanunu reformuna katkıda bulunmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi, yasal açıdan kadın siyasetçilerin erkekler ile eşit konuşma ve eşit temsil hakları olduğu ifade edilebilmektedir (Yıldırım, 2013).

Türkiye’nin yasal düzleminde başta anayasa olacak biçimde birçok alanda kadın- erkek eşitliğinin güvence altına alınmış ve son senelerde gerçekleştirilmiş olan toplumsal gelişmelere paralel olacak şekilde de toplumsal cinsiyet eşitliği ile alakalı yeniliklerin meydana getirilmiş olduğu gözlemlenmektedir. Bu kapsamda yapılan çalışmalarda özellikle anayasada gerçekleştirilmiş olan farklılıklar kadın siyasetçilere yönelik politikalarda yaşanan farklılaşmanın en belirgin yansımaları olarak ifade edilebilmektedir (Atak, 2019).

Kadının çeşitli alanlardaki statüsünün iyileştirilmesine yönelik yapılan değişikliklerde 2000 seneleri kapsamında öne çıkanlar Aydemir ve Aydemir (2011) çalışması içerisinde aşağıdaki gibi özetlenmiştir:

  • 2002 senesi kapsamında geçerlilik kazanmış Türk Medeni Kanunu’nda yapılmış olan farklılıklar ve yenilikler ardından aile mahkemeleri oluşturulmuştur ve 2003 senesinden bu yana adli sistemin içerisinde yer edinmişlerdir.
  • 2003 senesi kapsamında çıkartılan İş Kanunu’nda iş yerlerinde yaşanan taciz olayları suç olarak kabul görülmüştür ve taciz suçunu işlemeye devam eden bireylerin cezaya tabii tutulacağı hükmü doğrultusunda bir karar verilmiştir.
  • 2004 senesinde anayasanın 10. maddesine “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmünün eklemesi yapılmıştır. Gerçekleştirilmiş olan bu değişiklik ile devlet kadın ve erkeğin her alanda eşit haklara ve olanaklara kavuşması

açısından düzenlemeler yapmak ve gerekli önlemleri almak ile yükümlü kılınmıştır.

  • 2010 senesi içerisinde Türkiye’de çok tartışmalı bir şekilde anayasada yapılan değişiklikler ile aynı maddenin ikinci fıkrasının son bölümü içerisinde “…Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” İbaresi eklenmiştir ve pozitif ayrımcılık uygulamalarının önü açılmaya başlamıştır.
    • 25 Şubat 2009 tarihi kapsamında Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana ilk kez Türkiye Büyük millet meclisi kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu oluşturulmuştur.
    • Kadınlara karşı gerçekleştirilen şiddet ile mücadele hedefine bağlı bir biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi “Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu” oluşturmuştur.
    • Türk Ceza Kanunu’nda gerçekleştirilen değişiklikler ile töre ve namus gerekçesi ile işlenen ve işlenmiş olan suçlar bireye bağlı suçlar kapsamına alınarak cezaların ağırlaştırılması kararına varılmıştır. Bilerek adam öldürme suçunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hallerin düzenlendiği maddeye “töre saikiyle” ifadesi eklenmiştir ve töre kapsamında işlenen cinayetlerin faillerinin en yüksek cezayla cezalandırmaları kabul görülmüştür.
    • 10 Haziran 2003’te geçerlilik kazanan yeni iş kanunuyla iş yaşamı içerisinde ayrımcılığın önüne geçilmesi kapsamında eşit işe eşit ücret ilkesi getirilerek bu durum engellenmeye çalışılmıştır.
    • İş Kanunu’nda gerçekleştirilen değişiklikle doğum izni, doğumdan önce 8 hafta, doğumdan sonra 8 hafta olacak biçimde 16 haftaya kadar yükseltilmiştir (Aydemir & Aydemir, 2011).

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, 1979 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş olan, uluslararası konumda da kabul görmüş en önemli kadın hakları sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir. Birleşmiş Milletlerin sekiz adet insan hakkına dair sözleşmesinden bir tanesi olan CEDAW, güçlü ve

kapsamlı bir uluslararası kadın hakları beyannamesi şeklinde ifade edilmektedir (Kemaloğlu, 2019).

CEDAW sözleşmesi, kadınlara yönelik ayrımcılığın içeriğini tanımlamaktadır ve bu ayrımcılığı durdurmak adına eylem planı ve önleyici tedbirler belirlemektedir. 23 bağımsız uzmanın bir araya gelmesi ile oluşmuş olan CEDAW Komitesi, Taraf Devletlerin dört senede bir sunduğu raporlara dayanarak, Taraf Devletlerin Antlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmedeki ilerlemelerini gözden geçirmektedir (Kaptanoğlu & Arslan, 2021).

1985 yılında ülkemiz, uluslararası bağlamda kadın erkek eşitliği alanında yasal bağlayıcılığı olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşmesini imzalamıştır ve söz konusu sözleşmeye taraf olmuştur. Kadın Hakları Beyannamesi şeklinde de bilinmekte olan bu sözleşme, kadınların haklarının ve kadınla erkek eşitliğinin oluşturulması açısından oldukça önemli bir sözleşme olarak ifade edilir (Özsoy, 2019).

CEDAW’ın temel amacı; toplumsal hayatın her yerinde kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik kadın-erkek kimliklerine dayalı kalıp yargılar ile geleneksel ve benzeri ayrımcı uygulamaları ortadan kaldırmaktır, şeklinde ifade edilmektedir (Kemaloğlu, 2019).

Kadınlara karşı ayrımcılığın açık bir tanımını benimseyen Sözleşme, Taraf Devletleri, mevcut eşitsizlikleri ele alan yasalar ve eşitliği sağlamaya yönelik geçici özel önleyici tedbirler de dahil olmak üzere bütün uygun tedbirleri almakla yükümlü kılmaktadır. Bu bağlamda, Sözleşmeye göre, farklı kültürel anlayışların veya uygulamaların, evrensel insan haklarının ve kadının toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmesini engellemesi kabul edilemez bir durum olarak meydana gelmektedir (Öztürk & Koca, 2018).

CEDAW Sözleşmesi bağlayıcı bir antlaşma olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye her dört senede bir Komisyona yerine getirmesi gereken yükümlülükler hakkında bir rapor sunmaktadır. Komite, bu ülke raporlarını ve gönderilen raporları değerlendirmekte ve ülkelere önerilerde bulunmaktadır (İleri, 2016).

İhtiyari Protokol

Pek çok insan hakları sözleşmesi gibi, CEDAW’ı da isteğe bağlı bir protokol izlemiştir. Ülkemizin 2000 senesi içerisinde imzalamış olduğu ve 29 Ocak 2003’te geçerlilik kazanan İhtiyari Protokol’ün ihlal edilmesi halinde, bireylerin ve kadın gruplarının Kadına Karşı Ayrımcılığı Önleme Komitesine başvurma ya da şikâyette bulunma hakları bulunmaktadır. Bu nedenle bu prosedüre iletişim prosedürü de denebilmektedir (Çalık, 2016).

İsteğe bağlı protokolün ayrıca bir araştırma izleği de vardır. Bu nedenle Komite, İhtiyari Protokole taraf devletlerde ciddi ve sistematik kadın hakları ihlalleri işlerse bu ihlalleri soruşturabilir (Müdürlüğü, 2008).

Avrupa Sosyal Şartı

Ülkemizin taraf olduğu enternasyonal nitelikli belgelerden bir diğeri ise Avrupa Sosyal Şartı olarak nitelendirilmektedir. Türkiye, Avrupa Sosyal Şartının 4. maddesinin 3. Fıkrasını, 16. maddesini ve 8. maddesini kabul etmiştir. Bu kapsamda 4. maddenin 3. fıkrasında “akit taraflar çalışan erkekler ile kadınları eşit işe eşit ücret hakkına sahip olduklarını tanımayı taahhüt ederler” ifadesi yer almakta ve 16. maddesi “Ailenin sosyal yasal ve ekonomik korunma hakkını” 8. maddesi ise “çalışan kadınların analığının korunması hakkını” düzenlemektedir (Üçışık, 2016).

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Temel ve en önemli faaliyetlerinden bir tanesi Uluslararası Çalışma Konferansının uluslararası standartlarını belirleyen sözleşme ve tavsiye kararlarının üçlü yapı kapsamında kabul edilmesi şeklinde ifade edilebilmektedir. Bu sözleşmeler üye ülkelerin yasama organlarındaki onayları ile beraber ön gördükleri şartlarının uygulanması kapsamında bağlayıcı hükümleri içerisinde barındırmaktadır. Tavsiye kararlarıysa politika geliştirme yasama ve uygulama kapsamlarında rehberlik görevi üstlenmektedir (Tüzünkan, 2016).

Ülkemiz, kadın-erkek eşitliğini sağlamayı amaçlayan ILO sözleşmelerine ilişkin birçok anlaşma imzalamıştır (Nurdoğan, 2018).

Ülkemizin imzalamış olduğu sözleşmelerden ön plana çıkanlar Aydemir ve Aydemir (2011) çalışması içerisinde şu şekilde sıralanmıştır:

  • Her nevi maden ocaklarında yeraltı çalışanlarında kadın işçilerin çalıştırılmaması kapsamında 45 sayılı sözleşme,
  • Ücretin korunma altına alınması kapsamında 95 sayılı sözleşme,
  • İş adına erkek ve kadın arasında ücret eşitliğinin hakkında 100 sayılı sözleşme,
  • Sosyal güvenlik kavramının asgari nizamları kapsamında 102 sayılı sözleşme,
  • İş ve meslek açısından ayrımcılık kavramı ile alakalı 111 sayılı sözleşme,
  • İşçilerin iyonizen radyasyonlara karşı korunabilmesi açısından 115 sayılı sözleşme,
  • İstihdam politikasıyla alakalı 122 sayılı sözleşme,
  • Tek çalışan bireyin taşıyabileceği asgari ağırlık kapsamında 127 sayılı sözleşme,
  • Hizmet ilişkisine son verilmesi kapsamında 158 sayılı sözleşme.

Kadın bireylerin siyasi kapsamda var olan haklarının gelişim göstermesinde Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde düzenlenmiş olan “Dünya Kadın Konferansları” da önemli bir rol almaktadır. Birçok sayıda sivil toplum örgütünün katılım gösterdiği toplantıların yardımı ile pek çok kültür ve milletten kadınlar ve kadın örgütleri beraber hareket ederek bilgi ve tecrübe paylaşmışlardır. Önemli yerel problemler uluslararası platforma aktarılmış ve kadın sorununa enternasyonal düzeyde dikkat çekilmesi hedeflenmiştir (Aydemir & Aydemir, 2011).

Sonuç

Siyasette kadınların temsili konusu toplumda kadının içine doğduğu pek çok kalıptan ayrı düşünmek gerekir. Geçmişten gelen kadın üzerindeki kalıplar ve eşitsizlikler kadınların günümüzde olması gerektiği yere ulaşmasında birçok engele takılmasına neden olmaktadır. Özellikle siyaset alanında karşılaşılan bu problemler çalışmamız kapsamında ele alınmıştır.

Bir diğer kapsamda, kadın temsilini cinsiyetçi bir noktaya indirgeyen, kadının tek temsilcisinin kendisi olduğu ve yalnızca kadınları temsil ettiği, kadınları parlamentoya girmeleri halinde belli pozisyonlarla sınırlayan bir argüman da parlamentonun önünde engel teşkil etmektedir.

Temsil, cinsiyete göre olduğu kadar nitelik ve liyakate göre de vurgulanmalıdır. Kadın milletvekili adaylarının siyasi tartışmalarını geliştirirken uluslararası ilişkiler, ekonomik, sosyolojik, bilimsel ve kültürel gibi farklı alanlarda kendi disiplinleri içinde çok değerli gündemler çizmeleri, kadın hakları ve kadın sorunları gibi konuları ön plana çıkarmaları önemlidir.

Cumhuriyetin ilanından sonra kadınlara tanınan birçok hak bulunmaktadır. Özellikle geçmiş zamanlarda kadın milletvekillerinin de ön plana çıktığı gözlemlenmiştir. Bu kapsamda 2000 senelerinden bu yana kadın siyasetçilerin bulundukları konum ve kadın siyasetçiler için yapılan yenilikler ve düzenlemeler karşımıza çıkmaktadır.

Kadınların temsiline gelince, bir sonraki seçimlerde parlamentoda daha fazla kadının olacağı şüphesiz umut vericidir. Bir başka bağlamda kadınlar, yeni dönemde hem kadın siyasetçilerin hem de erkeklerin siyaset arenasında temsil edilmesi gereken birçok sorunla çoğulcu demokratik eylemi mümkün kılacak şekilde uğraşmak zorundadır.

Kaynakça

Altındal, Y. (2007). Kadının Siyasal Katılımı Bağlamında Partilerin Kadın Kollarının Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi (Doctoral Dissertation, Adnan Menderes Üniversitesi).

Atak, E. (2019). Avrupa Birliği’nde Kadın Hakları ve Türkiye’nin Uyum Süreci (Master’s Thesis, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Aydemir, D., & Aydemir, E. (2011). Türk Siyasetinde Kadın: Çok Oluyoruz!. International Strategic Research Organization (Usak).

Aydın, H. (2015). Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Kadın. Current Research İn Social Sciences, 1(3), 84-96.

Balın, H. (2019). Toplumsal Cinsiyet Açısından Kadının Siyasal Katılımı ve Yükselmesinin Önündeki Engeller (Master’s Thesis, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı).

Bölükbaşı, B. (2008). Türkiye’de Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk (Doctoral Dissertation, Marmara Universitesi (Turkey)).

Ceviz, B. (2021). Kadının Siyasal Katılımı ve Cinsiyet Kota Uygulaması: Aydın İli Örneği (Master’s Thesis, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Çakır, Ö. (2008). Türkiye’de Kadının Çalışma Yaşamından Dışlanması. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (31), 25-47.

Çalık, T. (2016). Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmeleri Kapsamında İnsan Haklarının Korunması. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 24(1), 69- 120.

Deniz, M., & Hobikoğlu, E. H. (2012, October). Cinsiyete Göre Gelişme Endeksi Çerçevesinde Kadın İstihdamının Ekonomik Değerlendirmesi: Türkiye Örneği. In International Conference On Eurasian Economies (Vol. 11, P. 13).

Der, K., & Sargın, A. (2013). Yerelde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin Araçlar ve Mekanizmalar.

Donuk, A. (1980). Çeşitli Toplumlarda ve Eski Türklerde Aile. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 33, 147-168.

Durmaz, Ş. (2016). İşgücü Piyasasında Kadınlar ve Karşılaştıkları Engeller. Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(3), 37-60.

Ertan, S., & Aykaç, H. R. (2019). Elit Teori Çerçevesinde Türkiye’de Kadın Milletvekilleri Üzerine Bir İnceleme. Memleket Siyaset Yönetim, (32), 75-102.

Gökçimen, S. (2008). Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi. Yasama Dergisi, (10), 5-59.

İleri, Ü. (2016). Sosyal Politikalarda Kadın ve Cinsiyet Ayrımcılığı ile İlgili Başlıca Uluslararası ve Ulusal Hukuki Düzenlemeler. Hak İş Uluslararası Emek ve Toplum Dergisi, 5(12), 128-153.

Kalaycıoğlu, E. (2013). Siyasal Katılmanın Anotomisi. Bilim Akademisi Derneği, 34, 1-6.

Kemaloğlu, M. (2019). Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin (Cedaw) Türkiye Raporları ve Sivil Toplum Çerçevesinde Türkiye’de Kadının Durumunun Değerlendirilmesi (Master’s Thesis, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Müdürlüğü, K. S. G. (2008). Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı.

Nurdoğan, A. K. (2018). Uluslararası Çalışma Örgütünün (Uçö-Ilo) Yüzüncü Yıl Dönümü ve Türkiye İlişkileri. Bitlis Eren Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Akademik İzdüşüm Dergisi, 3(4), 78-95.

Özaydınlık, K. (2014). Toplumsal Cinsiyet Temelinde Türkiye’de Kadın ve Eğitim. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, (33).

Özkılıçcı, G., & Uzun, İ. M. (2022). Siyasal Katılım Kadınların Siyasi Temsilinin Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Değerlendirilmesi. Aydın İnsan ve Toplum Dergisi, 8(1), 77-93.

Özsoy, B. (2019). Türk Cumhuriyetlerinde Kadın Sorunsalı: Uluslararası Raporlar Işığında Türk Cumhuriyetlerinde Kadınların Mevcut Durumu. Bilig, (89), 171-192.

Öztürk, M., & Çetin, B. I. (2009). Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluk ve Kadınlar. Journal Of Yasar University, 4(16).

Öztürk, P., & Koca, C. (2018). Uluslararası Politika Belgeleri Kapsamında Spor ve Toplumsal Cinsiyet Politikaları. Spor Bilimleri Dergisi, 29(3), 114-130.

Pınarcıoğlu, N. Ş. (2011). Yerel Siyaset ve Kadın Katılımı: İstanbul ve Kocaeli’nde Niteliksel Bir Araştırma (Doctoral Dissertation, Marmara Universitesi (Turkey)).

Selvi, E. B. (2019). Kadınların Siyasete Katılımı: Türkiye Örneği (Doctoral Dissertation, Necmettin Erbakan University (Turkey)).

Tarhan, T. (1966). Tarihte Türk Kadını Aile Hayatı Kadın Hakları. Denizli: Marmara Pilak ve Kitapevi.

Topuz, S. K. (2014). Sosyo-Ekonomik Siyasal ve Kültürel Faktörler Ekseninde Kadın Milletvekili Temsil Oranına İlişkin Bir Analiz: Oecd Ülkeleri Örneği. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 32(1), 211-228.

Tüzünkan, D. (2016). Kadın İşgücüne Yönelik Ilo Sözleşmeleri ve Uygulanırlığı: Mevzuatlar Açısından Türkiye-İtalya Karşılaştırması. Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 12(2), 313-324.

Üçışık, H. F. (2016). İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1982 Anayasası’na Göre Kadınların Çalışması. Kadem Kadın Araştırmaları Dergisi, 2(1), 111-122.

Yavuz, E., & Alev, U. Z. U. N. (2019). Türkiye’de 2000-2018 Yılları Arasında Cam Tavan Kavramı ile İlgili Çalışmaların İncelenmesi ve Yorumlanması. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 7(16), 697-718.

Yıldırım, P. (2013). Ab İlerleme Sürecinin Türkiye’de Kadın Sorununa Etkisi: Akp İktidarı Üzerine Bir İnceleme (2002-2011). Toplumsal Cinsiyet ve Yansımaları, 66.

Yüksel-Kaptanoğlu, İ., & Arslan, H. (2021). Çocuk Yaşta, Erken ve Zorla Evliliklerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması.

Yazar Yaren Özoğlu

Diğer Yazımız

SOSYOEKONOMİK FAKTÖRLER VE EĞİTİM: FIRSAT EŞİTLİĞİ MÜMKÜN MÜ?

Fatmanur Subaşı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İktisat, Yüksek Lisans Giriş Eğitim, bireylerin toplumsal hayata katılımını …