
Onur Dikmeci
Güvenlik Bilimleri Analisti
Baasçılık, Suriye’de 1941 yılında öğrenci hareketi olarak başlamış, Baas Partisi’nin etkinliği 1970 yılında Hafız Esad iktidara gelene kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra ise parti etkinliğini büyük ölçüde kaybetmiş ve bir ‘’Tek Adam’’ rejimi kurulmuştur. (Kuras, 2012: 39). Hafız Esad’ın Haziran 2000 yılında ölümünden sonra yerine geçen oğlu Beşşar Esad döneminde de bu saltanat sürdürülmüş ve 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı 2024 yılında muhaliflerin on bir günlük son atağıyla son bulmuştur. Beşşar, ülkeyi terk etmiş ve bu ülkenin geleceği hem bölge hem de bölge dışı ülkelerin yoğun ilgisine sahne olmuştur.
Suriye’de ki rejim değişikliğini yakından izleyen Türkiye’de en üst düzey siyasi elitler nezdinde ‘Kırmızı Çizgiler’ belirlenmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: ‘’Suriye’de ki terör örgütlerinin mutlaka etkisiz hale getirilmeleri gerektiğini’’ belirtirken, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise: ‘’DEAŞ ve PKK’nın Suriye’de yer bulmaması gerektiğini’’ açıklamıştır. Milli Güvenlik Kurulu ise 5 Aralık tarihindeki toplantısında; Suriye yeni rejim inşasına ve toprak bütünlüğüne vurgu yaparak, YPG-PYD gibi terör örgütleriyle mücadele edileceği kararı alınmıştır. (MGK, Web).
Diğer taraftan Suriye’de ki rejim değişiminin ardından Türkiye, Suriye’nin yeniden yapılandırılması yolunda özellikle diplomatik ilişkilerini hızlı biçimde yürütmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri, Azerbaycan, İtalya, Almanya liderleriyle ve Avrupa Birliği Komisyon Başkanıyla telefon görüşmesi yapmış, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Blinken’ı ise konuk etmiştir. (Beyaz, Web). Suriye’ye, Türkiye tarafından Nuakşot Büyükelçisi geçici Maslahatgüzar olarak atanmış ve bu ülkede ki ilk diplomatik temsilcilik Türkiye tarafından oluşturulmuştur. (Anadolu Ajansı, Web). Yine ülkeyi Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ziyaret ederek temaslarda bulunmuş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise Suriye ziyaretinde yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şara ile resmi bir görüşme gerçekleştirmiştir. Bütün bu çabalardan Türkiye’nin, Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında en önemli katkıyı sunma isteğinin bulunduğu açıktır. Yeni Suriye’nin inşasında ise ‘Kırmız Çizgi’ Türkiye’nin milli güvenlik ilkeleri doğrultusunda terör gruplarının etkisizleştirilmesidir.
Ancak Korkmaz’a (MİA, Web). göre ABD ile Türkiye bu konuda çelişki yaşayabilir ve ABD, YPG’nin dönüştürülerek Suriye Demokratik Güçleri (SDG) oluşturulması gibi, SDG de farklı bir imaj ve kimliğe dönüştürülebilir. Askeri gücü bulunmayan Avrupa Birliği ise Ankara üzerinden Suriye’de etki şansına sahip olabilir ancak AB’nin YPG’ye desteği Türk güvenlik kaygısıyla çelişmektedir. (MİA, Web). Türkiye aktif diplomasisini ise İran ve Rusya’nın tepkisini çekme kaygısı olmadan yürütmüştür. Çünkü ulusal diplomasi analizlerine göre Rusya ve İran bölgede etkilerini zayıflatmış, ayrıca İran’ın Türkiye’yi itham edici açıklamaları başlamıştır.
Devletlerin birbirleriyle ve sistemle olan ilişkileri Dış Politika Analizi (DPA) altında incelenmektedir. 1950’lerde doğan bu yaklaşım, daha sonraki yıllarda karşılaştırmalı Dış Politika Analizi dönemini izlerken, günümüzde ise çok düzeyli eklektik analizleri içermektedir. (Özcan, 2014: 330).
Bu çok düzeyli DPA bağlamında Türkiye’nin, Suriye sahasında karşılaşabileceği fırsatlar ve tehditler genel olarak sıralanmıştır:
Fırsatlar;
. Suriye Anayasal sürecinde dahil olabilme talebi
. Suriye alt yapı inşasında büyük paya sahip olabilmek
. Türkiye’de bulunan geçici koruma statüsündeki Suriye kökenlilerin bir kısmının vatanlarına geri dönüşlerini temin edebilmek suretiyle yönetilebilir bir göç politikası
. ABD ve AB ile doğrudan İsrail ile dolaylı ilişkilerin sağlıklı biçimde tesis edilebilmesi
. Terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi
Tehditler;
. Suriye’de otonom bir Kürt Devleti’nin belirme ihtimâli
. İsrail’in işgal girişimini genişletmesiyle Türkiye ile sahada karşı karşıya gelebilmesi
. Kabuğuna çekilen çaresiz İran’ın, İsrail ile yakınlaşması
. Büyük güçlerin Suriye’nin geleceği konusunda mutabakata varmaları ve Türkiye’nin hem diplomatik hem de ulus inşa sürecinde dışlanması
. Yeni istikrarsızlık dalgası ve bu durumun Türkiye’ye sirayet edebilmesi.
Türkiye, Suriye konusunda Bekle-Gör politikası yerine hegemonyaya dayanmayan sert ve yumuşak güç bileşenlerinden müteşekkil bir yaklaşımı kabul etmiştir. Bu durumda hem Irak’ta ki ulus inşa sürecindeki başarısızlığından hem de 2011 yılında Suriye’de ki olayların ilk dönemindeki kısıtlı manevrasından ders çıkardığını öne sürebiliriz. Özellikle dış politikada ki en büyük değişim geçmiş yıllarda politik bir strateji olarak uygulanmak isteyen Neo-Osmanlıcı söylemden uzaklaşılması ve Dışişleri’nin bu konuda oldukça hassas davranmasıdır. Fakat yine de iç ve dış kamuoyunda Türkiye’nin yıpratılmasına yönelik algı yönetimleri ısrarla sürdürülmektedir. Algı yönetimi kavramı başlangıçta uluslararası ilişkiler, krizler ve askeri operasyonlarla ilişkilendirilmiş, sonrasında hedef kitlenin tutum ve kararlarını etkileyen faaliyetleri içermiştir. (Köksoy, 2021: 343). Bu kavramdan hareketle kişi ve kurumlara yönelik yürütülen algılarda, MİT Başkanı Kalın’ın Suriye’ye Devlet Başkanı olacağı, Türkiye’nin cihatçıları desteklediği, yeni rejimle beraber Suriye’de sivil katliamların çoğaldığı, Suriye’de bozulan bütünlüğün domino etkisiyle Türkiye’ye yayılacağı propagandaları sıralanabilir. Dış politika ve diplomasi propaganda ve istihbarat boyutları da bulunan çok yönlü birer disiplindir ve bu süreçte kurumların ve sivil toplumun eşgüdümü gerekmektedir.
Sonuç
Türkiye, Suriye’nin yeniden inşasında aktif rolünü devam ettirirken, İsrail-İran yakınlaşmasını da sabote edecek girişimleri geliştirmelidir. İsrail ve İran’ın dolaylı paslaşmaları Siyonizm ve Şii Yayılmacılığının arasında kalacak Türkiye’yi zor durumda bırakabilir. SDG’nin seküler yapısı gereği, Irak Kürt Yönetimi’ne nazaran Türkiye Kürtleri nezdinde destek bulması oldukça zordur. Bu sebeple YPG gibi unsurlarla uzlaşmak Türkiye açısından mümkün olmamalıdır. Türkiye, Suriye’de ki en yapıcı aktör olarak öne çıkabilirse Netanyahu sonrasında İsrail’e yönelikte yeni diyalogların adımları atılabilir. Şam, Ankara’yı hem Tel Aviv hem Washington’a yakınlaştırabilir ve bu yeni zemin Rusya’sız bir Ortadoğu’da Türkiye’yi bölgesel liderliğe yükseltebilir. Bu durum güçlerini Pasifik’e kaydırmak isteyen istikrarcı ABD tarafından memnuniyetle karşılanacaktır.
Kaynakça
Özcan, G. (2014). Dış Politika Analizi. Evren Balta (Ed.) Küresel Siyasete Giriş Uluslararası İlişkilerde Kavramlar Teoriler Süreçler. İstanbul: İletişim.
Köksoy, E. (2021). Algı Yönetimi ve Ulus Markalama İlişkisi: Türkiye Ulus Algısı ve Markası. Oğuz Göksu (Ed.). Algı Yönetimi Siyasal ve Dijital İletişim, Sosyal Medya ve Kitle İletişimi. İstanbul: LiteraTürk Academia.
Kuras, F. (2012). Suriye’de Baas Hareketi. Ümit Özdağ (Ed.) Küçük Orta Doğu Suriye İç Çatışmadan Orta Doğu İç Savaşına Giden Yolun İlk Durağı mı?. Ankara: Kripto.
Beyaz, Z.F. https://www.aa.com.tr/tr/politika/cumhurbaskani-erdogandan-yogun-suriye-diplomasisi/3424398.
Korkmaz, V. ‘’ABD’nin Suriye Politikası ve Türkiye’’. https://mia.edu.tr/uploads/f/topic_1.pdf?v=1734443625
‘’Avrupa’nın Suriye’de ki Gelişmelere Tepkisi ve Türkiye ile İlişkilerin Geleceği’’. https://mia.edu.tr/uploads/f/avrupanin-suriyedeki-gelismelere-tepkisi-ve-trkiye-ile-iliskilerin-gelecegi_1.pdf?v=1734443887.