Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Gündemi

Burak Can Çelik

Dış Politika Uzmanı

Sürekli akan yoğun bir gündem, acı, sefalet, savaş ve gözyaşının hüküm sürdüğü böylesi bir coğrafyada etraf alev alev yanarken, politika olarak, üstüne kıvılcım sıçratmamayı benimsemesini beklediğimiz güzel ülkemizin kendini dertler yumağı haline getirmesi neticesinde sıkıntılarını beraber çektiğimiz en önemli meselelerden biri olan “Suriye” meselesiyle POLSAM’a “merhaba” demek istiyorum.

Suriye’de halk ayaklanmasının başladığı 2011 yılının mart ayından kısa bir süre sonra ülkemize ilk Suriyeli sığınmacı akını gerçekleşmişti. Suriyeli mültecileri topraklarımızda ilk ağırlamaya başladığımız günden bu güne zaman sular seller gibi geçedursun, biz de geçen zamanda neler yaşadığımızı özetlemeye çalışalım.

Aslında bakarsak, toplumda Suriye’deki olayların çok uzun olmayan bir sürede sona ereceği ve Suriyelilerin ülkelerine döneceği beklentisinin başlarda hâkim olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Bir süre sonra Suriye’deki ayaklanma iç savaşa dönüştü ve süreç içerisinde güvenlik sorununa bağlanarak sığınmacı akının ardı arkası kesilmedi. Başlangıçta kısa süreli ve geçici bir durum olarak kabul ettiğimiz Suriyeli göç fırtınası, yıllar ilerledikçe kalıcı bir hal almaya başladı. Olayların evveliyatında hükümete yapılan uyarılar ne yazık ki pek önemsenmedi ve Türkiye’deki Suriyeliler konusu; giderek toplumsal, siyasal ve ekonomik boyutları olan bir uyum sorunu ve güvenlik meselesine dönüştü. Bu da Suriyelilerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya dayalı bir sığınmacı politikasının artık sürdürülemez raddeye geldiğini gözler önüne serdi.

Sığınmacıların ülkemizdeki etkileri en çok toplumsal alanda hissediliyor. Sığınmacılar ile yerel halk arasında farklı dil, kültür, yaşam tarzı ve daha birçok şeyden kaynaklı sıkıntılar yaşanıyor. Sığınmacılarla birlikte demografik yapıların değişmesi, çarpık kentleşme, kadın ve çocuk istismarı, çok eşlilik gibi sorunlar artık toplumun büyük bir kesimi tarafından hoş görülmüyor. Bunların yanı sıra, sığınmacılara yapılan yardımlar, kiraların yükselmesi, işsizliğin artması gibi argümanlar üzerinden ülke ekonomisinin kötü etkilendiği söyleniyor. Diğer yandan Suriyelilerin açtığı küçük çaplı da olsa işletmelerle ekonomiye artı değer kattıklarını göz ardı edemeyiz. Ayrıca sığınmacı sayısının diğer şehirlere nazaran daha fazla olduğu illerde sigortasız ucuza çalıştırılan mültecilerin işgücü açığını kapattıkları ve bu bağlamda kendi vatandaşlarımızın işsizliğini tetiklediğini de söylemek lazım. Kendini terör saldırılarına açık hisseden yerel halk, hemen hemen her şehirde siteler arasında kendi mahallerini kuran sığınmacılar, bunların yapacağı provokasyonlardan duyulan kaygı ve yerel halkın kendi güvenliğinden duyduğu endişe giderek önüne geçilemez hale geliyor. Son zamanlarda iyiden iyiye sosyal medya aracılığıyla körüklenen nefret söylemlerinin çoğalması, toplumun geneline yakınında mültecilere duyulan antipatikliğin artması ve buna rağmen hükümetin gerekli önlem ve tedbirleri almaktan geri durması ayrışmayı daha da hızlandırarak sorunu çıkmaza sokuyor.

Suriyeli sığınmacılar eğer artık bir Türkiye gerçeğiyse bunun olumsuz etkilerini azaltacak, olumlu etkilerini daha fazla hayata geçirecek önlemler üzerinde durmak, halkın talep ve beklentilerine karşılık vererek sığınmacıları tehdit unsuru olarak görmeyecekleri toplumsal bir model oluşturmak artık siyasilerin önceliği olmalıdır.  Suriyeliler ile yaşanan sıkıntıların önemli bir kısmının çıkış noktası farklı yaşam tarzlarından kaynaklandığı için, sığınmacıların yerel kültürümüze ısınıp adapte olma veya olamama süreçleri çok sancılı geçecek gibi görünüyor. 

Umarım olmaz ama korkarım ki “Bu pilav daha çok su kaldırır”.

Yazar burakcancelik

Diğer Yazımız

DONALD TRUMP’IN KANADA VE GRÖNLAND SÖYLEMLERİ BAĞLAMINDA ARKTİK JEOPOLİTİĞİ

Muhammed Nurullah Ketkanlı Balkan Çalışmaları Uzmanı Giriş Donald Trump’ın Grönland’ı satın almayı öneren çarpıcı açıklamaları, …