
Erdem Yılmaz
POLSAM Kırgızistan Koordinatörü
Ulusal-komünizm, komünist ideoloji ile milliyetçi söylemin sentezine dayanan bir düşünce sistematiği olarak, modernleşme sürecindeki sömürge toplumlarının özgün koşullarına uyarlanmış bir ideolojik yaklaşım sunmaktadır. Bu doktrin, Marksist teorinin sınıf mücadelesi ve proletarya diktatörlüğü gibi temel ilkelerini, sömürge ulusların tarihsel, kültürel ve sosyal gerçeklikleri ışığında yeniden yorumlama girişimidir.
Ulusal-komünizmin temelleri, özellikle 20. yüzyılın başlarında, Türkistan ve diğer sömürge coğrafyalarında yükselen milli bilinç hareketleri ile Batı’daki devrimci fikirlerin kesişim noktasında atılmıştır. Bu ideoloji, sosyalist dönüşümü bir hedef olarak benimserken, aynı zamanda milli kimliklerin ve geleneklerin korunmasını vurgulamış; ulusal bağımsızlığı, kültürel özgünlükle birleştirme çabasına girişmiştir. Bu bağlamda, ulusal-komünizm, klasik komünist anlayıştan ayrılarak, sınıf mücadelesini değil, halkların kendi kaderini tayin hakkını ön plana çıkarmıştır.
Özellikle Türkistan ve Kazak aydınları arasında tartışılan bu doktrin, ulusal özerklik arayışlarını desteklemiş ve tıpkı Alaş Orda hareketi gibi, sömürgeci büyük güçlerin tahakkümüne karşı milli bir uyanışa öncülük etmiştir. Ancak bu düşünce sistemi, hem Sovyet merkezi yönetimi tarafından hem de yerel elitler arasında farklı yorumlanmış ve çoğu zaman ideolojik çatışmalara yol açmıştır. Mirsaid Sultan-Galiev ve Turar Rıskulov gibi önemli figürlerin katkılarıyla şekillenen ulusal-komünizm, Batı liberalizmi, İslam ve Marksizmin çeşitli unsurlarını içeren çok yönlü bir ideoloji olarak dikkat çekmiştir.
Ulusal-komünizm doktrini, dönemin koşullarında pratikte yeterince uygulanma fırsatı bulamasa da, sömürge toplumlarının milli bağımsızlık ve sosyal adalet mücadelesine ilham kaynağı olmuş; bu toplumların modernleşme süreçlerinde önemli bir entelektüel miras bırakmıştır. Bu ideolojinin tarihsel değerlendirilmesi, sadece Türk dünyasının değil, küresel bağlamda sömürgecilik sonrası toplumların özgürleşme ve modernleşme serüvenini anlamada da önemli bir perspektif sunmaktadır.
Kazakistan ve Türkistan’ın milli elitinin önemli bir bileşeni, genellikle Bolşeviklerin ortodoks çizgisinden farklı ulusal kalkınma görüşlerine sahip olan komünist hareketin önde gelen isimleriydi.
Avrupa-Amerikan tarih yazımının temsilcilerinden A. Bennigsen ve E. Wimbush, Sovyetler Birliği’nde Müslüman Milli-Komünizm: Sömürge Dünyası İçin Devrimci Bir Strateji adlı eserlerinde, Türkistan’ın Müslüman elitinin özgürleşme fikrini benimseyip aynı zamanda onun Avrupa merkezli modellerini reddederek, sosyalizm ile milliyetçiliğin sentezi olan “yeni ve dinamik bir ideoloji” geliştirdiklerini savunmaktadır. Bu doktrin, Rus devrimci dönüşümlerinin sınıf mücadelesi, proletarya hegemonyası, enternasyonalizm gibi temel unsurlarını ve Marx’ın yeni bir toplum inşasına yönelik postülalarını tamamen reddetmekteydi. Gerçekleşmeyen bu “tübeteykalı sosyalizm” projesi, “Ruslar olmadan veya Rusların ast bir konumda olduğu” bir yapı öngörmekteydi [1, 157].
Türkistan üzerine çalışan Batılı araştırmacı M. Rivkin’e göre ise, “Milliyetçilik, Sovyet ulusal politikalarının öngörülmeyen bir yan ürünü ve Sovyetlerin sosyo-ekonomik dönüşümlerinin doğrudan bir sonucudur” [2, 85]. Burada kastedilen, milli-komünizmin şekillenmesinde, Sovyetler Birliği’nde güç kazanan doğu toplumlarının zorunlu modernizasyon politikaları ile 1924 yılında gerçekleştirilen ve ulusal elit liderleri tarafından benimsenmeyen ulusal-devletsel sınırlandırmaların etkili olduğudur.
Turar Rıskulov ve Milli-Komünizm: Teorik ve Pratik Yaklaşımlar
“Özerklik” meselesi, milli-komünizmin önde gelen temsilcilerinden biri olan Turar Rıskulov tarafından defalarca ele alınmıştır. Milli-komünizm, Marksizmi sömürge altındaki Doğu toplumlarının özgün koşullarını dikkate alarak yaratıcı bir şekilde yeniden yorumlama ve komünizm ile milliyetçiliği tek bir ideoloji çatısı altında birleştirme çabasıdır.
T. Rıskulov’un fikri şekillenmesinde, ulusal mesele üzerine öne çıkan teorisyenlerden ve sıra dışı bir Bolşevik olan G. Safarov’un (Vol’din) etkisi büyüktür. Safarov, 1921 yılında yayımladığı Kolonyal Devrim (Türkistan Deneyimi) adlı kitabında, Türkistan’daki devrimin dışsal bir nitelik taşıdığını ve burada tipik bir “sömürgeci görünüm” kazandığını ileri sürmüştür [3, 40]. Safarov, Türkistan’ın eski kültürünün “hiçbir milleti tanımadığını; Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar ayrımlarını reddettiğini ve hepsini Müslüman olarak gördüğünü” belirterek bu yaklaşımın “milli-kültürel özdeşleşme sürecini geciktirdiğini” ifade etmiştir [4, 34].
Bolşevik Partisi’nin X. Kongresi’nde ulusal mesele tartışılırken, Safarov, partinin ulusal meselelere yeterince ilgi göstermediğini ve bunun devrimci gelişim sürecinde ciddi hatalara yol açtığını belirtmiştir [5, 94]. Safarov, Rusça konuşan nüfus ile yerel halk arasındaki yabancılaşmanın giderilmesi gerektiğini savunarak, Doğu halkları için “milli-kültürel özdeşleşme” önerisinde bulunmuştur [6, 65]. Ancak bu öneri, J. Stalin tarafından “bulanık bir slogan” olarak değerlendirilmiş ve kesin bir dille reddedilmiştir [7, 48].
T. Rıskulov, Safarov’un “Ekim Devrimi’nin bir sömürgeci devrim olduğu” tezine katılmıştır. 1925 yılında yayımlanan Türkistan’ın Yerli Halkı ve Devrim başlıklı çalışmasında, Aulie-Ata bölgesi ve Semipalatinsk eyaletindeki Kazakların devrim sonrası durumuna dair örnekler sunarak, devam eden büyük güç milliyetçiliğini ve imparatorluk çizgisini gözler önüne sermiştir [4, 39]. Rıskulov, Doğu’da yalnızca komünist bir devrime bel bağlanamayacağını, devrimin burada ulusal ve küçük burjuva bir karakter alacağını, ancak kaçınılmaz olarak sosyalist bir harekete evrileceğini savunmuştur. Doğu’da işçi sınıfı devrimci örgütlerinin zayıf olması nedeniyle, bu örgütlerin liderliğini küçük burjuva demokratların üstlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
T. Rıskulov’un bu fikirleri, 1920 yılında Bakü’de düzenlenen Doğu Halkları Kongresi’nde dile getirilmiştir. Bu kongrede, anti-sömürgeci devrim ve Müslüman komünistlerin rolü tartışılmıştır. Ancak, Müslüman delegelerin önerileri Komintern liderleri tarafından reddedilmiş ve milli-komünizm, parti çizgisinden bir sapma olarak değerlendirilmiştir [8, 59].
1920’ler ve 1930’lar, Doğu’da komünizm takipçileri arasında İslam’ın siyasallaşmaya başladığı ve bu sürecin sanayi toplumuna geçişin bir ara evresi olarak görüldüğü bir dönemdir. Milli-komünizmin önemli teorisyenlerinden biri, Tatar komünist Mirseyit Sultan-Galiyev’dir. Sultan-Galiyev, Marxizm ile İslam’ı birleştirerek, Doğu halklarının devrimci hareketi aracılığıyla uluslararası emperyalizmi yıkmayı hedeflemiştir. 1919 yılında düzenlenen Doğu Halkları Komünist Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “Doğu’ya giderken milliyetçilik fikriyle hareket edebilir ve aynı zamanda komünist fikirlerin temelini atabiliriz” ifadelerini kullanmıştır [9, 135]. Sultan-Galiyev, İslam’ı, Türkistan’ı oluşturan Türk etnik gruplarının siyasi kimlik aracı olarak görmüştür [10, 76].
Sultan-Galiyev’in milli mesele konusundaki görüşleri, T. Rıskulov’un yaklaşımlarıyla büyük ölçüde örtüşmektedir. Bu bağlantıyı J. Stalin de fark etmiş ve Rıskulov’un Sultan-Galiyev ile ideolojik bir bağı olduğunu vurgulamıştır [11, 85]. 1923 yılında Sultan-Galiyev davası tartışılırken, Stalin, milli-komünist yaklaşımlardan kesin bir şekilde uzaklaşılmasını istemiştir. Bu süreçte “Sultan-Galiyevcilik,” “İkramovculuk” ve “Rıskulovculuk” gibi terimlerle bu tür ideolojiler eleştirilmiştir. Sultan-Galiyev, 8 Aralık 1939 tarihinde Askeri Mahkeme kararıyla idam edilmiştir [6, 126].
Milli-Komünizm ve Turar Rıskulov: Teorik Temeller ve Pratik Yansımalar
Kazakh tarihçi E.B. Sıdıkov’un milli-komünizm üzerine yaptığı değerlendirmeler, bu öğretinin teorik içeriğini ve tarihsel-politik bağlamdaki anlamını tartışmaya açmıştır. Ona göre, milli-komünizm, sömürgeci Doğu halklarının modernleşen dünyada kendi geleneksel kimliklerini koruyarak bağımsız gelişim haklarını savunmaya yönelik bir hareketti. Ancak bu hareket, Alaş Orda’nın programatik belgelerinden kaynaklanan milli kurtuluş hareketlerini Bolşevizm’in etkisiyle daha radikal bir yapıya dönüştürdü. Sıdıkov, milli-komünizmi, Bolşevizm’in “toleranssızlık, çatışmacı karakter ve totaliter eğilimler” gibi özelliklerini taşıyan doğal bir ürünü olarak görmektedir [12, 35].
Bu analiz, milli-komünizmin Alaş Orda hareketiyle bağdaştırılmasını eleştirel bir şekilde ele almayı gerektirir. Daha güçlü bir bağ, milli-komünizm ile Türkistan ceditçiliği arasında kurulabilir. Türkistan ceditçiliği, Türk soylu halkların milli birliğini savunarak, etnik şovenizmi reddeden ve diğer etnik gruplara karşı daha hoşgörülü bir yaklaşımı benimseyen bir hareketti. Bu bağlamda, T. Rıskulov’un mono-Türk bir komünist parti ve Türkistan otonomisi kurma fikri, totaliter eğilimlerden çok Türk otonomist hareketleriyle olan fikri sürekliliğini göstermektedir.
Rıskulov’un önerisi, bölgede daha önce kurulan Müslüman devrimci örgütlerin (örneğin, RKP(b) Müslüman Bürosu ve Verniy Müslüman İşçi Birliği) etkisiyle şekillenmiştir [13, 162]. Bu bağlamda, Rıskulov’un, Türkistan devrimci hareketinin yerel etnik özelliklerini göz ardı eden Bolşevik liderlere bir uyarı niteliğinde olduğu düşünülebilir.
Milli-Komünizmin Temel Hedefi: Türkistan Otonomisi
Milli-komünizmin önemli bir bileşeni, “Türk Cumhuriyeti” ya da “Türkistan Otonomisi” fikridir. Mirseyit Sultan-Galiyev, “Turan Devleti” adını verdiği birleşik bir Türk devleti kurma fikrini savunmuş, bunu devlet kapitalizmi temelli bir halk-demokratik cumhuriyet olarak tasarlamıştır [14]. Bu devlete Tatarlar, Başkurtlar, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler ve diğer Türkçe konuşan halkların yanı sıra SSCB’nin Müslüman halklarının da dahil edilmesi planlanmıştır. Ancak, Batı Çin ve Macaristan gibi bölgelerin dahil edilip edilmeyeceği konusundaki tartışmalar, Sultan-Galiyev’in takipçileri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur [10, 93].
Türkistan’da, bu dönemde komünistler arasında dahi birleşik bir Türk otonomisi fikri yaygınlaşmıştır [15, 20]. Türkistan ASSR’nin merkezi yönetimi, 24 Ağustos 1918 tarihli bir kararla Türkçeyi Rusça ile eşit statüde resmi dil ilan etmiş ve bu karar, bölgedeki etnik kimlik taleplerinin önemini vurgulamıştır. Bu siyasi kararlarda T. Rıskulov’un belirgin bir etkisi vardır. 1919-1920 yıllarında Türkistan ASSR hükümet başkanı ve Türkistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Müslüman Bürosu başkanı olarak görev yapan Rıskulov, bu dönemde önemli reformlara liderlik etmiştir.
Ancak, “Türk Cumhuriyeti” sloganı, Bolşevik merkezi yönetim tarafından kabul edilmemiştir. Türkistan Merkez İcra Komitesi’nin (TürkCİK) tüm üyeleri, M.V. Frunze’nin girişimiyle görevden alınmıştır. 1938 yılında ise Rıskulov, totaliter baskıların kurbanı olmuştur [16, 26].
Panslavizm ile Pansiyasal İdeal Arasında Milli-Komünizm
Rıskulov’un Müslüman komünist liderliğindeki Türkistan otonomisi önerisi, uluslararası işçi sınıfı dayanışması sloganıyla maskelenmiş olsa da, bu girişimde Panslavizm’e karşı bir Pan-Türk yaklaşımı da göze çarpmaktadır. Bu durum, milli-komünizmin, Bolşevik sınıf merkezli ideolojiyle, etnik kimlik temelli siyasi yaklaşımlar arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Rıskulov’un girişimleri, yalnızca dönemin Türkistan siyasetinde değil, SSCB genelindeki ulusal mesele tartışmalarında da kritik bir rol oynamıştır. Milli-komünizm, bu bağlamda, hem ulusal kurtuluş hareketleriyle hem de Bolşevik merkezi yönetimle olan ideolojik çatışmaların bir yansımasıdır.
Sovyet Politikası ve Türkistan’daki Milli-Teritoryal Hareketler: Kimlik Çatışmaları
20. yüzyılın başında Türkistan, bölgenin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısını derinden etkileyen küresel modernleşme süreçlerinin merkezinde yer almıştır. Bu dönemin belirleyici özelliklerinden biri, milli bilincin uyanışı, kimlik arayışları ve geleneksel toplum yapısının derin bir dönüşüm geçirmesi olmuştur.
Kazakistan ve Türkistan’ın ruhani ve entelektüel elitinin en seçkin temsilcileri, bu süreçte reformist fikirlerin taşıyıcıları olarak öne çıkmıştır. Bu aydınların teorik yaklaşımları, Batı’nın burjuva-liberal düşüncesi, Cedidizm’in eğitimci anlayışı ve Türkiye, Mısır, Hindistan gibi ülkelerdeki milli-kültürel modernleşme modellerinin etkisiyle şekillenmiştir. Ancak milli-müslüman hareketlerin programatik yönelimlerinde belirgin olan ana eksen, milli-teritoryal özerklik ideolojisi olmuştur.
Sovyet yönetimi, Türkistan’daki Türk ve Müslüman halklar arasında güçlü bir birlik ve dayanışma arzusu doğuran bu ideolojik hareketleri tamamen göz ardı edememiştir. Bu bağlamda, bölgedeki milli-devlet sınırlarının yeniden düzenlenmesi meselesi, 1924 yılına kadar ertelenmiştir. Ancak bu tarihsel olayın arifesinde Sovyet yönetimi, bölgedeki gücünü pekiştirmiş, “milliyetçi-pantürkist” olarak tanımladığı hareketleri geri plana itmiş ve merkezi yönetim tarafından atanan temsilcileri kilit pozisyonlara getirmiştir.
Bolşeviklere göre, Turan coğrafyasındaki Sovyet yönetimi yalnızca Rus proletaryasının gücü temelinde kurulabilirdi. Bolşevik anlayışına göre, “Turkistan’ın merkezi Rusya ile organik bir bağı bulunmamakta, yerelde ise devrimci enerjinin temel kaynakları yetersiz kalmaktadır.”
Türkistan’ın bu tarihsel dönemde modernleşme sürecine girişi, hem geleneksel yapının sarsılması hem de ulusal kimliklerin inşası süreçlerini hızlandırmıştır. Buna karşılık, Sovyet politikalarının, bölgede yükselen milli kimlik arayışlarına ve özerklik taleplerine karşı baskıcı ve merkeziyetçi yaklaşımı, yerel halklarla merkez arasında derin çatışmalara yol açmıştır.
Sonuç: Türkistan’da Milli Kimlik ve Birlik Mücadelesinin Dersleri
Türkistan coğrafyası, 20. yüzyılın başlarından itibaren, hem modernleşme süreçlerine ayak uydurma hem de geleneksel Türk kimliğini muhafaza etme çabalarının kesişiminde zorlu bir dönemeçten geçmiştir. Sovyetler Birliği’nin milli-teritoryal politikaları, bölgedeki Türk topluluklarının doğal tarihsel ve kültürel bağlarını koparmayı hedeflemiş, bu amaçla milliyetçi aydınları baskı altına alarak toplumsal ve kültürel bütünlüğü parçalamaya çalışmıştır.
Bu bağlamda, Turar Rıskulov ve Mir Said Sultan-Galiev gibi isimlerin temsil ettiği milli-komünizm düşüncesi, Türkistan’da milli kimliğin korunması ve siyasi birliğin inşası çabalarının önemli bir yansımasıdır. Bu hareketler, Batılı modernleşme modelleri ve Sovyet ideolojisinin baskısı altında şekillense de, bölgenin kadim Türk değerleri ve tarihsel bağlarından beslenmiştir. Milli-komünizm, her ne kadar kendi içinde çelişkiler barındırsa ve Sovyet ideolojisiyle uyumlu görülmese de, Türkistan’ın milli uyanışında tarihsel bir dönüm noktasıdır.
Sovyet politikalarının etkisiyle bölgedeki milli birlik hareketleri başarısızlığa uğramış olsa da, bu süreç Türkistan halklarının kolektif hafızasında derin izler bırakmıştır. Türkistan’da uygulanan ayrıştırıcı politikalar, aynı zamanda milli kimliğin yeniden tanımlanmasına ve gelecekteki bağımsızlık mücadelelerine temel oluşturmuştur. Bu bağlamda, milli-komünist hareketlerin ideolojik ve siyasi açılımları, Türkistan halklarının öz kimliklerine ve tarihsel köklerine duyduğu bağlılığı güçlendirmiştir.
Bugün Türkistan’ın tarihinden çıkarılacak dersler, yalnızca bu bölgeyle sınırlı kalmayıp, tüm Türk dünyası için stratejik ve tarihsel bir önem taşımaktadır. Milli kimliğin muhafazası, sadece tarihsel bir sorumluluk değil, aynı zamanda Türk dünyasının gelecekteki varlık ve gelişim mücadelesinin temel taşıdır. Bu bağlamda, Türk dünyasının siyasi, kültürel ve ekonomik iş birliği, geçmişteki ayrılık ve bölünmüşlükten doğan derslerle daha bilinçli bir şekilde inşa edilmelidir.
Türkistan’ın deneyimi, milli kimlik bilincinin ve birliğinin, bölgesel ve küresel baskılara karşı direncin en önemli unsuru olduğunu açıkça göstermektedir. Türk dünyası, ortak tarih ve kültür mirası temelinde bir araya gelerek, modern dünyanın zorluklarına karşı birlikte hareket etme iradesini güçlendirmelidir.
Kaynakça
- Barybaeva, G.B. (2005). Tsentral’naya Aziya i sovetizm: Kontseptual’nyy poiski evro-amerikanskoy istoriografii. Almaty: Dayk-Press.
- Rywkin, M. (1982). Moscow’s Muslim Challenge: Soviet Central Asia. Armonk (N.Y.), London: Sharpe.
- Iskhakov, S.M. (2004). Rossiyskie musul’mane i revolyutsiya (vesna 1917 – leto 1918 gg.). Moscow: Izdatel’stvo “Sotsial’no-politicheskaya mysli”.
- Kadysova, R.Zh. (2005). Sotsialisticheskaya model’ modernizatsii v Kazakhstane (1917-1940): Sovetskaya i postsovetskaya istoriografiya. Dissertatsiya na soiskanie uchenoy stepeni doktora istoricheskikh nauk. Pavlodar.
- Kuleshov, S.V. (1987). Velikiy Oktyabr’ i torzhestvo leninskoy natsional’noy programmy partii: Real’nost’ istorii i bankrotstvo yey falsifikatorov. Moscow: Vysshaya shkola.
- Shastitko, P.M. (2002). Obrechennye dogmy: Bolshevizm i natsional’nyy vopros. Moscow: Vostochnaya literatura.
- Stalin, I.V. (1954). Soch. T. 5. Moscow: Gospolitizdat.
- Mirsait Sultan-Galiev i ideologiya natsional’no-osvoboditel’nogo dvizhiniya. (1990). Moscow.
- Nenorokov, A.P. (1991). K edinstvu ravnykh: Kul’turnye faktory ob’yedinitel’nogo dvizheniya sovetskikh narodov, 1917-1924. Moscow: Nauka.
- Arsharuni, A., & Gabidullin, Kh. (1931). Ocherki panislamizma i pantyurkizma v Rossii. Moscow.
- Stalin, I.V. (1954). Soch. M.: Gospolitizdat, T. 5. Moscow: Gospolitizdat.
- Sadykov, E.B. (1999). Kazakhstan v sostave Rossiyskoy Federatsii (1917-1937 gg.). Avtoreferat dissertatsii na soiskanie uchenoy stepeni doktora istoricheskikh nauk. Almaty.
- Alampiev, P.M. (1958). Likvidatsiya ekonomicheskogo neravenstva narodov Sovetskogo Vostoka i sotsialisticheskoe razmeshchenie promyshlennosti. Moscow: Izdatel’stvo AN SSSR.
- Krasnaya Tatariya, (1929, October 20).
- Abdushukurov, R.Kh. (1962). Istoricheskiy opyt resheniya natsional’nogo voprosa v respublikakh Sredney Azii i Kazakhstana. Moscow: Offsetnoe proizvodstvo izd-vo vostochnoy lit-ry.
- Avtokhanov, A. (1991). Imperiya Kreml’ya. Minsk-Moscow: Polifakt-Druzhba narodov.