![](https://www.polsam.org/wp-content/uploads/2024/07/hegel-minerva-busra-erbil-1024x576.webp)
Siyaset Bilimi Uzmanı
Hegel felsefesinde diyalektik, tez, antitez ve sentez şeklinde ilerleyen bir süreç olarak tanımlanır. Bu süreç, bilincin öz bilince ulaşması, tarihte tinin kendini gerçekleştirmesi ve özgürleşmesi gibi önemli olguları kapsar. Hegel’in diyalektiğinde önemli bir nokta, sentezin tez ve antitezi de kendi içinde barındırmasıdır. Bu diyalektik süreçte, varlığın ilkesi olan tin çeşitli uğraklardan veya momentlerden geçer ve farklı haller alır. Bu farklı haller, ister tin isterse bilinç olsun, bir bütünlük içerisinde, yani tez, antitez ve sentezin hepsini göz önüne alarak anlaşılabilir.
Hegel’in diyalektiği, her aşamanın bir öncekini içerdiği ve aştığı bir süreçtir. Tez bir iddiayı temsil ederken, antitez bu iddiaya karşıt bir pozisyonu temsil eder. Bu iki zıtlık, sentezde bir araya gelerek daha yüksek bir gerçeklik seviyesine ulaşır. Bu süreç, hem bireysel bilincin gelişiminde hem de tarihsel ve toplumsal evrimde temel bir rol oynar. Hegel’e göre, bu diyalektik süreç, nihai olarak özgürlük ve öz bilince ulaşma yolunda tinin kendini gerçekleştirmesiyle sonuçlanır. Bu anlamda, Hegel’in felsefesi, sürekli bir gelişim ve ilerleme süreci olarak görülebilir.
Hegel’in tüm felsefi sistemi, “ide” kavramı etrafında şekillenmiştir. Hegel, Tinin Fenomenolojisi adlı eserinde, “saf bilgi olarak ide” kavramının en üst uğrağa ulaştığını belirtir. Ayrıca, Mantık Bilimi adlı eserinin başlangıç noktasının Tinin Fenomenolojisinin sonucu olan ide olduğunu ifade eder. Bu, Hegel’in felsefi sisteminin bir başlangıcı ve bu başlangıcın bir süreci olduğunu gösterir. Hegel’in sistemine göre, bu süreç başta potansiyel olarak bulunur, zamanla gelişir, serpilir ve tüm potansiyelini açığa çıkarır. Bu süreç, hem bireysel bilinç hem de evrensel tinin kendini gerçekleştirmesi ile sonuçlanır. Hegel, bu sürecin diyalektik ilerleyişi sayesinde ide’nin, yani saf bilginin, en yüksek forma ulaştığını savunur. Bu anlamda, Hegel’in felsefesi bir bütünlük ve gelişim süreci olarak görülebilir. Hegel’in sisteminde her şey bir süreç içinde gerçekleşir; başlangıçtaki potansiyel, diyalektik süreç içinde gelişir ve nihayetinde tüm potansiyelini açığa çıkararak sonuca ulaşır. Bu süreç, Hegel’in düşüncesinde hem mantıksal hem de tarihsel bir ilerleme olarak değerlendirilir.
Hegel, “Minerva’nın Baykuşu” metaforunu kullanarak, olayların ve süreçlerin önce gerçekleştiğini, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan düşüncelerin ise sonradan oluştuğunu vurgular. Bu metafor, düşüncenin ve bilginin, yaşanan deneyimlerin ardından geldiğini ifade eder. Hegel’e göre, herkes kendi zamanının çocuğudur ve her kavram, insanlığın ortak yaşamı ve tarihi ile deneyimlenen bilgi üzerine inşa edilir.
Minerva’nın baykuşu, bilginin taşıyıcısıdır. Tarihin maddi pratiği ortaya çıktıktan sonra, baykuş kanatlarını açar ve uçmaya başlar. Bu, bilgeliğin ve anlayışın, olaylar ve süreçler tamamlandıktan sonra geldiğini simgeler. Minerva’nın Baykuşu özgür olduğu sürece, akıl da özgür olabilir ve gerçeği bilebilir. Bu özgürlük, arayış, merak ve sorgulamanın bir ifadesidir. Hegel için, bu sadece dünyaya dair bir farkındalık değil, aynı zamanda dünyayı yeniden yaratma ve dönüştürme sürecidir.
Hegel’in bu düşüncesi, bilginin ve aklın özgürlüğünün, tarihsel ve toplumsal süreçlerin tamamlanmasının ardından geldiğini ve bu süreçlerin anlaşılmasının, daha iyi bir dünya yaratma yolculuğunda önemli olduğunu vurgular. Minerva’nın baykuşu, bu anlamda hem bilginin taşıyıcısı hem de aklın özgürlüğünün sembolüdür.
Felsefenin, hayatlarımızın amacını belirlemeye ve bu amacı gerçekleştirmek için nasıl davranmamız gerektiğini söylemeye yönelik çabası, birçok kişi için zorlayıcı olabilir. Felsefenin bu özelliği, geniş bir yelpazedeki sorulara kapsamlı yanıtlar sunmaya çalışmasından kaynaklanır. Bu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yaşamın anlamını ve doğru eylem biçimlerini sorgulayan geniş bir düşünce sistematiğidir. Felsefe, insanların varoluşlarını, etik değerlerini, bilgiye dair inançlarını ve toplumsal düzenlerini sorgulamalarına yardımcı olur. Bu süreçte, hayatın amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için izlenmesi gereken yollar üzerine çeşitli yaklaşımlar ve teoriler geliştirilir. Örneğin, Hegel’in diyalektik yöntemi, bireylerin ve toplumların sürekli bir gelişim ve kendini gerçekleştirme süreci içinde olduğunu öne sürer. Bu süreç, tez, antitez ve sentez aşamalarından geçerek daha yüksek bir bilince ve özgürlüğe ulaşmayı amaçlar. Felsefenin zorluğu, bireylere ve topluma sunduğu bu kapsamlı yanıtların bazen soyut ve karmaşık olmasından kaynaklanır. Herkesin kendi zamanının ve kültürel bağlamının bir ürünü olduğunu kabul eden felsefe, bu nedenle kişisel ve toplumsal amaçları ve bu amaçlara ulaşmanın yollarını da sürekli olarak yeniden değerlendirme gerekliliğini vurgular. Bu da, felsefenin sürekli bir sorgulama, eleştiri ve yeniden düşünme süreci olmasını sağlar.
Sonuç olarak, felsefe, hayatın amacını ve bu amacı gerçekleştirmek için nasıl davranmamız gerektiğini sorgulayan geniş ve derin bir düşünce disiplinidir. Bu süreç, bireyler ve toplumlar için zorlayıcı olabilir, ancak aynı zamanda daha derin bir anlayış ve daha bilinçli bir yaşam biçimi geliştirmeye yardımcı olur.
Kaynakça
Charles J. Bontempo, S. Jack Odell, Karl R. Popper, Adam Schaff, Herbert Marcuse, The owl of Minerva. Philosophers on Philosophy, Edited, Charles J. Bontempo and S.Jack Odell, McGraw-Hill Book Compan’y,1975.
Jeffrey Abramson, Minerva’s Owl: The Tradition of Western Political Thought,Harvard University Press, 2009.
Doğan Göçmen, Hegel’de Tanrı ve Din Kavramı Üzerine Kısa Bir Deneme, Sofist Nisan 2021, Sayı: 2, (ss.46-82).
Sevgi Özcan, Hegel Felsefesinde Kendi Kendini Gerçekleştiren Özgür Bir Varlık Olarak İnsan, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2021, Sayı: 54, (ss. 230-238).
Belgin Levent, Minerva’nın Baykuşu, Anonim Dergisi, Sayı: 8, (ss.02-04).