Meliha Çevik*
Tarih Araştırmacısı
GİRİŞ
Bugün Romanya sınırları içerisinde bulunan Eflak, Tuna nehrinin güneyi ile güney karpatların arasında bulunur. Boğdan ise tarihi Moldavia olarak bugünkü Romanya’nın bir kısmını ve Moldova’yı kapsamaktadır. Bu iki memleket Osmanlı Devleti döneminde; Eyalâtı Mümtaze (ayrıcalıklı eyaletler) ve Memleketeyn (iki ülke) adlarıyla anılmışlardır. Osmanlı devleti bu memeleketleri sınırlarına kattığında; Ege takım adaları, Rumeli, Bosna, Budin ve Temaşvar’da uygulamış olduğu paşalık yönteminden farklı olarak bu bölgelerin yerel kurumlarına müdahale etmemiş olup Eflak ve Boğdan’nın kendi geleneklerine göre yerel Boyarlar tarafından seçilen kişilerin bab-ali tarafından onaylanmak koşuluyla voyvodalarını seçme hakkını kullanmayı sürdürmüşlerdir.[1] Türk akıncıları ilk kez Tuna nehrini aşıp eflak’a girmesi 1386-1418 yılları arasında voydalık yapmış olan Mircea Cel Batran ve çağdaşı olan yıldırım bayezıd zamanında olmuştur. sırp despotu Lazar’a Kosova Savaşında asker gönderdiği[2] gerekeçesi ile Türk akıncıları ilk defa Tuna’yı aşıp Eflak’a girmişlerdir. Mircea yenilgiye uğramış ardından osmanlı devletine her yıl 3000 düka altın, padişaha 30 at, 20 av şahini ve osmanlı’nın macarlara karşı girişeceği seferde yardım etmesi hususunda anlaşılmış ise de osmanlı devletinin çoğunlukla vergi mükellefiyetinin ağırlığı nedeniyle hakimiyetini tanımak istememiş ve dönem dönem anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Yıldırım bayezıd zamanından itibaren vergi vermeyi kabul etmiş olan Eflak prensliği tam olarak 1462 seferinden sonra Osmanlı Devletinin mümtaz bir eyaleti haline gelmiştir.[3] Osmanlı Devleti’nin kuzey komuşu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun, batı komşusu olan eflak ve boğdan eyaletleri tarih boyunca çelişkili dönemler yaşamıştır. XVI. Yüzyıllara kadar yaşanan çelişkilerin en etkilisi Eflak Voyvodası Mihai Viteazul tarafından gerçekleşmiştir.
Akıncı Ocağı’nın Sonunu Getiren Hadise Ve Memleketeyn’de Birleşme
1. Osmalı-Avusturya İlişkilerinin Zedelenmesi
1590’larda İran ile yapılan savaşın ilk safhasının sona ermesi ile Osmanlı Devletini Balkanlara yönelten etken, Avusturya-Macaristan olayı olmuştur. Bu yıllarda Bosna Valisi Telli Hasan Paşa Avusturya ile barışı bozacak derecede etkili olan üç büyük akın gerçekleştirdi. Buna karşılık Avusturya Kralı II. Rudolf İstanbul elçisi vasıtasıyla Osmanlı hükümetine ödediği yıllık otuzbin altın vergiyi ödemeyeceğini bildirerek taaruza geçmiştir.
1593’te Telli Hasan Paşa Hırvatistan yakınlarında ki Sisek (siska) Kalesini kuşattı, yaptığı bu son akınla köprünün yıkılmasına, kendisi ile Hersek Sancakbeyi Ahmed Paşazade, Mehmed Bey gibi birçok tecrübeli Sınırbeyleri’nin hayatına mâl olmuşur. Bu hadise üzerine Sadrazam Koca Sinan Paşa 29 temmuz 1593’te Avusturya’ya karşı savaş ilan ederek ağustos sonlarında ordu ile Avusturya-Macaristan’a hareket etti. III. Murad’ın son zamanlarına rastlayan bu devirlerlerde, Avusturya ise Osmanlılar aleyhine bir hıristiyan birliği oluşturmayı başardı. Bu ittifaka, Erdel, Eflak, Boğdan ve Lehistana bağlı dinyeper kazakları dahil oldular.[4] Savaşın ilk raddelerinde Sinan Paşa başarılar elde etmiştir. Kırk bin kişi ile Kırım Hanı Gazi Giray’ın orduya katılmasıyla 1594’te Viyana ile Budin arasında bulunan önemli Yanıkkale (raab) alındı. Bu kaleden savaş için gerekli olabilecek araç ve gereçler elde edildi.[5] Papa VIII. Clement’in himayesi altında Avusturya Kralı II. Rudolf ile Erdel voyvodası Sigismund Bathory arasında kurulan kutsal ittifaka, Boğdan Voyvodası Aron Tiranul ve Eflak Voyvodası Mihai Viteazul da destek vermişlerdir.[6]
2. Voyvodaların Ayaklanmaları
2.a. Boğdan’daki Gelişmeler
Boğdan Beyleri XV. Yüzyıla kadar Macar, Altın Orda Devletlerinin hakimiyet iddalarına karşı varlıklarını korumuşlardır. Fatih Sultan Mehmed zamanında Boğdan Osmanlı Devleti’ne tâbi olmuştur.[7] 1592-1595 yılları arasında voyvodalık yapmış olan Aron Tiranul yeniçerilerin arzusu ile Boğdan voyvodalığına getirilmiş bu iskemle ona 1.000.000 altına mâl olmuştur.[8] Aron Tiranul, artırılan vergiyi temin edebilmek için tebaasına baskı uygulamış ve halktan gelen şikâyetler üzerine de azledilmiştir; ancak, İstanbul’a gelerek görüşmelerde bulunan Aron Tiranul, iki ay sonra tekrar iktidara gelmeyi başarmış olsada kendisinin ve seleflerinin borçlarını ödeyemediği için kutsal ittifaka girişmiştir. 1595 yılında III. Mehmed’in cülûsunda Anadolu Beylerbeyi’ne, sancakbeylerine ve kadılara gönderilmiş olan adaletnâme’de;
‘‘Vezirler, beylerbeyleri, onların vilayetlerindeki ajanları olan voyvodalar, sancakbeyleri, subaşılar, evkaf ve emlağı idare edenler sık sık on-onbeş atlı ile vilayete devre çıkmakta, her indikleri köyde reayaya kendilerini ve hayvanlarını bedava besletmekte, yetkilerini aşarak, kötüye kullanarak fazladan para toplamaktadırlar.’’[9]
‘‘Vilayetlerdeki padişah kapıkulları olan bazı kimseler, gruplar halinde köy ve kasabalar üzerine gidip reayayı soymakta, onların kaçıp dağılmalarına sebep olmaktadır.’’ [10]
Osmanlı İmparatorluğunun içine düşmüş olduğu kargaşayı yolsuzlukları ve halka yüklenen ağır koşulları ifade eden Adaletnâmeler’de reayanın bu zulümler yüzünden köylerini terkettiklerini vurgulamıştır. Eflak ve Boğdan halkınında yaşamış olduğu bu zorluklara birde Voyvodanın Osmanlı Hükümetine ödemesi gereken vergiler yüklenmiştir.
Boğdan voyvodası Aron Tiranul, Osmanlı Devletinin vergi mükellefiyetinin ağırlığı ve duraklama dönemi sıkıntıları içersindeki Osmanlı Devleti’nin boyunduruğundan kurtulabilmek amacıyla 1594 yılında Avusturya Kralı ve papa VIII. Clement’in oluşturduğu kutsal ittifaka dahil olarak Erdel Prensliğine tâbi oldu. Bu ittifak’a dahil olur olmaz 13 Kasım 1594 yılında yaş şehrinde Türk ve Rumlara karşı katliam girişimlerinde bulunğunu bu isyan girişimi sonucu zâlim unvanı ile anıldığını Mufassal tarihi kaydetmiştir.[11] Daha sonra Erdel Prensi Bathory tarafından öldürülmüştür. Aron’un yerine Boğdan Voyvodalığına Stefan Razvan getirildi bir süre Osmanlı Devletine karşı isyan hareketlerini devam ettiren Voyvodanın sonu ise lehler tarafından olduğu bilinmektedir. Osmanlı aleyhine oluşturulan ittifak Boğdan’ın özgürlüğe kavuşması açısından etkisini gösterememiştir. Bu isyanların en etkilisi ise boğdan ile aralarını mikov ırmağının ayırdığı[12] Eflak’ta gerçekleşmiştir.
2.b. Eflak’taki Gelişmeler
Eflak Voyvodası Mihai Viteazul ülkesini boyunduruluktan kurtarıp kısa süreli de olsa memleketyn diye anılan Eflak ve Boğdanı birleştirmiş Erdel’i de ele geçirerek ülkesini bugünkü Romanya’nın çekirdeğini teşkil eden sınırlara ulaşmasını sağlarken, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren varlığını devam ettirmiş olan akıncı ocağının son bulmasına neden olmuştur.
Romanya’nın devlet ve millet oluşunda önemli bir yer teşkil eden Romenler arasında geleneksel adı “Tara Romaneasca” yani “Romen ili” veya “Romen Yurdu” olan[13] Eflak’ta, III. Murat’ın Padişahlığı sırasında, 1593 ‘te Eflak Voyvodalığına tayin edilen Batı’da “Michael The Brave” bizde “Cesur Mihay” olarak anılan Eflak Voyvodası Mihai Viteazul’un Osmanlı İmparatorluğun gücüne yenik düşmediği açıktır. Osmanlı idaresinin Eflak ve Boğdan eyaletlerine yüklediği yükümlülükler ve Osmanlı idarecilerinin olumsuz davranışları[14] Mihai Viteazul’u harekete geçirdi. Kendi idaresi altında bulunan halkı Viteazul’a karşıda isyana kalkışmışken Bükreşte bulunan yeniçerilerden ve İstanbul’dan gelen alacaklılardan sığındığı evi top ateşine tutarak kurtulmayı başardı. Osmanlı idaresine karşı bu ilk girişimi halkında millet olma bilincini uyandırdığı isyana teşvik olmasından anlaşılmaktadır. Boğdan’daki gelişmelerden de güç alan Mihai Viteazul Haçlı Savaşı özelliğini taşıyan ittifak’a mücadeleyi ve ordusunu genişletmek adına dahil olmuştur. Bu ittifakta Erdel Voyvodası Sigismund Bathory’in üstünlüğünü tanıyarak dahil olmuşlardır. Eflak ve Boğdan Voyvodaları’nında katılım sağladığı ittifak’ın ilk toplantısı Koca Sinan Paşa’nın Yanıkkalede kazanmış olduğu zaferden birkaç hafta sonra Weissenburg[15] (Almanya)’da toplanan bu meclis oybirliği ile isyana karar vermiştir. yıllarca bu ülkeye yönelik uygulamaların bedelini ilk olarak yeniçeriler ve Türk tüccarlar hayatları ile ödemişlerdir. Öfke ve umut bir anda tüm Eflak’lıları ele geçirmiş olmalı ki, Tuna boylarında ki Türk kalelerine saldırmaya başladılar. Çatışma ilk olarak Dobruca Tatarları tarafından savunulan İbrail’de başlamıştır. Hırşova, Maçin, Silistre, yergöğü Tuna’yı aşarak Dobruca’ya kadar ulaşılmıştır. Yergöğü ve Tuna’nın güneyinde kalan Rusçuk kasabası kuşatıldı.[16] Bu olaylar üzerine Sinan Paşa Veziriazamlıktan azledilmiştir. III. Murat’ın ölümü nedeniyle başa geçen III. Mehmet’in ilk icraatı ise devam etmekte olan Eflak İsyanına yeni Veziriazam Ferhat Paşa’yı göndermek olmuştur. Eflak ve Boğdan tarihi için önemli bir karar alan ferhat paşa her iki prensliğin imtiyazlı beylik hakkına son vererek diğer hakimiyet altındaki bölgelerde olduğu gibi valilik haline getirmeye karar vermiştir. boğdan beyliğine iran’daki eski Şirvan Valisi Cafer Paşa, Eflak Beyliğine de eski, yeniçeri ağası, Satırcı Mehmet Paşa’yı getirmeyi planlamıştır. Yenişehirli Mehmet Bey’i ise her iki memleketin defterdarlığına atamayı uygun görmüştür; ancak Eflâk ve Boğdan’ın siyasî, toplumsal, iktisadî ve tarihî gelişmesinde değişikliğe yol açacak olan bu karar, tam olarak uygulanamamıştır.[17]
Avusturya Macaristan savaşının devam ettiği bu süreçte, Osmanlı Devletinin geçim kaynağı olan Eflak ve Boğdan Eyaletlerindeki isyanlar nedeniyle Osmanlı İmparatorluğunun ezrak sıkıntısı yaşadığı, özellikle İstanbul’ da yaşayan kitleler’in bu durumundan yakındığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Jorga’nın Hurmuzaki’den aktardığına göre ;
“huzursuzluklar o kadar ilerlemişti ki,bir yeniçeri sokakta sultanın karşısına geçip, vezirlerinin yeteneksizliğine sitem edebiliyordu.” [18]
Bu karmaşa durumunda Ferhat Paşa, haziran ayı gibi Rusçuk’a geldi Yergöğü ile Tuna arasında ki (calugaverani) köprü yapımıyla ilgilenmeye başlağı sıralarda azil haberi geldi (7 temmuz) Koca Sinan Paşa, Damat İbrahim Paşa üzerindeki nüfuzunu kullanarak devletin yönetimini tekrar kazanmış ve Tuna boylarına doğru hareket etmiştir.
Koca Sinan Paşa Tuna Nehri üzerindeki yeni köprüyü geçerek Calugareni’ye ayak bastığı zaman Eflak Voyvodası Mihai Viteazul başkente giden yolu kapatmak için bu bölgeye gelmiştir. Emrinde onaltı bin kişi[19] Köylüler, Boyarlar, Erdelliler, Kazaklar ve Erdel Komutanı Albert Kiray’ın getirdiği toplar vardı. Calugareni mevkiinde Osmanlı ordusuyla karşılaşmıştır. 23 Ağustosta küçük çatışmalar halinde devam eden şavaşta, doğal savunma alanında bulunan Eflak Voyvodası Mihai Viteazul’a karşı Koca Sinan paşa saldırıya geçerek Viteazul’un ordusunda birkaç topu ele geçirmesi ile Mihai Viteazul bizzat harekete geçmiştir. Bu girişimiyle zafer kazanmış olsada Türk Ordusunun ilerlemesini durduramayacağını farkederek geri çekilmeye karar verdi[20] Koca Sinan paşa Bükreş’e kadar ilerleyip üçyüz yıldır ülkeyi yöneten voyvodaların yerine, Eflak Beylerbeyi olarak Satırcı Mehmed Beyi görevlendirmiştir. Calugareni’deki çatışmada karşılaştığı Mihai Viteazul’un öfkesini düşünmeden girişimlerde bulunan Koca Sinan Paşa Erdel Prensi Bathori ile anlaşma sağlamıştı Osmanlı orduları Bükreş ve Tergovişte’yi de işgal etmişler ise de Mihail’in karşı taarruzu üzerine geri çekilmek zorunda kalmışlardır[21]
Eflak ve Boğdan’ın ilk hakimiyetindeki anlaşmaya göre Macaristanla girişilecek seferlerde bu iki memeleketten beklenen yardımlar, gerek bu bölgelerin Osmanlıya karşı ayaklanması, savaşın patlak vermesi neticesiyle yardımlarını kesmişlerdir. Gerekse uzun süren savaşların etkisiyle Koca Sinan Paşa ve yeniçeriler bitkin durumda idiler.
Koca Sinan Paşa Tuna’nın diğer tarafındaki Rusçuk’a geçmek için Yergöğü üzerine kurdurduğu köprünün, başına asker bırakarak ordunun geçişini sağlamaya çalıştığı esnada,
Eski geleneklere göre yüzde onunu sultana verilmek üzere binlerce esir ve büyük bir ganimet içerisinden sultanın payını almaya karar vermiştir. Esir vergisi almak için yaptığı bu tedbirsizlik Osmanlı Devleti’nin önemli askeri birliklerinden biri olan Akıncı Ocağı’nın yavaş hareket etmesine neden olmuştur. Yergöğü (gıurgıu)’nde yaşanan bu olay Eflak voyvodası Mihai Viteazul için zafer elde edebilmesini sağlayacak koşullar oluşturmuştur. Koca sinan paşa, viteazul’un yetmiş bin kişilik bir ordu ile yaklaşmakta olduğu haberini almış olsada hazine ve serdar paylarını almaya devam etmiştir. Ordu Tuna’nın iki yakasında ikiye ayrılmış durumda idi. Mihai viteazul, Osmanlı ordusu köprüden geçene kadar, herhangi bir müdahalede bulunmamıştır. Akıncılar dışında ordunun geçişi tamamlandığı esnada köprüye ateş açtırdı. Viteazul’un bu girişimi ile Sinan Paşa ganimet toplamaktan vazgeçtiğini bildirdi ise de bu emir çok geç verilmiştir. Tahta köprü çöküp binlerce akıncı’nın bataklıklarda boğulmasına, henüz köprüden geçemeyen bir kaç bin akıncının da savaş esnasında hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur.[22]
Türk kaynaklarında, Eflak seferi yada Yergöğü Köprü Faciası olarak bilinen bu sefer, Romenler tarafından Calugareni Savaşı olarak aktarılmaktadır. Eflak Voyvodası Mihai Viteazul’un Osmanlılara karşı ikinci kez kazanım elde etmiş olduğu bu zaferinin ardından, Erdel’in kendisine verilmesi için Osmanlı Hükümetine Padişah aracıcılığı ile altıyüz bin akçe göndermiş fakat Erdel’in hakimiyeti Viteazul’a verilmemiştir. Erdel’de bu duruma olumlu yaklaşmayınca Osmanlı İmparatorluğu tarafından Erdel’e tayin edilen Kardinal Andras Bathory’e karşı Erdel’de “Şelimbar Muharebesi”[23] sonucu Kardinal’ı mağlup ederek 1599’da Erdel’i Eflak’a katmıştır. Eski müttefiki Boğdan ise mücadeleden vazgeçip Osmanlı İmparatorluğuna itaat etmiştir. Bunun üzerine Mihai Viteazul, Hotin’e kadar ilerleyip 1600 yılında Boğdan’ının da idaresini almıştır. Kendisini ise bu üç ülkenin hakimi ilan etmiştir. Romanya memleketlerinde, Kısa sürelide olsa bu müstakil birleştirmeyi başarmış olan Mihai Viteazul Romen tarihinde ayrıcalıklı bir öneme sahip olmuş ve Romenler’in tek ülke içinde ilk birleşmeleri olarak nitelendirilmiştir.[24] Romanya halkı tarafından Mihai Viteazul’a “Domn” yani yurdun efendisi unvanı verilmiştir.[25] Ancak bu gelişmeler Avusturya’nında aleyhine idi. Mihai Viteazul’un siyasetine son vermek amacıyla 1601’de Avusturya ordularının başında bulunan eski müttefiki General Basta tarafından Mihai Viteazul hayata veda etmiştir.
2.c. Koca Sinan Paşa ve Akıncı Ocağının Akibeti
Calugareni’deki yenilgiden sonraKoca Sinan Paşa 8 Kasım 1595’te Rusçuk’tan ayrıldı. İstanbul’a giderken görevinden azledilmiş olduğu haberini almıştır. İstanbul’a gelen Sinan Paşa’nın maddi gücü sayeside Malkara’ya sürüldüğü bilinmektedir.[26] Yerine ise Mehmed Paşa getilmiştir. Ancak Mehmed Paşanın dokuz günlük bir sadrazamlığından sonra vefatı neticesinde III. Murat tekrar Koca Sinan Paşa’yı sadrazamnlığa tayin edilmiş ise de Yergöğü Köprüsünde uygulamış olduğu tedbirsiz siyaseti nedeniyle, akıncı ocağının uğramış olduğu bu felaketin suçlusu olarak bilinmektedir.
Akıncı; keşif yağma ve tahrip amacı ile yabancı memleket arazisine akın yapanlara verilen isimdir. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey zamanında kabilede eli silah tutanlar sefere davet edilir, sefer bittiğinde ise mevcut işleriyle ilgilenirlerdi.[27] Osmanlı Devleti’nin sınırları genişlemesiyle, sınır güvenliği uç beyleri’ne vermek yerine “akıncı ocağı” denilen bazı akıncı ailelerine bırakmıştır.
Akıncıların görevi, Osmanlı Devleti’nde sınır güvenliği sağlamak, fetih bölgelerinde keşif yapmak, istihbarat toplamak, düşman ülkelere akınlarda bulunmak ve ordu için öncülük hizmetleri gibi görevde bulunurlardı. Akıncıların sayısı; Sultan Orhan zamanında 2000, Birinci Kosova Savaşı sırasında 20.000, Kanunî Sultan Süleyman’ın Budin ve Avusturya seferlerinde 50.000 , 1559 yılında yapılan bir sayımda ise Mora’daki Turhanlı akıncılarının da 7000 olduğu aktarılmaktadır. Akıncıların sonunu getiren 1595 yılında gerçekleşen bu hâdise sırasında 50.000 kişi civarında oldukları kayıtlara yansımıştır. 1625 yılında ise sayıları 2 ile 3 binlere düştüğü görülmüştür.[28] Osmanlı Devleti’nde önemli bir yer teşkil eden akıncı ocağı, Koca Sinan Paşa’nın bahsettiğimiz tedbirsiz davranışları nedeni ile büyük zarar görmüştür. 1595 hadisesinden sonra akıncı ocağı bir daha toparlanamadığı bilinmektedir. Akıncı Ocağı’nın görevlerini ise Hudut kalelerine yerleştirilen “serhad kulu” denilen askerler ile Akkerman, Dobruca ve Bucak Tatarları ve Kırım Hanlığı kuvvetleri üstlenmiştir.[29]
Sonuç
Osmanlı Devletinin egemeliği altındaki Eflak’ta Voyvodalığa getirilmiş olan Mihai Viteazul, yaşadığı bölgenin ve halkının sorunlarına, papa VIII. Clement’in oluşturduğu ittifaktan da destek alarak, voyvodalığı süresince kendi ülkesinde yaşanan haksızlıklarla mücadele etmiştir. Boğdan’a oranla daha kararlı hareket etmesi halkından destek bulmasını sağlamıştır. Osmanlı imparatorluğu karşısında zafer elde ettikten sonra Erdel’i ardından 1600 yılında Boğdan’ıda Eflak’la birleştirerek amacına ulaşmıştır. Halkına milli bilinç kazandırmış olduğu zafer asırlarca Mihai Viteazul’ un Avrupa’da kahramanlaşan bir simge oluşunun devam etmesini Romanya’nın bugünkü sınırlarının temelini Viteazul atmasında görebilmekteyiz. Eflak ve Boğdan halkı için bu dönemlerde imkânsız görülen bu birleşmeyi başarmış ise de 1601 yılında eski müttefik’i tarafından öldürülmüştür. Kısa süreli bu birleşimi Osmanlı İmparatoluğu’nun bir ocağını söndürürken Romanya’nın oluşumunu sağlayıp Romen halkına kimlik kazandırması olmuştur.
Yaklaşık üçyüz yıldır Osmanlı hakimiyetinde bulanan, Eflak bölgesi Osmanlı İmparatorluğu ile uyumlu politikalar da bulunmuş ise de anlaşmazlıkların genel hattı, iki bölge (eflak-boğdan) için yüklenen ağır vergi koşulları olmuştur. Osmanlı-Avusturya Savaşına iştirak eden III. Murat’ın bu bölgelerde bulunduğu sırada Adaletname’lere yansıyan durumları Halil İnalcık’tan aktarmıştık, bugünkü Romanya’nın önemli bir merkezi olan Eflak bölgesinde 1595 yılında gerçekleşmiş olan bu sefer, Romenler tarfından Calugareni savaşı Türkler tarafından ise, tek başına bir savaş sayılmayıp 1592-1606 yılları arasında Avusturya ile girilen uzun savaşlar içerisindeki sefere verilen Eflak, Yergöğü gibi isimlerle bilinmekle birlikte, akıncı ocağının sönmesine neden olan hadiselerle aktarılıp sadrazam Koca Sinan Paşa’nın tedbisiz davranışları ile ilgili bilgiler verilmektedir. Dönemle ilişkili olarak peçevi Mufassal ve Naima tarihinden öğrendiğimiz hususlar Koca Sinan Paşa’nın Eflak seferi boyunca hatalar işlediği en büyük hatasının ise; binlerce arabalık ganimet ve esir getiren akıncılardan beşte bir hazine hissesi alınmasını emrederek köprü üzerine hazineyi tahsil edecek memurlar bırakması olduğu aktarılmaktadır.[30] Bugünkü değerlendirmelerde ise özellikle Akıncı ocağı baza alınmaktadır. Bu çalışmada ise ağırlıklı olarak eflak boğdanın anlatılması savaşla birlikte değişmiş olan dengelerin eflak’ta oluşturduğu şuur ve Osmanlı imparatorluğunun ayrıcalıklı eyaletler olarak nitelendirdiği temel ihtiyaçlarını ithâl ettiği bu bölgelerin statüsü Osmanlı Devleti için vazgeçilmez bir kaynaktır. Eflak voyvodası Mihai Viteazul’un ölümden sonra bu bölgelerde tekrar hakimiyet kurmuştur.
Kaynakça
ALKAN Mustafa, Gazi Akademik Bakış Dergisi, Osmanlı Devletinde Akıncı Ocağının Sonu, c.VII 2013.
EKREM Mehmet Ali, Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi Kronikler, T.T.K Yayınları, Ankara 1993.
İNALCIK Halil, RENDA Günsel, Osmanlı Uygarlığı, TC Kültür Bakanlığı, İstanbul 2003.
JORGA Nıcolae, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer epçeli, Yeditepe yayınları, İstanbul 2009.
KARASU Cezmi, XV-XIX. Yüzyıllarda Eflak ve Boğdan
KARPAT Kemal, Eflak, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, Ankara 1992
MAXİM Mihai, Yergöğü, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, İstanbul 2013.
Mufassal Osmanlı Tarihi, Tan Matbaası, istanbul 1955.
ÖZCAN Abdülkardir, Boğdan, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, Ankara 1992
ÖZTUNA Yılmaz, Türk Akıncıları ve Akıncı Ocağının Sönmesi, Tarih Mecmuası, Hayat Yayın, istanbul 1972.
ÖZTUNA Yılmaz, Koca Sinan Paşa’nın 4. Sadareti, Büyük Osmalı Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1994.
PALAKIN Mehmet Zeki, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli eğitim basımevi, istanbul 1993.
PEÇEVİ İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, Hazırlayan Bekir sıtkı baykal, Kültür Bakanlığı, Ankara 1992.
SERTOĞLU Midhat, Osmanlı Tarih Lügatı, Enderun Kitapevi, İstanbul 1986.
SÖZEN Zeynep, Osmanlı Kültürünün Eflak ve Boğdan’ın Yaşamına Etkisi, Türkler, Ankara, yeni türkiye yayınları 2002, c.12.
Tarihte Türk Romen ilişkileri, Genelkurmay Atase ve Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara 2006.
UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, T.T.K Yayınları, Ankara 1983.
YÜCEL Yaşar, SEVİM Ali, Türkiye Tarihi, TTK 1991.
* cevikmeliha93@gmail.com
[1] Mehmet Ali Ekrem, Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi I Kronikler, T.T.K Yayınları, Ankara 1993, s.13.
[2]Eflak prensi Mircea’nın Sırplarla ittifak kurduğuna dair farklı görüşlerde bulunmaktadır Romenlerin I. Kosaova Savaşına katılıp katılmadığı konusunda yeterli bilgi yoktur. Romen tarihçi Jorga, Kosova Savaşında Eflak’tan bir birlik gönderildigini aktarır . ayrıntılı bilgi için bakınız; Nıcolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer epçeli, Yeditepe yayınları, İstanbul 2009, cilt I, s.203.
[3] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, T.T.K Yayınları, Ankara 1983, cilt II, s.77.
[4] Halil inalcık ve Günsel Renda, Osmanlı Uygarlığı, TC Kültür Bakanlığı, İstanbul 2003, c.I, s.128.
[5] Uzunçarşılı,osmanlı tarihi, T.T.K. Yayınları, Ankara 1983, c.III, II.Kısım, s.80.
[6] Papa VIII. Clement’in oluşturduğu birlik ve ilk olarak Rudolf’la olan girişimi hakkında detaylı bilgi için bknz: Mufassal Osmanlı Tarihi, Tan Matbaası, istanbul 1955, c.III, s.1603-1604.
[7] Abdülkardir Özcan, Boğdan, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, Ankara 1992, c.VI s. 269
[8] Age. S.270.
[9] Halil İnalcık, Osmanlı Uygarlığı, TC Kültür Bakanlığı, İstanbul 2003, c.I, s.220
[10] Age. – Ayrıca Bkz. Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi.
[11] Age. S. 1606
[12] Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügatı, Enderun Kitapevi, İstanbul 1986, s.94
[13] Kemal Karpat, Eflak, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, Ankara 1992, c.X, s.466
[14] ‘‘Eflak ve Boğdan voyvodaları kendilerine yapılan ağır hakaretler karşılığında hiçbir özür almadıkları gibi her defasında daha ağır baskılar görüyorlardı her zaman aynı hediyeleri gönderdiklerinde, hediyeler hor görülerek geri çevriliyor ve elçiler ölümle tehdit ediliyordu gördükleri bu gaddar ve mantıksız muamele bu iki eyalette meydana gelen isyanları ve ve öfkeyi körükledi’’ krş. Nicolae jorga,osmanlı imparatorluğu tarihi, Yeditepe yayınları, istanbul 2009, c. III s.259,
[15] Age, s.258.
[16] Tarihte Türk Romen ilişkileri, Genelkurmay Atase ve Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara 2006, s.54
[17] Koca sinan paşanın sadrazamlıktan alınaması, III. mehmet’in tahta geçişi ve ferhat paşanın 5 ay süren sadzamlığı hakkında farklı görüşler mevcuttur. detalı bilgi için; bkz. Age, s.55, uzunçarşılı, osmanlı tarihi, c,III, I. Kısım, s.72 Yaşar Yücel-Ali Sevim, Türkiye Tarihi, TTK 1991, c.III, s.33.
[18] Jorga, osmanlı imparatorluğu tarihi, Yeditepe yayınları, istanbul 2009, c. III, s.262.
[19] Nicolae jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe yayınları, istanbul 2009, c.III, s.269
[20] Jorga, age, s.265.
[21] Tarihte Türk Romen ilişkikeri, Genelkurmay Atase ve Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara 2006, s.55 Uzunçarşılı, age, s.72 Jane Hathaway, çev. Deniz bektay, Osmanlı imparatorluğu’nda isyan ve ayaklanma alkım yayınları 2010, s.87-88
[22] Yılmaz Öztuna, Türk Akıncıları ve Akıncı Ocağının Sönmesi, Tarih Mecmuası, Hayat Yayın, istanbul 1972, sayı V.
[23] Uzunçarşılı, Age, TTK, Ankara 1982,c.III, II. Kısım, s.81
[24] Eflak ve yergöğü bölgeleri ve tarihsel süreci hakkında detaylı bilgi için; bkn, Mihai Maxim, Yergöğü, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, İstanbul 2013, c.XLIII s. 283-284 – Kemal Karpat, Eflak, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, Ankara 1992, c.X, s.466
[25] Abdülkadir Özcan, Boğdan , Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, İstanbul 1992, c.VI s.270.
[26] Sinan Paşa’nın azlinden sonra yaşadıkları hakkında deteylı bilgi için bkn; Yılmaz Öztuna, Koca Sinan Paşa’nın 4. Sadareti, Büyük Osmalı Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1994, c.IV s.338-339
[27] Mehmet Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli eğitim basımevi, istanbul 1993, c. I, s.36.
[28] Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1994, c.I, s. 518.
[29] Mustafa Alkan, Gazi Akademik Bakış Dergisi, Osmanlı Devletinde Akıncı Ocağının Sonu, c.VII 2013, sayı XIII.
[30] Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, Hazırlayan Bekir sıtkı baykal, Kültür Bakanlığı, Ankara 1992,c.II, s.147-148 -149-159-160. Mufassal Osmanlı Tarihi, Tan matbaası, istanbul 1955, c.III s.1605.